-
Yakında buralar değerlenir diyerek yerimizi alalım. Netflix'in 2 şubatta gösterilecek yeni dizisi Altered Carbon. tanıtımından gördüğüm kadarıyla blade runner, ghost in the shell arasında gidip gelen konu ve görselliğiyle bilim kurgu, cyberpunk sevenlere çılgın attırabilir büyük ihtimal. -
9gag'de bilim kurgu ve meme sevenler için şahane bir dizi şeklinde bir yorum vardı. aynen katılıyorum. seks satar mantığı biraz fazla kullanılmış olsa da ardındaki kurgu çok sağlam. haliyle, izlenmeli. boş bir dizi değil. çıplaklık aldatmasın. -
altı bölümünü izlemiş birisi olarak hakkında tekrar yorum yapmak istiyorum.
gelecekte insanların bir şekilde ölümsüzlüğe ulaştığı, beden değiştirmenin mümkün olduğu, aşırı zenginlerin aynı bedenin klonlarıyla beden değiştirmeksizin ölümsüzlüğe ulaştığı, parası olmayanın ezildiği, fantastik bir evrende, bilgisayar oyunu kıvamında, aksiyonunun yanı sıra güzel kadın ve erkekleri de bol bol bulunan, iyi kurgulanmış bir dizi izlemek isteyenlerin kaçırmaması gereken bir dizi olduğunu düşünüyorum.
başroldeki abiyi house of cards dizisinden tanıyordum. çıplak görünce daha kütür kütür bir abi olduğuna kanaat getirdim. başroldeki abla da gayet hoş bir ablamız. haliyle, izlenmeli yaf. devam da etmeli. frp tadında akıyor. -
veee karşınızda homo deus. -
yarrak gibi dizi açık konuşmak gerekirse. birincisi, akıcı değil ikincisi oyuncu seçimleri hatalı. kovaç mıdır ne sikimdir hiç olmamış başrole. amerikalıların dediği gibi tam bir douche tipi var. herifin suratından orospu çocukluğu akıyor sen nasıl bağ kuracaksın böyle bir karakterle. seksi polis abla ciddi itici. fikir güzel gerçekten orjinal konusu var ama dediğim gibi çok ciddi eksikleri var. bir de şey muhabbeti var ama çok para harcandı.. bana ne kardeşim her para harcanan yapım kaliteli mi olacak? yok öyle bir zorunluluk. ha gel gelelim 8 bölüm izledim niye izledim işsiz bir anıma denk geldi. neyse puanım 7.5 falan. zaten takipte kalın bir kaç ayak 8'e düşer imdb puanı da. -
fantezi ve bilim kurgu romanlarıyla tanınan İngiliz yazar Richard K. Morgan'ın, 2002 yılında yayınlanmış aynı adlı romanından ekrana uyarlanmış; 25. yüzyılda geçecek bir hikayeyi anlatan "altered carbon", eğer insan zihni dijitalleştirilse ve ruhlar bir bedenden diğerine transfer edilebilse neler olacağını konu ediyor. Eskiden yıldızlar arası bir savaşçı olan, 500 yıl boyunca hapsedilen ve istemediği bir gelecekte uyanan Takeshi Kovacs, Ölümün olmadığı bu yeni dünyada, yeni bir yaşam şansı için bir cinayeti çözmeye çalışacaktır.
***
dizinin ilk sezonunun toplu yayımlanmasından mıdır bilmem, dizinin sadece karakterlerine (karakterlerle yeni tanışıyorduk nihayetinde) ve senaryo ve kurgusuna dikkat edebildiğim (bir de "gelecek ne hale gelmiş öyle :)"); başrol oyuncularından ziyade yan oyuncularının oyunculuğunu başarılı bulduğum dizi.
"takeshi kovacs" rolündeki iki arkadaştan dizi boyunca ağırlıklı olarak seyrettiğimiz Joel Kinnaman eli yüzü düzgün, süt çocuğu denilen türde bir oyunculuk sergilemiş (oysaki the killing dizisinde gayet başarılıydı), dizinin devamında, takeshi kovacs karakterinin eski karizmatik görünüşünü ve oyunculuğunu geri almasını umuyorum. o da nedir leonardo nam
polisiye-gizem türünü sevdiğim için dizideki "kristin ortega" karakterini canlandıran martha higareda'nın oyunculuğunu da çok vasat bulduğumu söyleyebilirim. the following dizisinden tanıdığımız James Purefoy tek başına bile diziyi seyretme sebebi, "dollhouse" dizisinden tanıdığımız dichen lachman 'ın oyunculuğu da ayrıca izlenesi.
