flemenkçe'de "ateş" anlamına gelen, anneke van giersbergen'in the gentle storm ile birlikte yürütmek istediği yan proje olarak 2016'da müzik hayatına başlayan, kurucu kadrosundaki sağlam elemanlarla birlikte, albümü çıkmadan önce avrupa'da tanınır olmuş (çoğunlukla anneke'nin etkisi var bunda tabii), şu ana kadarki tek albümü olan in this moment we are free - cities 'i 2017 ekim sonunda çıkartmış hollandalı progresif metal grubu.
anneke'yi çok özlemişim ben. the gathering'ten ayrıldıktan sonra solo projesi olan agua de annique'i dinleyebilmiştim. bir de the gentle storm'un birkaç şarkısını ama bunca yıldan sonra baştan sona bir albümde kendisini dinlemek müthiş keyif verdi bana. liv kristine'in adeta popa dönmesiyle kırılan kalbimi anneke ile onaracağım.
vuur'un elemanları pek sağlam: delain'in solisti charlotte wessels'ın kuzeni, iç kıyıcı soloları olan jord otto; henüz kendi adını duyurma noktasında başarı sağlayamamış olsa da, ileride adının sıklıkla duyulacağını düşündüğüm ritim gitarist ferry duijsens; ayreon'un da davullarını çalan ed warby; yaklaşık 1 buçuk yıl önce dağılmış hollandalı senfonik metal grubu stream of passion'ın kurucu üyelerinden olan, vuur'da da bir süre back vokal olarak denenmiş, geniş sesli meksikalı vokal marcela bovio'nun eşi, iyi bassçı johan van stratum ve tabii ki anneke. albümdeki şarkılar hep konsept şarkılar. şarkı isimleri "şarkı adı - şehir adı" şeklinde devam ediyor. rotterdam'dan rio'ya, londra'dan santiago'ya, helsinki'den berlin'e 10 şehre özel şarkılar var. ve evet, biz de varız: istanbul da save me - istanbul şarkısının ithaf edildiği şehir olarak albümde yer almış. anneke istanbul'u ve genel olarak bizi seven bir vokal. türkiye'ye çok fazla gelmiş olmasa da, istanbul'a aşık olduğunu söylediği röportajları var.
albümün konsept olması ve şarkıların şehirlere ithaf edilmesi yapay bir pohpohçuluk kazandırmamış. bunu sevdim. yani, save me'de istanbul'un tarihi güzelliklerini veya geçmişini, şimdisini duymuyorsunuz. sadece şarkı istanbul'a ithaf edilmiş, şehri anlatmıyor. şehirlere ithaf konusunda anneke'ye sorulan sorulardan biri de, şarkıların şehirleri tam olarak ifade edemediğiydi. o da aynen bunları söyemişti: "şarkıları şehirlere ithaf ettik, şehirleri şarkılara değil. bu yüzden, sadece ismen andık da diyebilirim".
"save me - istanbul" albümün sonlarına doğru yer alsa da, albümdeki en iyi solonun atıldığı şarkı bu. temmuz'un ortasında hollanda'da yapılan dynamo metal fest'te vuur da vardı ve bu şarkıyı da söylemişler. kötü de olsa, kaydı burada . anneke'nin, yaşına rağmen (1973 doğumlu, mart'ta 45 olacak) sesine iyi baktığını canlı canlı gözlemleyebilmek müthiş olmalı. albüme geri döneyim. time - rotterdam sanırım albümün en çok üzerine düşülmüş şarkısı. anneke'nin the gathering zamanlarını hatırlattı bana. radyo yayınlarımda çaldığım the fire - san francisco da, albümde anneke'nin çığlıklarının kulak memesi okşadığı şarkılardan biri. şarkının girişinde 30 saniye kadar anneke'nin çığlıklarını duymak mümkün. vokali de, albümdeki diğer şarkılara göre en pürüzsüz haliyle karşınıza çıkıyor. albümden tek bir şarkı seçmek istesem, save me - istanbul'u değil, bu şarkıyı söylerim.
albüm ekim'de çıktı ve birkaç hafta sonra hollanda'daki müzik listelerinde ilk sıraya oturdu. albümden sonra helsinki'de verdikleri konserde konser salonunun kapılarını kırmışlar hatta =) anneke'yi benim kadar özleyenler de varmış demek ki. etkisi biraz geçmiş bir albüm oldu artık ama konserlere var gücüyle devam ediyor vuur. şubat'ın ortasına kadar ingiltere'de, geri kalanında ise orta ve doğu avrupa'da (almanya, polonya, macaristan, italya, isviçre var listede) gırla konser verecekler. mart'ta epica ile birlikte şili'ye gidecek olan vuur, nisan'da memleketlerinde 5 konser verecekmiş. resmi siteleri nden konserlerin tarihlerine bakabilirsiniz. listede türkiye yok henüz.
the gathering'i sevmiş birinin vuur sevmemesi için neden düşünüyorum ama bulamıyorum. umarım yolu açık olur vuur'un. anneke de, yüzündeki hınzır gülümsemesi ile vuur'u liste başı yapmaya devam eder.
edit: vuur'un flemenkçe'deki okunuşu ise böyle ymiş. biz "sığır" desek de olur aslında.