paul ludwig hans anton von beneckendorff und von hindenburg. mareşal rütbeli bir asker. nsdap'ın iktidara gelişine destek vermesine rağmen hitler'den şahsen hazzetmez, hitler'den "bohem onbaşı" diye bahsederek aşağılardı.
tannenberg muharebesi ile birlikte çok geç yaşta da olsa (66 yaşında) devlet erkanının göz bebeği haline gelmiş, 50 yaşında tümgeneral, 53 yaşında korgeneral olmuş, nazi partisi'nin (nsdap) iktidara koşar adım gelmesini görmesine rağmen bile isteye hiçbir şey yapmamış, sadece ve sadece kendi saygınlığını korumayı ölene kadar tek amaç edinmiş, görüntüsü etkileyici, kafasının içi ise orta çağ'a yakışan general ve politikacı.
19'unda teğmen olarak prusya-avusturya savaşı'nda görev almış (ilk saha tecrübesi), hemen ardından da prusya-fransa savaşı'nda subay olarak görev yapmış. yer aldığı ilk savaşlarda aldığı emirleri uygulamada hem hızlı hem de gözüpek (tdk gözü pek diyor, meh) göründüğünü anlatan çok fazla makale var. uslanmaz bir monarşi yanlısı olarak 1911'de (64 yaşındayken) emekliye ayrılıyor. aslında hikayesi burada bitse ve -daha sonra da yapacağı gibi- hannover'de sessizlik içinde emekli hayatı yaşasa, 1930'lar almanya'sı farklı yönde şekillenebilirdi.
1. dünya savaşı patlak verince, alman ordusuna moral desteği vermek amacıyla (tek nedeni bu olabilir cidden) hindenburg başkomutan olarak tekrar çağırılıyor. general erich ludendorff ile birlikte almanya'nın savaşın sonuna kadar ayakta kalacak olan 8. ordusunun başına geçiyor. ludendorff'la önceden olan tanışıklığı, birlikte ordu yönetmeye başladıktan sonra büyük tartışmalar başlatsa da, sarsılmaz bir emir-komuta zinciri de yaratıyor. tannenberg'teki başarıyı doğrudan hindenburg üzerine alıyor ama ludendorff'un taktiksel zekasının önemi de unutulmuyor. mareşal olması 1914'ü buluyor (67 yaşında). ludendorff'a hep bir asistan gözüyle bakmış, adolf hitler'e sonraki yıllarda söyleyeceği gibi, luderdorff'un da her zaman yanında olmasını istemiştir: "onun gibisini hiç görmedim. taktik zekası parlayıp anında sönmeye meyilli özgüveni ile birleştiğinde, kendisinden mucizeler bekleyebilirsiniz". almanya için savaşın yönü değişip çoklu cephelerde üst üste gelen kayıplarla hüsrana dönüşmeye başlayınca, kara kuvvetlerinin başındaki tek isim olmaktan geri adım atıyor ve yeni yeni kurulmaya başlayan freikorps ile ilgileniyor. başkomutanlığı devam ettiği için ordulara doğrudan emir verme yetkisi de kendi elinde. savaşın almanya için kaybedildiği kesinleştikten sonra, tekrar hannover'a dönüyor ve 2. emekliliğinin tadını çıkarmaya başlıyor (freikorps ile ilgilenmeyi kesmiyor).
almanya için kaybedilen 1. dünya savaşı'ndan sonrasına kadar bile gösterişinden bir şey kaybetmemiş bir generaldir: muharebelerdeki manevra kabiliyeti tartışılmayacak kadar iyidir, ludendorff'la halen iyi anlaşmakta ve bu ikilinin dünya'yı tek başlarına yönetebileceklerini düşündürmeye devam etmektedir. 2. emekliliğine yol açanın parkinson olması da iddia edilmiş (winston churchill bile bunu ima etmiş) ama özellikle muharebe zekası devlet çapında her zaman saygı görmüştür.