iyi oyuncu seçimi, kötü rol dağıtımı... senaryosunu-kurgusunu ve oyunculuğunu birbirine eş değer bulmadığım, dizinin diğer unsurları için belki ilerde yeniden seyredebileceğim, yeni sezonlarının da olacağını düşündüğüm dizi. parça parça başarı, bütünde başarısızlık. -
çok acaip işlerin döndüğü dizi.
kitabı okumadım, izlerken okuma isteği uyandı. acaba kitaba birebir sadık kaldılar mı?
kurgusunu çok başarılı buldum. yer yer tahmin edilebilir olsa da çoğunlukla ters köşeye yatırıyor. distopia severler ekran başına.
dizide baştan sona bir blade runner evreni izledim sanki. geleceğin o karanlık, kaotik ve yağmurlu sokakları hep blade runner. meth'lerin yaşadığı bulutların üstündeki şehirler ise cennet tasvirlerinde kullanılan cinsten; hep aydınlık, hep yemyeşil, hep düzenli.
giysiler de öyle. distopik şehrimizde yaşayan insanlar hep koyu renk kıyafetler giyiyor; siyahlara, kahverengilere bürünmüşler. meth'ler ise hep beyazlar içinde, kadınlar hep tuvalet giyiyor; hep bir baloya gidermişçesine saçlar yapılı ve makyajlı.
dizinin en sevdiğim karakteri, bir ai olan poe.
-- spoiler --
bazı filmlerdeki/dizilerdeki karakterleri izlerken insan kendisini gerizekalı gibi hisseder ya.. hani böyle baş karakterler hep leb demeden leblebiyi anlar, her şeyi kavrar, bütün sırları ufacık bir ipucundan yola çıkarak ortaya çıkarır. hepsi son teknolojiye hakimdir, 3 saniyede fbi'ı hack'ler tüm sistemlerini ele geçirirler. her türlü elektronik donanıma sahiptirler. bi ekrana 3 saniye bakmaları onun ne olduğunu anlamalarına yeter.. aralarında geçen diyalogları dinlerken "ulen nece konuşuyor bunlar, acık yavaş konuşun da anlayam" dersin. hah işte bu dizide de bolca var ondan.
taam bilim kurgusun, şu an var olmayan bi sürü teknolojiye sahipsin taam da bu kadar da her şeye kadir olmaz ki insan canım.
gelecekten korkuyorum dostum.
-- spoiler --
o diil de lizzy'nin annesini ne diye erkek bedenine koydunuz yahu. hiç mi yoktu yani bi kadın bedeni. ncık ncık ncık..
-- spoiler --
birinci sezonu bitirdim. en sevdiğim yanı, birinci sezonda işlenen konu bütün çıplaklığıyla açığa kavuştu. her şey ortaya çıktı.
tam bir mutlu son.
bakalım ikinci sezonda kahramanımız kovacs aradığını bulabilecek mi?
ha bi de en sevmediğim yönünden bahsedeyim son olarak: oyuncu seçimleri! ortega'ya son bölümlerde ısındım biraz ama takeshi kovacs'i oynayan Joel Kinnaman'a ısınmak mimkin olmadı. -
rating'i 8.2 olarak oturdu sanırım artık. bence düşük. ya da video oyunlarıyla kurgu bilime meraklı bir insan olduğum için bu rating'in düşük olduğunu sanıyorum. nitekim bu iki mevzuya çok uzak olup kitap kökenli hikayelerden de hiç haz etmeyenlere hitap eden bir dizi değil çünkü. ama o durumda bile güzel abi ve ablaların hatrına izlenir bence.
hala izlemeyen kaldıysa bence izlemeli. bana göre son dönemdeki en iyi dizi. -
türkçeye değiştirilmiş karbon adıyla çevrilmiş ve richard morgan tarafından yazılmış kitaptır. "Philip K. Dick en iyi roman ödülü" almasıyla dikkatimi çektiği için alıp okuduğum kitap, yakın zamanda netflix tarafından televizyona da uyarlandı. dizinin sadece ilk bölümünü izlediğim için çok net bir karşılaştırma imkanım yok ancak kitap bazı yönleriyle çok iyiyken, bazı yönleriyle okuyucusunu sıkıyor diyebilirim.
