Kategori seçmede zorlandığım nesne. Genel olarak,"yazılı sayfaların bir araya getirilmesi suretiyle oluşan nesne" şeklinde tanımlanabilir. Çok eski zamanlardan bu yana varolan bu nesnenin, gelecekte de modası geçmeyecektir. Ayrıca kitaplar çok güzel kokar.
belgeselcilik geliştikçe, video arşivleri geliştikçe biyografi türünde olanlarını daha az satın almaya başladığım nesne.
örneğin no direction home'u izledikten sonra bob dylan üzerine yazılmış herhangi bir kitabı alasım gelmiyor. geçenlerde gördüm bir tane bob dylan biyografisi ama sayfalarını karıştırırken zaten belgeselde adamın anlattığı şeylerin kitapta yazdığını görünce kitabı alasım gelmedi.
insan sosyal bir canlıdır ve eğer insanlardan kitaplara sığınıyorsa ya insansız kaldığından ya da ulaştığı insanlar onu tatmin etmediğindendir. sosyalleşince sevdikleriyle olunca psikolojisi toparlayan bir varlık insan. kitaplar bizimle konuşan kaliteli arkadaşlar gibi. bu yüzden filmlerden ötedir yalnızlığı ötelemek konusunda.
malesef bilgi bize vahiyle veya gezerek gelmiyor. ya birisi bize sözlü olarak anlatacak ya da okuyacağız.
bu sebeple "ya ben japonya'ya gittim geçen tatilde, o kadar çok şey öğrendim ki..." diyen insanlar aslında çok da fazla şey öğrenmemiştir.
neyse, üniversite öğrencilerinin en çok yakındığı konu "bize bir şey öğretmiyorlar" oluyor genelde fark ettiğim kadarıyla.
hakikaten bir şey öğretilmiyor üniversitede evet. çünkü 1.5 saat bile yeterli gelmiyor bazı dersleri anlatmak için.
bu sebeple kişi mecburen üniversite dışından da bir şeyler öğrenmeli ki işte burada kitap devreye giriyor.
mesela kojin karatani'nin rekishi to hanpuku (tarih ve tekerrür) kitabından japon tarihi hakkında öğrendiklerimi bugüne kadar hiçbir hoca öğretmedi bana.
2017 verileri açıklanmış. 2017 yilinda kisi basina dusen kitap sayisi 7,8 olmuş. Aynı değer 2008 yılında 4 mus. Yani 9 yilda kişi başı kitap sayısı 4 den 7,8 e yükselmiş, helal bize.
Peki günlük kitap okuma süremiz ne imis 2017 de. Hazirmisiniz, Tami tamina 7 dakika. Cok okumusuz vesselam, halimizden de belli değil mi
gerçek hayatın aslında iki boyutlu bir kâğıdın uzerinde olduğunu düşündürür. bu dünyanın anlamsız gidiş gelişleriyle tanimlanan entropisi kitaplardaki gerçek kişiler, gerçek iyilikler, gerçek aşklar, gercek dostluklar ve derin fikirler karşısında çok sönük kalır. benim o dünyada mekan ve zaman ötesi dostlarım, fikirdaşlarım vardır. istediğim zaman onlarla konuşur, duygularımı açar, onlarla yeni şeyler düşünürüm. bu dünyada ne kadar yalnızsam, orada o kadar çok sevdiğim vardır. dunyanin neresinde ya da hangi devirde yasarsa yaşasın yuzeyselligin kirletmedigi iyi insanlara, duygu ve muhabbet ortaklarıniza, gerçek dostlarınıza ulaşabilmek için sürekli okuyun...
Kaç zamandır kendisiyle ilgili düşüncelerimin değiştiği bilgi aktarma aracı.
Şimdi şöyle ki, kitap neydi bilgi, görüş, düşüncenin yazar dediğimiz kişi tarafından kendi süzgecinden geçtikten sonra diğer insanlara sunulması için bir araçtı. Şimdi düşünelim tolkien dediğimiz adam, oturmuş bigün evde, ulan demiş bu dünyadan sıkıldım, kendime hayali bir dünya yaratayım. Yetmemiş kendisine ırklar yaratmış, sonra onları bir amaç için savaştırmış falan falan. Sonra bakmış ki ulan bu iyi oldu hadi ben bunu bi yazıya dökeyim demiş. Sonra fasikül fasikül çıkmış piyasaya. Sonra ben de aaa sevdim bu konuyu alayım bakayım adam ne yazmış demişim ve bir bedel ödeyerek kitaba sahip olmuşum. Sonra kitabı okumuşum ve işim bitmiş. Alacağımı almışım.
