-
eskimeyen eski bir joan osborne şarkısı. şarkının 1996 yılına ait canlı kaydı,
m.youtube.com/...
şarkının sözleri,
if god had a name, what would it be
and would you call it to his face
if you were faced with him in all his glory
what would you ask if you had just one question
yeah, yeah, god is great
yeah, yeah, god is good
yeah, yeah, yeah, yeah, yeah
what if god was one of us
just a slob like one of us
just a stranger on the bus
trying to make his way home
if god had a face, what would it look like
and would you want to see
if seeing meant that you would have to believe
in things like heaven and in jesus and the saints
and all the prophets and...
yeah, yeah, god is great
yeah, yeah, god is good
yeah, yeah, yeah, yeah, yeah
what if god was one of us
just a slob like one of us
just a stranger on the bus
trying to make his way home
tryin' to make his way home
back up to heaven all alone
nobody callin' on the phone
'cept for the pope maybe in rome
yeah, yeah, god is great
yeah, yeah, god is good
yeah, yeah, yeah, yeah, yeah
what if god was one of us
just a slob like one of us
just a stranger on the bus
trying to make his way home
just tryin' to make his way home
like a holy rolling stone
back up to heaven all alone
just tryin' to make his way home
nobody callin' on the phone
'cept for the pope maybe in rome
şarkının sözlerinin türkçesi,
tanrının bir adı olsaydı
acaba ne olurdu ve
bunu o'nun yüzüne söyleyebilir miydin
eğer yüzleşseydin
o'nunla ve tüm ihtişamıyla
ki ne sorardın
olsaydı tek bir soru şansın
ve evet, evet
tanrı büyüktür
evet, evet
tanrı iyidir
evet, evet
evet evet evet
şayet tanrı içimizden biri olsaydı,
içimizden biri gibi pasaklı
otobüsteki bir yabancı, eve gitmeye çalışan
eğer tanrının bir yüzü olsaydı
acaba neye benzerdi ve
görmek ister miydin
şayet görmek demek,
inanmak zorunda olman demek olsaydı
mesela
cennete ve isa'ya ve azizlere
ve tüm peygamberlere ve...
ve evet, evet
tanrı büyüktür
evet, evet
tanrı iyidir
evet, evet
evet evet evet
şayet tanrı içimizden biri olsaydı,
içimizden biri gibi pasaklı
otobüsteki bir yabancı,
eve gitmeye çalışan
gitmeye çalışan eve
yapayalnız cennetine
kimse aramıyor o'nu
belki yalnız papa, roma'da
ve evet, evet
tanrı büyüktür
evet, evet
tanrı iyidir
evet, evet
evet evet evet
şayet tanrı içimizde biri olsaydı,
içimizden biri gibi pasaklı
otobüsteki bir yabancı,
eve gitmeye çalışan
sadece evine gitmeye çalışan
tıpkı kutsal bir kaya, yuvarlanan
-
Bir netflix belgeseli. Hasidik yahudiliği cemaatinden kendi rızalarıyla ayrılan 3 genç insanın "normal" dünyaya ayak uydurmaktaki zorluklarını, eksikliklerini ve eski cemaatlerinin onlara karşı düşmanca tutumunu izleyebileceğiniz bir yapım.
hasidik yahudilik, 18. yy sonlarında dogu avrupa'da doğuyor. nazi soykırımından etkilenenlerin büyük bir çoğunluğunu onlar oluşturuyor. soykırımdan kaçanların çoğu amerika'ya yerleşiyor.
geçmişte yaşadıkları dışlanmışlık ve eziyetlerin de şekillendirmesiyle tam bir kapalı kutu hayat yaşamaya başlıyorlar. dış dünyayla irtibat yok denecek kadar az. doğumlarından itibaren tüm hayatları kendi kuralları ve kendi aralarındaki iletişimden ibaret. ve işte 3 farklı genç, bu baskın cemaatten çıkmak ister. her şey böyle başlar.
-- spoiler --
sanırım bu noktada nasıl bir cemaat olduklarına dair birkaç örnek vermem gerekiyor. kapalılar demiştim. bu kapalılık öyle bir noktada ki internet kullanımı tamamen yasak. internetin gençlerin zihninin yıkaması ve cemaati dağıtması korkusu var.
ayrılan 18 yaşındaki ari, kaçtığı ilk dönemde google'ın ne olduğunu bilmiyordu. wikipedia'yı gördüğünde, tanrının hediyesi olarak adlandırmıştı.
cemaatten kimseyi resmi otoriteye şikayet edemezsiniz. bu onların dinine aykırı. kol kırılır, yen içinde kalır.
kendi ambulans sistemleri, gönüllü polis birlikleri ve eğitim kurumları var. kendi kitapları var. çocuk kitaplarindaki erkek çocuk resimlerinin yüzleri olduğu gibi dururken, kız çocuk yüzleri siyah keçeli kalemle karalanmış şekilde dağıtılıyor mesela. seküler kitaplar tamamen yasak.
cuma akşamları seks zorunlu. korunma yöntemleri uygulanmıyor. siz hastalanırsanız çocuklarınızla cemaatteki diğer anneler ilgileniyor. kaza geçirirseniz doktora diğerleri tarafından götürülüyorsunuz. kıyafet zorunlulukları var. kendi dilleri var, diğer diller yasak.
kaçanlardan biri luzer şöyle diyor:
"toplumu dış dünyada barınamayacağınız şekilde tasarlamışlar. dünyayı öyle bir tasarlamışlar ki ayrılırsanız tek yol, hayatta kalmanızın tek yolu suç işlemek. diyorlar ki çıkan herkes mutlaka geri dönüyor ya da hapse veya rehabilitasyina gidiyor. ama dışarda asla barınamıyorlar."
etty... en büyük savaşı veren o benim gözümde. çocuklarını alıp boşanarak cemaatten kaçıp tek başına ayakta kalmaya çalışan bir kadın. velayet davası, cemaatin tuttuğu yüzbinlerce dolarlık avukatların aşağılayıcı soruları. çocuklarının velayetini kaybetmesi. ona sadece de sıkı sıkı sarılmak ve susmak istedim.
ve son olarak: kampta müdürünün tecavüze uğrayan, herkesin görüp de sesini çıkarmadığı, o konuştuğundaysa "yoo yanlış anlamışsın" dediği ari...
sonunda şunu sordum kendime: yapayalnız ve korkutucu bir özgürlük mü, diktatör ve koruyucu bir cemaat mi?
bu insanlara maalesef sadece bu iki seçeneği sunmuşlar.
-- spoiler --
kulzos'ta fazla şahsi yorumlamaya girmeyi istemiyorum. burda yazdıklarım biraz daha bilgi girdisi sınıfında kalsın istedim. ama tek söyleyebileceğim şu: hangi din olduğunu gözetmeksizin yobazlığı dibine kadar sorgulatan, gerçekten derinlemesine sorgulatan bir belgesel.