her seçim zamanı hatırladığım bir şiirdir. şiir, "köylüleri, söyleyin nasıl/nasıl kurtaralım?" sorusuyla biter. kitlelerin bu ülkenin aydınlarında bıraktığı kurtarıcılara ya da kahramanlara gereksinimi olduğu intibasıysa, kitleler açısından düşününce hazin bir durum. ve hala hazin. hala öyle.
"köylüleri niçin öldürmeliyiz?" şükrü erbaş'ın ironik şiiridir. şiirde kastedilen tabii ki köylüleri öldürmek değildir, kendisini ülkesinden, ülkesindeki insanlardan sorumlu hisseden bir aydın olarak, ülkesini ve ülkesindeki insanların bilinçlerini aydınlatamamaktır şairin sorun ettiği ya da kızdığı konu ve bu şiir biraz da dönemsel değerlendirilmeli, şiir, 1970'li 1980'li yılların türkiye'sinde yazılmıştır ve yazıldığı dönemde de sonraki dönemlerde de olumlu olumsuz görünür tepkilere yol açmıştır; daha da öyle olacak gibi görünüyor çünkü, bu şiirin doğası böyle bir etkiye sahip. şair, bu şiire verilen tepkiler nedeniyle, şiirinin sorgulandığı her yerde şiir hakkında açıklama yapmak durumunda kalmıştır. bir şair için kendi şiiri hakkında "şair, bu dizelerde şunları anlatıyor" demek kadar berbat bir durum düşünülebilir mi. hele de o şair böyle bir açıklamayı kendisi istediği için değil de yapmak zorunda bırakıldığı için yapıyorsa,
"suç duyurusunda bulunuldu; ama sonuç çıkmadı. imzasız küfür mektupları aldım. söyleşilerde üzerime yürüyenler oldu. bir yerlere heykelimi dikmek isteyenler çıktı. bir saat şiirin derdini anlattıktan sonra, "gerçekten köylüleri öldürmek istiyor musunuz?" diyen zeki (!) gazeteciler çıktı. sanırım dünyada ilk kez bir cumhurbaşkanı bir şiire uzun uzun yanıt verdi. ne yazık ki gerisinde köylü-kentli ayrımına yol açar kaygısı ya da paranoyası vardı. keşke şiirin içinden bir ilgi olsaydı. sayın demirel o yanıttan kısa bir süre sonra, bir protokol karşılaşmasında, köylülere dokunmamamı, sanatımı başka alanlarda icra etmemi de öğütledi! şiirin başarısını görüyor musun?!.." (şükrü erbaş)
"bu şiirle ilgili çok konuştum. çok soruldu. gönül yorgunluğu verecek kadar saçma sapan şeylerle karşılaştım. son sorunuza birkaç cümle kurayım: ne yazık ki hâlâ geçerliliğini koruyor şiirdeki öfke. bu gidişle ne yazık ki daha uzun süre okunacak. bu devlet, polis zoruyla park açıp kapatmaya devam ettiği sürece; roboskili otuz dört çocuğun öldürülme emrini veren sorumlu, iki yıldır bulunamadığı (!) sürece; gezi olaylarında öldürülen gencecik çocukların birinin bile çok açık failleri ellerini kollarını sallayarak gezdiği sürece; eğitim her gün biraz daha din odaklı olmaya başladığı sürece; demokrasiyi başörtüsüne indirgediğimiz sürece... bu ve benzeri şiirler okunacaktır. daha doğrusu hayatta bir karşılığı olacaktır. bütün bu kepazelikler, köylülükten kaynaklanmaktadır. köylüden değil, dikkat, köylülükten..." (şükrü erbaş)
Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünemezler...
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
Gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında döverler.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet, tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir.
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denilince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler!
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini
ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, Tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre
Yollara tükürürler..
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarını ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...
Aptallarla konuşmak zorunda kaldığımda aklıma gelen şiir. İki kelimeyi bir araya getiremezler, is bitiricilik sıfırdır, kavga ve gürültüden başka retorikleri de yoktur. Köylülük şehirde yaşamayla, doğmayla, eğitim almayla gitmiyor. Bu bir kültür.