Ölümüyle ilgili net bir bilgi sahibi olmadığımız 80'ler ve 90'ların efsanevi sanatçı, seyyah ve yapımcısı. Ölümüyle ilgili Sevil Demir ile olan yasak ilişkisi ve kullandığı viagra sebep olarak gösterilse de, 19 yıllık menajeri Tamer Şahin'in açıklamalarına göre Sulhi Aksüt ile yaptığı iş ortaklığında kaybettiği paralar ve abisi Savaş Manço'nun kendi parasıyla şahsi borçlarını kapatması yüzünden girdiği stres olarak gösterilmiştir.
1990 yılında japonya'nın kushimoto şehrinde düzenlenen ertuğrul faciası'nın 100. yılını anma etkinliklerinde sahne almış şarkıcı. daha sonra budist bir örgüt olan souka gakkai international'ın (yanılmıyorsam bu adamlar waseda üniversitesi'ni de kuran adamlar, bir ara başlık açarım) sponsorluğunda 1995 yılında japonya turnesine çıkmıştır. turnenin amaçlarından birisi de türk-japon dostluğunu güçlendirmektir.
turne sırasında japonya'da barış manço'yu japonlar pek tanımadığı için, barış manço japonya sokaklarında gezerken onu tanıyan türklerin barış manço'yu gördüklerinde çığlık atması sebebiyle japonlar önce bir "ne oluyor lan?!" demişler sonra barış manço'nun kim olduğunu öğrenmişlerdir. hatta barış manço japonya'da karşılaştığı türklerle yemek yemiş, bazı türkler barış manço'yu evine davet etmiş falan. bu türden olaylar yaşanmış.
japonya'daki son konserde mustafa kemal atatürk'ten, islam dininden bahsetmiş ve daha sonra pkk'nın terör eylemlerini lanetlemiştir.
ayrıca japonya'da kendisinin memlektim dünya (furusato wa sekai) isimli albümü haricinde tower records bünyesinde satılan albümü yok. lakin eski plakları epey yaygın.
tarzına, kişiliğine, karakterine ve sanatına hayran olduğum; dünya görüşüme çok etkisi olan; yüzük müptelası olma sebebim, bu devirlerin çok ötesinde güzel insan. iyi ki var olmuş, iyi ki bu dünyadan bir barış manço geçmiş.
türk müzik tarihinin en iyi şarkısı olan dönenceyi seslendiren saygı değer sanatçı. bir bbc röportajında en büyük hayalinin cumhurbaşkanlığı makamına oturmak olduğunu söylemiştir. acaba bu yaşansaydı neler farklı olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. 2002 seçimini hedeflemesi de manidar. huzur içinde yatsın.
halk kültürümüzün büyük elçisi, adam olacak çocukların barış abisi, modern zaman ozanı, namı ülke sınırlarını çoktan aşmış çelebi.
"ölürse ten ölür, canlar ölesi değil. "
bunu görse şaşırmazdı ama heyecanla gülümserdi. Yalnız japonlar mı sandınız?
yurdumda bütün aşkların açılış fon müziği ''alla beni, pulla beni, al koynuna yar gözüm senden başkasını görmez oldu yar gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yar? alla beni, pulla beni, al koynuna yar!!!
değil midir?
senin için dağları deler, yol açarım yar senin için denizleri kuruturum yar senin için gök kubbeyi yerlere çalarım yar canımı iste, canım bile sana kurban yar!!!
barış abi bu şarkısında yurdum erkeğinin hoyrat ve derin aşkında ilk aklından geçenleri yazar. oysa kadın erkeğine şöyle bağırmaktadır;
''dağlar, taşlar, uçan kuşlar senin olsun yar deniz, derya, gökler hep yerinde dursun yar gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yar? alla beni, pulla beni, al koynuna yar''
erkek bu, kadını dinler mi hiç. aklımız fikrimiz kendi söyleyeceklerimizde;
''saçlarına yıldızlardan taç yapayım yar bir nefesle güneşleri söndüreyim yar çıra gibi uğrunda ben yanayım yar canımı iste, canım bile sana kurban yar''
kadınsa hala umutsuz bir umut, dünyanın en güzel bağlı bir sevgisiyle aynı şeyleri söylemektedir fakat anlayan kim?