kitabın iyi noktaların başında morgan'ın çok iyi bir aksiyon yazarı olması geliyor. böylece kitap, daha ilk sayfalarda karşılaştığınız çatışma sahnelerinde sizi içine alıveriyor. morgan, aksiyonu öyle iyi kurgulayıp kelimelere döküyor ki, sayfaları çevirirken sahneyi birebir yaşıyorsunuz. bu akıcılık kitabın erotizm yüklü bölümlerinde de kendini tekrar ediyor. morgan, aksiyon da olduğu kadar erotizm, daha doğrusu sevişme sahnelerinde de oldukça iyi aktarıyor derdini okuyucuya; karakterler arasındaki "tutkuyu" direkt olarak hissediyorsunuz okurken. hatta öyle ki, esas oğlan kovacs'ın miriam bancroft'la seviştiği sahnelerde açlığını, ortega ile birlikte olduğu sahnelerde duygusal tutkusunu çok başarılı bir şekilde yansıtıyor. bu noktada diziyle ilgili bir yorum da yapmam gerekirse, okuduğum eleştirilerin bazılarında sex sells konusunun rahatsız edici boyutta olduğu vardı. lakin bu diziyle ilgili değil de, kitapla ilgili bir eleştiri olabilir öncelikle. bu açıdan dizi kitabı bu konuda başarılı şekilde yansıtıyor gözükmekte. gene ilk bölümü izlemiş olmama rağmen dizi vve kitap arasında bir karşılaştırma yapmam gerekirse, netflix aksiyon konusunda dizinin arkasında kalmış gözükmekte. kovacs'ın dizinin başında öldüğü çatışma sahneleri kitabın da başında işlenmekte lakin morgan bu çatışma sahnesini öyle başarılı aktarıyor ki, gerek aksiyon gerekse gerilimi okurken hissetmemek mümkün değil. görebildiğim kadarıyla dizide bu çatışma sahnesi flashback olarak verilirken bölünmüş durumda ve bu hem tempoyu kesmekte, hem de gerilim ve aksiyon olarak kitabın gerisinde kalmakta. gene de ilk bölüm üzerinden şunu söyleyebilirim ki dizi sayfa sayfa yansıtılmış durumda diziye.
morgan aksiyon ve erotizm konularında ne kadar iyi bir yazarsa, uzun betimlemeleri ve sıkıcı monologları, hatta uzun diyaloglardaki boş cümleleriyle de bu tip sahnelerde okuyucusunu kitaptan biraz koparıyor. özellikle yan karakterlerin arka planlarının net sunulmaması da, karakterler ortaya çıktıkça bir takip problemi doğmasına yol açıyor. bir süre sonra, çok önemli bir yan karakterin dahi ilk ve son işlenişi arasındaki uzun sayfa aralığı nedeniyle "bu kimdi acaba" diye durup düşünmek, geriye dönmek gerekebiliyor; hele ki benim gibi dikkat eksikliği, kitap okurken bile başka başka konular kafasına takıldığı için hikayeden kolayca kopabilen bir insansanız. bu nedenle, betimlemelerin uzun olması, sıkıcılık yanında kurgunun da teklemesine ve kopukluğa yol açıyor.
işlenen ana hikayenin ilk oturuşta okuyucusuna enteresan gelmesi de, basit hikayenin olay örgüsünün karmaşıklaşmasıyla sonlara doğru etkisini yitiriyor ve bir müddet sonra kitabın sonunu sıkıcı bir şekilde "katil kim" sorusunun cevabını bulmak için getirmek zorunda bırakıyor okuyanı. gerçi morgan son 100 sayfada kurguyu toparlamayı başarıp, kovacs'ın karakteri etrafında insanı rahatlatan bir çözümlemeye de gidiyor, bu da okuma keyfini yerine getirmeyi başarıyor bir nebze. gene de, hikaye kurgusu, çözülmenin ve yan karakterlerle hikayelerinin sıkıcılığı nedeniyle başlangıçtaki hazzı yaşatmıyor.
belleğin bir vücuttan diğerine taşınma hikayesi, bunun insan psikolojisi üzerindeki etkilerinin vuruculuğu üzerinde her ne kadar özellikle de kovacs, kovacs'ın ortega ile ilişkisi ve yan karakterler üzerinden anlatılmaya çalışılsa da, kitap bu yönüyle de çok çarpıcı değil. konu üzerinde gereğinden fazla bile durulmuş olsa dahi, sunum sizi içine alacak ve çarpıcı tespitler yapmanızı, aklınızda sorular uçuşmasını sağlayacak çarpıcılıkta değil. bu noktada sadece ortega - kovacs ilişkisi, ikilinin kovacs'ın girdiği bedenin -kabuğun- ortega ile geçmişte yaşadığı birlikteliğin getirisiyle ilginç bir hal almakta ve kitabın sonlarına doğru okuyanı memnun edecek beyin jimnastiği yapabileceği ufak tefek okumalar yaptırmakta.
morgan'ın kurguladığı dünyanın sunumu fena değil. ekranda gördüğünüzde de kafanızda çok farklı bir dünya canlandırmadığınızı anlıyorsunuz. kurgulanan evrenin tarihiyle ilgili ufak tefek bilgi kırıntıları verilmiş olsa da, geleceğin nasıl şekillendiği ile ilgili daha çok bilgi almayı isteyeceksiniz muhtemelen. morgan bunun ikinci kitaba taşıyacağı bilinçli bir tercih olarak da eksik bırakmış olabilir. neticesinde kitabı bitirdiğinizde kafanızda başarılı aksiyon ve tutkulu erotizm sahneleriyle bezeli bir dedektiflik hikayesi kalıyor.
