eskiden bu kadar fazla konuşmazdım. hatta insanlardan sıkça duyardım, “neden hiç konuşmuyorsun yahu, bir sıkıntın mı var” sorularını. rahmetli erdal tosun'un bir repliği vardı; "zamanında çok konuştum bir faydasını göremedim, sustum" diye. benim suskunluğum öyle asaletimden değil, ne diyeceğimi bilemeyişimdendi ve kendime tam olarak inanmıyor oluşumdandı. kendi samimiyetime güvendiğimi farkettiğim an konuşmaya başladım. artık böyle. her lafa verilecek bir cevabım yok lakin cevabım varsa da söylerim söyleyeceğimi.
bir türlü temiz bir şekilde başaramadığım eylem. cümleye başladıktan sonra düşünmeye devam ediyorum ve ortasında düşüncemle beraber cümle de değişiyor bazen. bazen kendi fikirlerimi daha söyleyemeden çürüttüğüm zamanlar oluyor ve cümleye bile başlayamıyorum. mimiklerle kuul görünmeye çalışıyorum böyle zamanlarda.
şöyle spiker gibi tane tane, vurgulu, etkili bir şekilde konuşsak fena mı olurdu...
her ne kadar işteş bir eylem olarak görünse de, pekala tek başına da gerçekleştirilebilir ancak bunun sayısı sıklaşmaya başladıysa, tertemiz delirmeye başladığınızın göstergesi olabilir.
ses ile yapılan eylem. ses telleri kullanılarak anlamlı titreşimler üretmek de diyebiliriz. ayrıca "işaret dili" de vardır, ona da konuşmak diyebiliriz, çünkü bir şeyin eksikliği, onu tanımından mahrum bırakmamalı. bir de "bakışarak konuşmak" var. orada da aslında ses telleri kullanılıyor. şöyle ki; gerçekte ses telleri bir titreşim yaymasa da karşıdakinin söylediklerini duyuyor gibi olur insan.
"işteş" meselesi gerçekten aklıma takıldı. tek başına yapılan hali aynı kelime kökünde yok sanırım; onun için en yakın "söylemek" ya da "demek" kullanabiliriz diye düşünüyorum. aksi taktirde "konmak" dememiz gerekir ki kanadı olmayan varlıkların kolay kolay yapabileceği bir şey değil.
yüzyüze, ses, mimik, jestlerle birlikte gerçekleştirilen bir eylemdir. z kuşağı yazılı online iletişimleri için de konuşmak tabirini kullanıyor. yazılı iletişim konuşmanın yerini tutmaz halbuki. corona sebepli izolasyonların yan etkileri bunlar hep.