1. kitapların ödünç alındığı yerler

    edit: anlatım bozukluğu giderildi
    #84687 canarslan12 | 7 yıl önce
    4mekan 
  2. türkiye'de ne yazık ki ders çalışma veya kpss çalışma ortamlarına dönüşmüş yer.

    ders çalışmak derken yanlış anlaşılmasın. ders hakkında araştırma değil kastettiğim. böyle test çözme falan.

    ayrıca japonya'da devlet kütüphanelerinden aldığınız kitapları anlaşmalı marketlere bırakabiliyorsunuz günü geldiğinde. daha sonra kütüphane görevlileri oradan alıyorlar. böylece iş-güç derken "yaaa ben ne ara gideceğim kütüphaneye de kitapları teslim edeceğim?" demekten kurtuluyorsunuz. ayrıca o marketler 24 saat açık olduğundan gecenin bir vakti bile kitap iadesi yapabiliyorsunuz.

    ayrıca bazı café'ler kütüphane konseptinde. ama türkiye'deki gibi 1-2 kitaplığa sahip değiller. bildiğiniz kütüphane şeklinde tonlarca kitaba sahip oluyorlar.

    bu tür bir café'den bir kesit

    bu mekanlarda duş alma ve kabin kiralama imkanı da olabiliyor bazen. böylece 24 saatinizi buralarda geçirebiliyorsunuz.
    0mekan 
  3. kişisel kütüphane diye de bir kavram var. kitaplarını evine sığdıramayıp ayrı ev açan meraklıları da duydum. bizans tarihi uzmanı semavi eyice bunlardan biriydi.
    #84698 laedri | 7 yıl önce
    0mekan 
  4. bazı erkeklerin mantilotoculuk için uğradıkları mekan.

    güzel bir açı belirleyip otururlar, hanımefendilerden sürekli silgi, uç vesaire isteklerde bulunarak, tabiri caizse avlarıyla iletişim kurarlar evvela. sonra çantalarından, açıp bir sayfasını bile okumadıkları popüler bir kitabı çıkarıp masaya koyarlar. beklerler ki, hatun kişi direkt gelsin ve desin ki; mesela, "aaa bukowski mi okuyosun seeen? hadi kafeye falan gidelim.". kitabın da siklenmediğini görünce, bu kez seksi sandığı bakışlarıyla gözüne kestirdiği hanımefendiyi etkileyeceğini sanarlar. bu numara da tutmayınca, aciz bir insan gibi göründüklerinin farkına varırlar ve defolup giderler.
    #110333 aqa | 6 yıl önce
    0mekan 
  5. hayatımda çok büyük yeri olan yerler/mekanlar.

    bizim evimizde her zaman birden fazla kitaplık oldu, annem de babam da sıkı okurlardı, annem bana ilk yaş günümde bile kitap almaya başlamış bir çılgın olduğu ve benim o yaşlarımda sınıf öğretmeni olup kendisi akşamları ders programı, sınav hazırlarken bana da oynayayım diye okuma fişlerini verdiği için ben de kendi kendime 2,5 yaşımda okumayı öğrenmişim, kendimi bildim bileli okurum. (evet, altım bağlıyken okurmuşum. altımda bez bağlıyken elimde kitap varmış.) henüz ilkokulun üçüncü ya da dördüncü sınıfındayken erişebildiğim okunabilecek çoğu çocuk kitabını defalarca okuduğum için de ebeveynlerimin kitaplıklarına da dadanmaya başlamıştım. bu şekilde, lise dönemlerimde evdeki çoğu kitabı da okuyunca ve ailem bana ifadenin tam anlamıyla kitap yetiştirememeye başlayınca tek çare kütüphane olmuştu. hatta utanarak söylemem gerekir ki tek çare kütüphane değil, yaşadığımız yazlık beldede yere naylon serip üzerinde satılan korsan kitaplar ve kütüphane olmuştu. ne yapalım.

