68 kuşağının acılarını,tutkularını,inançlarını sıradışı olaylar çerçevesinde anlatan değişik kurgu anlayışı ile dikkat çeken ve sinematografik roman diliyle yazan yazar. trt için senaryo yazmışlığı da vardır. özellikle hayatın sırrını bir gülüşün gerçekliğinde arayan, 20.yüzyılın korkusuz kurtarıcılarından bir adamın hikayesin anlatan yarım kalan yürüyüş romanı aforizmalarla doludur. ayrıca "tutku, istek ve aşkın ardından fedakârlık ve alçaklığı tutuşturan bir kıvılcımdır ve insanın en hayvan, dolayısıyla en insan yanıdır" "tanrı'nın bütün kaygısı yaratıcılığını sürdürebilmekte; ille en iyisi, en güzeli olacak diye bir tutkusu yok, gerçekten yaratmanın güzelliğini biliyor" "sonuçta hepimiz insanız ve belki de bundan daha büyüleyici bir gerçek, daha gizemli bir sır yok..." cümlelerinin sahibidir.
Yazmak için aşka değil, acısına gerek duyarız. Yazma isteğinin parıltılı bir yeteneğe dönüşmesi için acı ya da pişmanlık gibi ilham perileri gerekir.
***
Yazmak kimsenin görmediği, görse de farkına varmadığı insan manzaralarının ressamı olmaktır. Anılaştıramadığımız inatçı hayatlar kendilerini yazdırırlar; kağıda dökülmeyenlerse yaşamakla tükenirler çünkü özleri yoktur. Ve yazmak hayatımızı edebiyata bağışlamak, kurban etmektir.
İnsanlar ikiye ayrılıyor: Bir şey olmak isteyenlerle, bir şey yapmak isteyenler… “Yapanlardan biri olmaya çalışmak…” İşte hayat edinmenin tanımı özetle bu.
ülkenin belki de en iyi polisiye yazarıyken neredeyse küçük bir akvaryum içi kadar bilinirliği ve takipçisi olan yazar. kendisiyle gurur duymak için bile geç kaldığımı düşünüyorum.
ben kendisini doğrudan gezi direnişi ile bağlantılı olan 9,75 santimetrekare romanı ile tanıdım. sonra da, haklarının netflix'e satılmasıyla popülerleşen iyi adamın 10 günü, kötü adamın 10 günü ve meraklı adamın 10 günü ile anlamaya başladım. özelikle 68 kuşağı'ndan çıkıp da halen bu kadar verimli olabilen türk yazar sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor artık. kendisini komple müzeye mi kaldırıp öpüp koklayarak saklarız, yoksa beyninin kıvrımlarını mı kopyalayarak gelecek nesillere aktarmaya çalışırız; bilmiyorum ama birini seçmemiz lazım. senaristliği de en az romancılığı kadar etkileyici (ve bu da gene bu topraklarda az bulunur bir nimet).