kitap kurguladığı dünya ele alındığında bilim kurgu noktasında doyurucu bir kitap. ana hikaye her ne kadar bir dedektiflik hikayesi olsa da, bu kitapta bilim kurgu ana hikayenin kopamayacağı parça. bu noktada okuyanı da eğer blade runner tarzı bir technoir klasiği arıyorsa memnun etme potansiyeline sahip. morgan her ne kadar özellikle iç ses ve ana hikayenin çözümlenmesine dair diyaloglar konusunda akıcılık konusunda biraz sıkma potansiyeline sahipse de özellikle aksiyon konusundaki başarısıyla kitabı mesut şekilde bitirmenizi sağlıyor. böyle bir roman için 10/7, en kötü 10/6,5 alabilecekken, zaten başarılı örnekleri çok fazla bulunmayan tür içinde 10/8 hak edecek bir kitap. -
geliyor. şubat sonu, bizimle.
www.youtube.com/... -
ikinci sezon çıktı izledim. ilk sezon ilgi çekiciydi. ikincide sanki biraz aksiyon dozu yükselmiş merak da uyandırmıyor. her şey tahmin edilebirdi. edildi de. madem başladım bitireyim bari tadına gelmiş dizi. -
ikinci sezonu gelmiş, dün s2e1 diye başladım anca...
joel kinnaman'ın olmayacağını öğrenince içimi bi sevinç kapladı ama takeshi kovacs rolüne anthony mackie'yi de çok yakıştıramadım. joel en azından cool duruyordu, bu sezon da onun gibi havalı birini bulmalılardı.
bölümün sonunda ben bi şaşırdım, öyle bişi hiç beklemiyordum, dizinin havasına tam girememişim demek. bakalım ilerleyen günlerde neler olacak. hala favori karakterim poe.
-- spoiler --
quellcrist falconer, çok ayıp ettin bence. adam senin uğruna her şeyini feda eder, hayatını seni yeniden bulmaya adamış. senin adama yaptığına bak! böyle şerefsizlik olur mu yahu.
şimdi quell'e kızıyorum ama "kızmaman gerekir" diyip mevzuyu türk filmine bağlamazlar umarım. "seni korumak için senden kaçtım, oysa sana aşığım" tadında bir son olursa kusarım.
-- spoiler -- -
ikinci sezonunu bir çırpıda izleyip bitirmiştim geride kalan cumartesi. o günden beri üstüne ne yazsam diye düşünüyorum.
birinci sezon gibi değil. yani birinci sezonun yarattığı etkiyi ne yazık ki yaratamıyor. beni şaşırtmıştı birinci sezon. ikinci sezon ise tahmin edilebilir bir kurguda aktı benim için. ya da ben bu türde çok fazla şey izlediğim, okuduğum ya da oynadığım için olası tüm yolları öngörebiliyorum. bilemedim.
her ne kadar şaşırtıcı olmasa da bir çırpıda izlenebilen bir dizi olduğunu ilk cümlemde yazdım zaten. konuyu beğenen bir insan için öyle en azından.
gözlerim sıklıkla sarışın abimizin pembiş çantasını aradı. ama ne abi vardı ortada, ne de pembiş çantası. belki de o yüzden ilk sezonun tadını vermedi bana. buna rağmen cyberpunk yokluğunda hayli güzel bir sezondu öyle ya da böyle. hani elimizde onlarca cyberpunk dizi, film vs var da bunu mu beğenmeyeceğiz? yok ki.
üçüncü sezon için de yeşil ışığı yaktı giderken. şimdi işin yoksa bir sene daha bekle... -
geçen gün bitirdim 2. sezonu.
ilk sezon çok etkileyiciydi. takeshi kovacs rolünde joel kinnaman'a bir türlü ısınamamış olsam da senaryo içine fena halde çektiği için bunu göz ardı etmiştim. kitabı okumamış biri olarak olacaklardan tamamen habersiz olan ben, büyük bir heyecanla diziyi takip etmiştim. dizinin atmosferini de çok başarılı bulmuştum. 2. sezonda aynı etkiyi göremedim maalesef. yine sonuna kadar izlenmeyi hak ediyor ama bir 1. sezon değil.
bilim kurguyuz diye teknoloji çok fazla abartılmış geldi bana. çoklu bellekler, çoklu bedenler.. kimin eli kimin cebinde belli değil.
sezonun en sevdiğim yanı, ilk sezonda büyük saygı duyduğum quellcrist falconer'ı bol bol görmek oldu. aksiyonu da bol ve bu anlamda zevk veren bir sezon olmuş.
şimdi gelsin 3. sezon.