fredrich ebert'in şansölye seçildiği savaş sonrası almanya'sında hinderburg de "reichstag komisyonu" denilen illetle uğraşıyordu. bu komisyon "savaşta almanya neden yenildi? bu yenilginin sorumluları kimlerdir?" sorularına cevap almak için kurulmuştu ama suçun tamamını luderdorff ve hindenburg'a atmaya da meyilliydi. halkın gözünde kahramandan da öte bir konumda bulunan hindenburg, bu soruşturmalarda mağlubiyetin sorumluluğunu üzerine almaktan çekinmedi ama askeri tartışmaların içinde hiçbir zaman yer almadı (kısaca, sorulan askeri sorulara "yav he he" demiştir). bence kendisi her zaman "beni sahada görün, sözler gerçek değildir" demeye çalışıyordu.
monarşi ile ilgili fikirleri biraz daha sertleşen hindenburg'un 1925'teki almanya cumhurbaşkanı olmasına kadar geçen süre, bence 2. dünya savaşı ve özellikle nazi almanyası'nın önünü açtığı 1930'ların başındaki karanlık dönem adına çok önemlidir. 1. dünya savaşı'ndan sonra 2. wilhelm'in almanya'dan kaçmaya zorlanması üzerine ülkedeki tek adam boşluğunu doğrudan hindenburg doldurmuştur ama monarşinin yerine cumhuriyetin kurulmaya çalışılmasının sancılarını alman devlet tekelinde halka hissettirmemek de zor olmuştur. bu dönemde, 2. wilhelm'e mektup yazarak ülkesine dönmesini söylemiş, ludendorff'u neredeyse savaş suçlusu saymıştır.
1923'teki birahane darbesi'ne (hitlerputsch) kadarki dönemde reichstag'ın (parlamento) stabil olamamasını bir şekilde düzene sokmaya çalışan hindenburg, karısının 1921'deki ölümünden sonra 2 yıl kadar sosyal hayattan adeta soyutlandı. hitler'in nsdap'ını da, hitler'i aşağıladığı gibi aşağılayan biriyken, başarısız darbenin destekçisi haline gelmesi baya gariptir. monarşi yanlılığını diktatör buyruğunda yaşama sevdasına değiştiğini düşünüyorum (ludendorff da hitler'in ekibinde bu arada). darbe başarısız olduktan sonra, alman halk partisi'ni reichstag'ın başına geçiyor ama ebert'in ani ölümünden sonra ise almanya gene bir dizi seçime ve ekonomik buhranın kucağına düşüyor. 1930'lara kadar nsdap'ın güç kazanması, hindenburg'ün reichstag'ta sağlam bir hükümet kurulması için elinden geleni yapmasına rağmen başarısız olmasının da bir sonucudur. işsizliğin savaş sonrası dönemde (1920-1925) azalması ama 1925'ten sonraki hemen hemen her yıl korkunç boyutlarda artması (1931-1932'de %30'un üzerinde işsizlik var) komünistlerin de söz sahibi olmasını sağlıyor. hindenburg ve komünizm ha? şaka gibi tabii. böyle bir ortamda nsdap'a yanlaması normal görülebilir. belki alman halk partisi 1920'lerdeki gücünü en azından 1930'ların başına kadar koruyabilseydi, nsdap'ın yok olması bile mümkün olabilirdi (hindenburg buna izin verir miydi, onu bilmiyorum). 1933'te şansölye olan hitler'in buraya kadar yükseleceği, aslında 1920'lerin ortalarından beri bağıra bağıra gelen bir çığdı. hindenburg bu çığın altında kalmamak ve devlet bekasının her koşulda stabil kalmasını sağlamak gibi ödünler vererek hitler'i reichstag'ın başına getirmiştir.