Bugünlerde kitaplara bakış açım işte tam bu noktada değişmeye başladı. Arkadaş neden insanların kişisel kütüphanesi olur ki. Yani şöyle ben bir kişiyim bir de hanım var evde 2, 2 tane de çocuk var ki onlar daha okuma yazma bilmiyorlar, yani para verip aldığımız ve amacı bilgi yaymak olan şeyleri bizim evde hapsediyoruz. Amaç bilgiyi yaymak değilmiydi, kaldı ki kitap denilen meret bir de pahalı, neden bizim evde sadece 2 kişiye hizmet etsin ve sonrasında ömrü boyunca bir daha hiç açılmayacak şekilde yalnızlığa terkedilsin ki. Ben okudum mu, peşine hanımda mı okudu, verelim birisi daha okusun, sonra o da versin birisi okusun…kitap eskiyip yırtılana kadar okunsun. İşte o zaman bilgi yaymak amacına gerçekten yaramış oluyor.
Haa bunları derken de tabi ki anti tezlerim de var. Arkadaş bazı kitaplar var, ben dönüp dönüp bakıyorum, bazıları var ben 3-4 sene sonra tekrar okumak istiyorum. Evet olabilir ama soruyorum böyle kaç tane kitap vardır. Benim ve ve annemde sanırım 300’den fazla kitabım var sadece 3-4 tanesini ikinci veya üçüncü kez elime almışımdır, geri kalanları sadece bir sefer okundu ve kütüphanede yerini aldı.
Bunun yanında kitap dediğimiz şey biraz da fetiş objesidir. Bunu koleksiyon olarak toplamaktan hoşlanan insanlar var. Evinde bir yerde durması halinde kendisini daha mutlu hisseden insanlar var, gidp gelip bakıp kitaplarını okumasa bile eline alıp karıştıran insanlar var, hepsinden önemlisi kitap almaktan ve onları saklamaktan mutlu olan insanlar var ki hiçbir lafım yok. Ama ben artık kitapların elden ele dolaşarak özgürleşmesi gerektiğin düşünüyorum.
Ben bu düşünceyle ilk üniversite 1. Sınıfta karşılaşmılştım, polatlıdan birisi vardı bölümde, çok kitap okurdu ama adamın hiç kitabı yoktu. E ferdi senin kitapların nerede dediğimde yok ki derdi. Satın alıp okuduklarımı verdim hep birilerine, bazılarını da zaten okumak için birilerinden almıştım, sonra geri verdim demişti. O derdi ne gerek var kitabı saklamaya, kitaplar saklanmak için değil okunmak için basılıyor, veriyorum ben de o yüzden okunsun diye demişti.
Sanırım ben bu kafaya 21 sene sonra, 300 den fazla kitaba para verip satın alıp sonra da onları evde hapsettikten sonra ulaştım.
“insanlar bir yığın acayip şeyler söylüyorlar. bazen koyunlarla birlikte yaşamak çok daha iyi, konuşmaz koyunlar, yiyecek ve su aramaktan başka şeyler yapmazlar. ya da kitaplar, dinlemek isterseniz size ilginç şeyler anlatır kitaplar. ama insanlarla konuşurken durum başka, öylesine tuhaf şeyler söylerler ki, konuşmayı nasıl sürdüreceğinizi bilemezsiniz.” En sevdiğim alıntılardan biridir.
" Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçlerinde böyle bir canlılık, böyledir. Bütün diğer hükümdarlıklar bu saltanatın maddîleşmesi, fakirleşmesidir: Bir nevi tiyatro krallığı. Gerçek hükümdarlar ebediyen hükümrandırlar. Hazineleri yağma edildikçe zenginleşirler.