    üniversitede okul kütüphanesi kavramı, önce kendi bölümümün kampüsünün kütüphanesiyle tanışınca bir hayal kırıklığı oldu, ta ki sonradan merkez kütüphaneyi keşfedene dek. kampüsteki kütüphanede yalnızca bölümle ilgili kitaplar varken merkez kütüphanede vardı. ama buca'da yaşarken iyiydi de sonra bornova'ya taşınınca merkez kütüphane de bana çok uzak kaldı ve bornova ilçe halk kütüphanesini keşfetmemle bu sorun da çözüldü. o zamanlar hem öğrenciydim, hem de çalışıyordum ancak okuma hızıma denk düşecek şekilde kitap satın alamıyordum, alabiliyorsam da yine benimle aynı şehirde liseyi bitirmiş olan annemin yönlendirmesiyle bulduğum diğer bir keşfim olan sahaflar beni idare edebiliyordu. bu yüzden kütüphane üyeliği benim için bir can damarıydı. her ay üç kitap ödünç alıyor, en az üç kitabı kütüphaneden okuyordum. kütüphanelerden kitap ödünç alırken iki haftalık bir süre ile ödünç veriyorlar, ancak sonra bu ödünç almayı iki hafta daha uzatabiliyorsunuz, isterseniz kütüphaneye giderek, istemezseniz de internet sitesi üzerinden. hatta bazı memurlar telefonla da uzatmayı kabul ediyorlar. çoğu kişi internet üzerinden uzatmayı beceremiyormuş, kendileri işaretliyorlar uzatma formunu.

    sonrasında kendi memleketime geri taşındım, bu arada yıllar içerisinde internet üzerinden toplu kitap satın almalarda inanılmaz indirim kampanyaları revaçtaydı, kitapların eskisi kadar bana pahalı gelmediği dönemler oldu, elimde her daim okumadığım kitaplar vardı ama sırf yıllardır edindiğim alışkanlık devam etsin diye hala kütüphaneye giderim. hala sırf bu rutin devam etsin diye her ay en az bir kitap ödünç alırım. sadece bir dönem cumartesi de çalışan ve kazandığı maaş da kitap satın alma/okuma hız oranına yeten bir insan olduğum dönemde ara verdim bu alışkanlığa. hep benimleydi.

    ülkede "kitap okuyacağız aslında ama çok pahalıaaaa..." diyen bahaneci yoz çoğunluğa da bu yüzden çok kızarım. hiç mi olmadı, en azından bir kitabı bir ay boyunca evinizde tutabiliyorsunuz bedavadan. size ait olmasına gerek yok, okuyup geri vermek de gayet geçerli bir okuma yöntemi. saatleriniz kütüphanenin açık olduğu saatlere mi uymuyor, çoğu kütüphane cumartesileri de açık. cumartesileri de tam gün çalışan hüzünlendirici çoğunluk için diyebilecek bir şeyim gerçekten yok ama çoğu kişinin "kitapların fiyatları çok uçtu, o yüzden okuyamıyorum," bahanesinin boş olduğunu da görüyorum.

    kütüphane hakkında kafanızda "tozlu, eski püskü yırtık kitapların bulunduğu, nuh nebiden kalma kimsenin yüzüne bakmayacağı eski çevirilerin ciltlendiği, sadece orada araştırma ve okuma yapabileceğiniz bir yer" algısı varsa lütfen kırın. bizim ilçemizin kütüphanesi daha bu yıl yenilenip taşındı mesela, şu an orta büyüklükteki bir ilçede avrupai bir kütüphane binamız var, her katının birbirini gördüğü, ferah, tavandan aydınlatmalı, rüya gibi bir kütüphane binamız oldu. belki sizin ilçe kütüphaneniz de öyledir de hiç adım atmamışsınızdır. şimdiye dek gördüğüm en kötü ilçe kütüphanesi de bir okulun bitişiğindeki derme çatma bir binada, tüm rafların sıkışık düzen sığdırılmaya çalışıldığı, aralarından geçerken zorlandığım bir binaydı ama onlar da sanırım gördüğüm en düzenli raflardı. çoğu kütüphanede en yeni basılan romanlar da mevcut. bence halkın kullanımına ücretsiz olarak sunulan en önemli kaynaklardan biri bu, neden bu kadar az kullanılıyor diye şaşırmaktan ağzım açık kalıp duruyor. ülkedeki kütüphane algısı binanın içindeki masalarda oturup kpss ya da üniversite sınavına çalışmak için test çözmek. ya koooooskocaaaaaa bir dünya edebiyatı külliyatı, felsefe ve sosyoloji kitapları, tarih kitapları, araştırma kitapları orada gelip onları almanızı bekliyor, al istersen orada çök karıştır seversen ödünç al götür, vaktin yoksa al evde incele, ne de olsa bedava, yarın geri getirirsin beğenmezsen, ne olacak. delilik ya, öylece raflarda durup duruyorlar, insanlar sadece test çözüyor.

    hep özendiğiniz muasır milletler seviyesine erişmek için, siz kendinize sunulan kaynakları ne kadar kullandınız, kullanıyorsunuz, siz kendi iradenizle ne kadar aktif rol alıyorsunuz? düşündürücü, değil mi?
    #284320 taro | 2 yıl önce
    0mekan