2. dünya savaşı'nın patlak vermesine kadar olan yılları tarihle ilgilenen herkes az çok biliyor. hitler'in bütün reichstag yetkilerini kendinde toplamasına da olağanüstü hal kararnameleri ile izin veren, gene hindenburg'tür. 1933'ün başlarındaki "reichstag yangını"nın komünistlere mal edilmesi ile zaten tek parti nazi partisi, devletin her kararını istediği gibi uygulatan da hitler haline geldi ve hindenburg buna da "tamam" dedi. ernst röhm'ün de öldürüldüğü "uzun bıçaklar gecesi" (nacht der langen messer) operasyonuyla tüm ülkeye buram buram faşizm yayılmasından sonra da hitler'i bizzat tebrik etmişliği vardır. 2. dünya savaşı'nı görebilseydi, hitler'in insani normaları dikkate alarak ya da almayarak; öyle ya da böyle avrupa'nın içinden geçmesini de görmezden gelecekti, bu çok net. hitler'in "führer olayım mı?" referandumunda %90 "evet" oyu almasından sonra hinderburg hem gereksiz hem de ihtiyaç fazlası haline gelmişti. bu sıralarda akciğer kanseriyle mücadele eden hindenburg, kısa süre sonra da ölmüştür. 1932'de hitler'e karşı devlet başkanlığı seçimini az bir farkla kazanması halen anlatılır durur ama bunun sadece hitler'in ekmeğine yağ sürmek anlamına geldiğini, özellikle sağ seçmenin oylarını bölmesinin birkaç yıl içinde hitler'e %90'lık bir oy kazandıracağını hayal bile edemediğini düşünüyorum.
notlar ve kaynakça:
- francisco franco gibi devlete çökerek siyasi kariyerine başlamamış olması, hindenburg'ün bir faşist olduğu gerçeğini değiştiren bir ayrıntı değildir. tannenberg'ten beri zaten halkın sevgisi kendisine oluk oluk akıyordu. askeri başarısızlıklarda ludendorff'a bok at, siyasi karışıklık olduğunda "ben burdayım" mesajı veren propaganda konuşmaları yap ve halkı rahatlat, devletin başına geçmeyi tek amaç olarak düşün ve buna uygun kararlar al, nsdap'in yükselişine sadece kendi saygınlığın devam edebilsin diye göz yum (ve kimi zaman bu yükselişe açıktan destek ver). hindenburg'ün franco kadar zeka dolu bir general olduğu günler, 1. dünya savaşı sonrasında emekli olduğu gibi sona ermişti.
- ludendorff'la bir küs bir barışmış sevgililer gibi olma durumunu, ben, hatalı kararların sonuçları facia olursa, doğrudan suçlayabileceği bir yaverinin her zaman elinin altında olmasını istemesine bağlıyorum. sahada iyi bir komutan olabilir ama siyasi aklı, sadece monarşi destekçiliğinin faşizme dönüşmesini anlamadığı yıllara kadar sağlıklı kalabilmiştir. ludendorff'un taktik zekasının hindenburg'ün halk figürü olma yeteneğiyle birleşmesinin siyasi sonuçlarını görmeyi (okumayı?) çok isterdim. ludendorff hiçbir zaman siyasi mamalar peşinde koşmadığı için bunun gerçekleştiğini de göremedik (okuyamadık?) tabii.
- wiki'nin hindenburg sayfası baya ayrıntılı olarak yazılmış ama genel çerçevesi, içinde bulunduğu savaşları anlatıyor. siyasal kariyerini de baya övmüşler. ben 3 kaynaktan faydalandım ama wiki'ye de göz gezdirebilirsiniz: the last four months , the rise and fall of the third reich ve hindenburg: icon of german militarism . özellikle son kitabın savaşlar hariç kısımları baya doyurucu. hinderburg'ün kişisel notları da var. sıkılmazsanız hepsini okuyun.
ateşin bol olsun koca general.
edit: william l. shirer'in ansiklopedik kitabının linki sadece özeti halinde var yukarıda. şuradan tamamına erişebilirsiniz. link göçerse, kısa bir araştırmayla gene bulabilirsiniz. çok ünlü bir kitaptır.