Meclisten tahıl için kanunlar geçirdiniz. Şimdi başka bir tahıl söz konusu. Daha nefis, daha besleyici bir ekmek sağlayacak, bir tahıl: Susam. Bu susam, kapıları açan büyü. Harami mağaralarının kapılarını değil, hükümdar hazinelerinin kapılarını : Kitap. "
tomarlardan yılan insanların, "şimdi kim tomarı açacak da, okumak istenilen yeri okuyacak..." şeklinde düşünürlerken, kağıtları alt alta koymanın mantıklı olabileceğini düşünmeleriyle icat ettikleri nesne.
ilginçtir, çinliler her zaman kağıt ürünleri konusunda gelişmiş olmalarına rağmen, kitabın ortaya çıkışı hristiyanlıkla birlikte avrupa toprakları üzerinde olmuştur. çinliler epey bir süre tomar kullanmaya devam ediyorlar.
muhtemelen tarihin ilk toplu kitap yakma olayı da ms 304 yılındaki hristiyan kitaplarının yakılışıdır herhalde.
Büyük oranda gereksiz bir nesnedir (roman olanı). Ökkeş'in Çukurova'da pamuk toplayıp başına şunun bunun gelmesinin genel yaşayışınıza, size genel anlamda bir faydası yoktur. Kitabı okumasan da ökkeş'in pamuk topladığını bilirsin. Betimlemelere ihtiyacın yoktur zihninde o görüntüyü oluşturabilmen için. Seni çukurova'da çalıştırmaz, o acıyı deneyimleyemezsin, empati kuramazsın, kurduğunu sanırsın. Buğulu bir pencereden olanı biteni izlersin. En fazla haberin olabilir. Temelde roman okumak film, dizi izlemekten farksızdır. İkisi de genel kültürdür ama zaten genel kültür overrated'dır. Roman bir iletişim aracıdır. Yani temelde muhabbeti uzatabilmek ve kendimizi pazarlayabilmek için kullanırız. 1 saat değil 3 saat konuşuruz. 3 saatin sonunda bir şey kazanıp kaybetmeyiz. Fikirler, zevkler değişmez, Çukurova'ya gidip gelmeyiz, bi sik olmaz. Roman okumak eğlencelidir ama bir ulviyet atfedilmesi insanlığın bir mastürbasyonudur. O eserlere imza atanlar büyük insanlardır ama okuyanlar ve bilgi biriktiricileri bizler ne kadar okursak
okuyalım küçüğüzdür. Felsefik eserler gibi bazı diğer genrelar için tamamen farklı düşünüyorum elbette. Beni olmak istediğim ya da olmam gereken kişi olmam için ittirmeyen, rahatsız etmeyen herhangi bir aygıtın nazarımda değeri yoktur.
Ön not: bu girdi sözlükteki kategoricilerden biri olarak çok karıştırılan kategorilerden birine dair kategori sistemi konusundaki bilgimi kullanarak kendi kişisel yorumlarıma dayanmaktadır. İleride moderasyondan birisi bu girdiyi refere ederek "hayır, şu kısım yanlış" diye yorum ya da girdi yazarlarsa onların dediği geçerlidir.
kulzos'ta bulunan kategorilerden biri. aynı zamanda kitap grubunun en geniş olan dolayısıyla joker olan kategorisi.
kategori sisteminde amaç mümkün olan en küçük uygun kümeye dahil etmektir. geniş kümeler daha sonra ihtiyaç halinde yeni kategori eklenerek küçük parçalara ayrılıp tekrar kategorilendirilebilir ya da daha sonradan bir kategori kaldırılacak olursa girdilerin hepsi daha geniş kümeye taşınabilir. Geniş kümeden küçük kümelere tek tek ayrıştırmak oldukça zor bir iştir, o yüzden en baştan en küçük uygun kümeye almak gerekir.
kitap grubu kategorileri düşündüğümüzde, kitap grubunun alt türü olabilecek "roman", "hikaye" ve "bilimsel yayın" kategorileri vardır. (şu an için aklıma üçü geldi sadece. bir şiirin tek başına kitap olacağını düşünmeyerek dahil etmiyorum.)
bu durumda, en küçük küme yaklaşımı gereği bahsi geçen kitabın türü roman ise "roman", hikaye ise "hikaye", bilimsel bir yayın ise "bilimsel yayın" kategorilerini alır. eğer bir tür teknik kitap, yabancı dil kitabı, kişisel gelişim kitabı, şiir kitabı vs ise "kitap" kategorisini alır.
Not: seri şeklindeki kitaplar için, eğer tür roman ise "roman serisi" kategorisi atanır. eğer roman değilse ise "kitap serisi" kategorisini alır.