kendin olmaktan, kendine saygından tehlikeli seviyede uzaklaştığını fark ettiğin eşiktir. çünkü ileri doğru attığın her kulaç seni boğulmaya biraz daha yaklaştırır, o karanlık denizde deniz feneri sandığın şey bir yanılsamadır. açıldığın sahile dönersin gerisin geri.
Çünkü sevilen kişiden vageçmek birden bire gerçekleşen bir eylem değil. Adım adım, ruhunu kemire kemire gerçekleşiyor. Bazen zorunda kalıyorsun; ağzından çıkan cümlelere kendin bile inanamıyorsun. "Hoşçakal" demeye dilin varmıyor. Zamana ümit bağlıyor, alışmayı diliyorsun. Aklın eşikten geçiyor, ruhun geçmiyor. Ruhunun yarısı bir yerde, yarısı başka yerde kalıyor. Ödediğin bedeli sorguluyorsun.
Bazen de çoktan vazgeçmiş olduğunu anlıyorsun. Dilin "canın sağolsun" diyor, bir şeyler demek lazım ya. İçin rahat, bedelini ömründen geçen yıllar ile ödemişsin zaten.
bu eşiğe düşmeye çalıştığınızda ölmeyi tam olarak beceremeyebilirsiniz ya da öldürmeyi. vazgeçmek kolay değil, bir süre kendini kandırmacadan sonra aslında ölmediğinizi, sakat kaldığınızı fark edersiniz. vazgeçmek kolay değil.
Bazı sevgiler büyüdükçe bazıları için düştü o eşik. Eskiden birileri kalbimi kırıdı mı "niye öyle yaptın, çok kırıldım bik bik bik" diye uzatırdım. Sanki savunmada olan bendim, sevdiklerime öyle değer verirdim.
Artık selametle deyip gönlümden düşüveriyorum. Sevgi isteyen özen göstersin.
eşikten geçebilmenin zorluğunu iki kez yaşadım. üçüncüye sağ çıkabilir miyim bilmiyorum ama birçok yerlerimi kırptığım için pek de o eşik gelmeyecek gibi.
ilk öpücük başlığında anlattığım bir hikayem vardı. 6 yılın sonunda, bir iş çıkışı buluşmuştuk. her şey güzel gidiyor ben bu kadınla yaşlanır giderim. şu saatten sonra ayrılık da olmaz derken, kahvemizi yudumlarken gitmek istediğini söylemişti. Evleniyormuş üstelik de. Aile baskısı, toplum ve mahalle baskısına kafa tutacak bir insan değildi ancak sevgisi bambaşkaydı. Dünya kıçının üzerine oturmuştu. Ben tepetaklak olmuş çok pis düşmüştüm. o akşamından sonra bir kez olsun göremedim. evlendiğini biliyorum onun haricinde hep mutlu olduğuna dair umut besliyorum. süreci atlatmam çok zor oldu. zor olmakla birlikte farkında olmadığım şeylerin farkında olarak dönüşüm yaşadım. inanılmaz güzel şeyler kattı. daha bir güçlendim, güzel olan şeylere değer vermekle birlikte daha çok saygı ve özen duymaya başladım. üç yılı geçti.
bu süreçte başka bir sözlükte yazıyordum. orada sadece sevdiceğime karşı bir günlük tutuyordum. hiçbir zaman okumayacaktı ama yine de o'na yazıyor olmak beni mutlu ediyordu. o sözlükten günlüğümü takip eden bir yazar vardı. bir ara konuşmuştuk sonra iletişim kesildi. aradan 7-8 ay geçtikten sonra yeniden başladık konuşmaya. muhabbet gittikçe koyulaşıyordu. ve nihayetinde görüşme kararı alıp onu görmeye gitmiştim Eskişehir'e. yüreğimin sol kapakçığı yırtılacak sanki. Gözlerim nereye bakacağını bilemiyor. böğrümde sıcak bir yel ettikçe terliyorum. başka bir şey olmalı, diyorum. yeniden sevgiyi yaratabilme gücünü bulabildiğim için acayip şımarıyorum. deli deli yürüyorum. ayaklarım asfalttan fırlayacak sanki. oturuyoruz çayın kenarında. kafasını çevirdikçe başka taraflara ben süzüyorum onu. yüzünü bana çevirince ben kaçıyorum hemen. bir akarsuyu yatağını bulmuş yavaş yavaş su oluyordum. coşkulu coşkulu geçiyordum, bağıra bağıra. güzel gidiyordu. maymunluk bende. hemen bir koşu gidip hislerimi açtım. duygularımı dile getirdim. o da karşılıksız değil dedi. tamam dedim. güzel olacak her şey. hepi topu 4 hafta. 4. haftanın bitiminde hislerinin olmadığını, hiçbir zaman da sevginin olmadığını söyledi. bu süreçte sürekli içimde bir kurt vardı. sürekli bir araf halinde ilerliyorduk. bir yerde çatladı. bir yerde koptu. bir yerde düzlüğe çıktı.
ilkinden çok kötü geçti. kendimi üzdüm, annemi üzdüm, komşumuz aytoş'u üzdüm. annem beni her gördüğünde "kim üzüyor seni böyle yazık değil mi?" derdi. "kim sevmiyorsa seni, benim sevgimi koy yerine, bu kadar harap olma" derdi de ben yine kendime küs otururdum kıpkırmızı yüzümle. bu sefer gerçekten kalçam kırılmıştı. çok sert düşmüştüm. neyse ki, kemik kaynadı. o günler de geçti. yine güzel şeyler öğrendim. içimdeki gardrobumda saklanan pia artık gün ışığında çırçıplak koşabiliyor. velhasıl yüreğimizin sol kapakçığı tamamen gitti ancak halen yaşamak güzel. tabii, kadınlar da...
"sınavdan sonra seni bir yere götüreceğim" diyerek pavyondan bozma bir yere götürmesi. orada çalışan herkesin onu tanıması. hesap ödenmek istendiği vakit "x hanımın borcu yok" denmesi.
ne bileyim çok farklı bir ilk buluşma hayal ediyordum.
Sevilen kişinin yaptığı hareketlerin, ilişkinize karşı duruşunun, hareketleriniz karşısında takındığı tavrın bozulmaya başladığını gördüğünüz an o eşiği atlamak üzeresiniz demektir.
Allah kimseyi o eşikten atlamak zorunda bırakmasın. Kişisel tecrübelerim ışığında çok zor olan durumdur. Arkadaş insanın sevdiği kişi "ben seni seviyorum ama başkasına aşığım." diyebilir mi adamın suratına.
Böyle bir durumda eşiği sessizce atlayıp sakin sakin uzaklaşmak en doğrusudur. O eşiği atlatan eski sevilen kişiyi çıldırtabilir.
bunu söyleyince de insanların tepkisi "ama birbirinize saygı duyduğunuz sürece sorun olmaz ki" oluyor ama gerçekten aynı inancı taşımayan iki kişinin birbirine sayı duyması çok zor.
hatta şu an arkadaşlarımla bile çok sınırlı iletişim kurmamın sebebi de bu. bir yerde mutlaka ya benim ya da onların duymak istemeyeceği sözler söylenebiliyor.
Kadınlar için daha çok üremediginin yada dönusmediginin hissedildiği andır. Yasanan ilişkide bir dönüşüm ya da ilerleme hissettmediği anda vazgeçmeye başlıyor kadın.