Bütün tarihini, güzelliğini, kültürünü geçtim bence almanlar dünyaya iyi anlamda da kötü anlamda da aşırı uçlarda çok büyük izler bırakmıştır.
Seçimlere kadar çifte vatandaşlık uygulamasını kaldırmasını istediğim ülke eğer bunu yaparsan bize 1. Dünya savaşı'nda yapmak istediğin iyiliklerden kat kat fazlasını yapacaksın sevgili almanya. hadi, sen bu işi yaparsın.
20. yüzyıla kadar loncaların üretim hayatında aktif olarak bulunduğu topraklar.
hatta gitar popüler bir enstrüman haline geldiğinde; gitarın keman üreticileri tarafından mı, yoksa tamamen gitar üreticileri tarafından mı üretileceği konusunda büyük bir tartışma çıkmış.
sanırım bu sebepten ötürü almanya'da gitar çok popüler bir enstrüman olamamış.
bir de bu kavgaya "eeh, s----m kavganızı" deyip abd'ye göçen birisi var:
Sokak köpeği ve sokak kedisi olmadığı için canlı habitatı zengindir. İnsan eliyle dengesiz bir şekilde beslenen köpekler Türkiye'de doğal yaşamı bitirme noktasına getirdi. Şehirlerde artan insan nüfusunun etkisiyle birlikte sincap, tavşan görülemez oldu.
Ancak Almanya'da şu an çalışırken, penceremden otlayan tavşanları izleyebiliyorum. Ya da rastgele önünüzden bir sincap geçiyor, gidiyor. E tabii bu canlıların doğal avcılarını da görmek mümkün. Çok olmasa da, tilki ya da doğan türü avcılar günlük yaşamda bile karşınıza çıkabiliyor.
Bunun sebebi de Almanların hayvan sever olmaması değil, tam tersine hayvan sever olmalarından kaynaklı. Zira, 2019'daki istatistiğe göre Almanya'da her beş evden birinde en az bir kedi ya da köpek besleniyor. (Kaynak)
en güzel yanlarından birisi, her şeyin yazılı belge olarak sunulması olan ülke.
devlet zaten böyle olmalı. her şeyin belgesi olmalı. ama "rüşvetin belgesi mi olur pezevenk?" kültüründen yetiştiğimiz için olsa gerek, oraya giden türklerin en büyük şikayetlerinden birisi de bu.
ikinci dünya savaşı ile birlikte ruhu öldürülen ülke. şu anki hali almanya'nın cenazesidir.
hiç gitmedim ama gitsem de fark etmeyecek zaten. çünkü bu ülkenin ruhu filozoflarında ve sanatında yaşıyor sadece. o da 20. yüzyıla kadar zaten.
okuduklarımdan ve gördüklerimden sonra geçmişi hakkında vardığım sonuç, "fransa aklın merkeziyse almanya kalbin merkezidir" oldu. fransa antik yunan'sa almanya hindistan'dır (zaten cermenler de kuzey hindistan, afganistan taraflarında yaşamışlar zamanında). ülkenin mistik bir havası var. anlaşılan cermenler asya'dan göç ederken mistisizmlerinden bir şey kaybetmemiş. romantizm fransa'da veya ingiltere'de gelişemezdi, bunu çok iyi anlıyorsunuz.
tabii bir almanya uzmanı değilim. bütün bunlar bana romantik dönemin hissettirdikleri de olabilir.
Yanı başında yer alan fransa ile aralarındaki farkın bu kadar fazla olmasıyla beni şaşırtan ülke. Gerçekten yan yana yaşayan iki ulusun, insanlar üzerinde, bu kadar farklı kültürel, ekonomik veya sosyolojik etkilere sahip olmasını kavrayamıyorum. Şunu da eklemeliyim, Bu girdi kendi gözlemlerime dayandığı için çok da nesnel gelmeyebilir.
Avusturya lisesinde okumuş, öbür alman ekolünden gelen liselerden mezun olmuş veya almanya'da üniversite okumuş/okuyan ne kadar arkadaşım varsa (özellikle biz, farklı milletlerde farkli tepkiler verenleri gördüm ama yeterli örnekleme sahip değilim) tamamı "almanlıktan aldığım tadı başka hiçbir şeyden almadım. Belki bilardo ama yok lan almanlık daha güzel." Modunda. Çoğu alman ekolünün savunucu haline geliyor ve her şeyin alman ekolüyle yapılmış versiyonu daha çok hoşlarına gidiyor. Hatta bilimin bile.
Bununla birlikte ülkemizdeki fransız liselerinde (özel olanlar bir istisna bence çünkü oraya giden çocukların bir kısmı bu liselerde okumaları hasebiyle kendilerini üstün gördükleri için fransız ekolüne pek laf etmiyorlar) okumuş veya fransa'da üniversite okumuş/okuyan tüm arkadaşlarım (yine bizden bahsediyorum öbür milletler dahlinde bir durumdan bahsetmiyorum) fransız ekolüne çok sert eleştiriler getiriyorlar. Bu düşünce sistemini pek çok alanda kullanmaktan vazgeçmiyorlar ama yine de (haklı veya haksız) çok eleştiriyorlar. Resmen "tiksinti" diyeceğim derecede eleştiri okları yöneliyor.
Ben bunun iki nedeni olabileceği kanaatindeyim ama emin de değilim hangisi olduğundan. fransız kültürünün yoğun bir "demokrasi isteği" ile yoğrulması bu sebeplerden biri olabilir. Özgürlükçü ve anti-totalitarist bir düşünce yöntemi kendine de eleştiri getireceği için fransız düşünce sisteminin kendisine teorik anlamda daha çok eleştiri getirdiğini söyleyebiliriz belki. Fransa ve demokrasi hakkında da bir şeyler yazmak lazım ama daha yetkili yazarlarımız var, biliyorum.* yine de bernard lewis'in "demokrasi, ingilizce konuşan toplumların yönetim biçimidir." Lafını buraya not düşmek isterim.
İkinci ihtimalse fransızların almanlara kıyasla gelişmemiş olmasından dolayı düşünce sistemlerinin de çok eleştiri görmesi. Baktığımız zaman ikinci dünya savaşInın mağlubu olan ve yıllarca bölünmüş olan almanya şu an GSYih olarak fransa'yi 1.5 ile çarpmakta. Ayrıca suç oranları ve halkın mutsuzluk oranları da nispeten daha düşük.
Bana göre bu durum fransa kültürünü besleyen olguların ve onun daha fazla gelişmesini engelleyen olguların aynı şey olmasından kaynaklı. Fransa'da halk daha mutsuz çünkü daha fazlasını talep edebilir ve bu uğurda hakkını aramak için daha örgütlü olabilirler. Fransız ve alman sendikalarının tarihlerine baktığımız zaman da aynı şeyi görürüz. Çok uzattığımı fark ettim ama hala derdimi tam olarak anlatamadığımı düşünüyorum. Bir ara tekrar bu konu hakkında yazmam gerektiğini düşünerek girdiyi umut sarıkaya'nın güzel karikatürüyle sonlandırıyorum.