''yıldızlar yerinde güzel bırak dursun ya saçlarımı ellerinle okşa yeter yar gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yar? alla…''
işte barış manço, sadece dahi bir müzisyen değil, kadını da, erkeği de aşkında bütünleştirmiş büyük bir filozoftur aynı zamanda. doğuyu da bilir, batıya zaten hakimdir. varlık güzelliğini her şarkısıyla bizlere yansıtır.
ve yazık ki her aşk yine her aşkın sonunda sığındıklarımız yine barış abinin aşk ilahileridir;
kara haber tez duyulur, unutsun beni demişsin, bende kalan resimleri mektuplari istemişsin. üzülme sevdiceğim bir daha çıkmam karşına, sana son kez yazıyorum hatıralar yeter bana.
kurumuş bir çiçek buldum mektuplarin arasinda bir tek onu saklıyorum, onu da çok görme bana aşkların en güzelini yaşamıştık yıllarca bütün hüzünlü şarkılar hatırlatır seni bana.
kırıldı kanadım kolum, ne yerim var ne yurdum gurbet ele düştü yolum, yuvasız kuşlar misali selvi boylum senin için katlanırım bu yazgıya böyle yazmışsa yaradan kara toprak yeter bana...
''... bu benim son albümüm. bundan sonra bir daha albüm yapmayacağım. şu anda albüm yapmamı gerektirecek bir neden görmüyorum. türkiye'nin içinde bulunduğu ortam benim bir daha albüm yapmamı gerektirmiyor. türk halkı var olduğu günden bugüne kadar -dört bin yıllık bir tarihten bahsediyoruz- hayatının en kavgalı, en uzlaşmaz, en gürültülü patırtılı dönemini yaşıyor. ben bu karmaşa içinde bir daha albüm yapmayı düşünmüyorum.
...ben insanlara hayatım boyunca doğrulukları anlattım. geldiğimiz konum dolayısıyla bu doğrulukları anlatmanın pek fazla işe yaramadığını görüyorum. bir üzüntü var tabii ki. bir hüzün var itiraf edeyim ki. ama yapmam da lazım. bunu bırakıyorum. bundan sonra bu işi de bırakıyorum... kişisel düşüncem bu.
(gazeteci: peki hayranlarınızın sizin için çok üzüleceklerini düşünmüyor musunuz?)
hayranlarım bir tepki gösterirseler ben duyarım onları. çok sanmıyorum. sonuçta güzel bir albüm çıkartıyorum işte. zaman zaman televizyon programları yapmaya devam edebilirim. konser de veririm belki. yani onlar başka şeyler. ama türkiye'nin içinde bulunduğu şu günler, bu kadar uzlaşmaz, bu kadar kavgacı, bu kadar çözümsüzlüğü arayan bir yaşam felsefesini benimsemiş bir ortamda benim şarkılarıma falan insanların ihtiyaçları yok. kişisel düşüncem..
(gazeteci: ama ileriki yıllarda da biz sizi isteyeceğiz?)
o zaman daha huzurlu bir ortamda, yani ben de daha huzurlu ortam istiyorum o zaman. evet buna hakkım var. bunca sene konuşmuş, ettiği laflar dinlenmemiş bir insan olarak; huzurlu, kavga edilmeyen bir ortam istiyorum yani... herkesin burasına geldi ama söylemeye cesaret edemiyorlar...
(gazeteci: peki albüm ne zaman çıkıyor?)
vatandaş vergisini versin, o ara. kabine kurulsun, o ara. yani; insanların o kadar derdi varken, mart ayında vergi verecekler, kabine kuruldu mu, belediye seçimleri... yani bin tane derdin arasında ben aslında hata ediyorum bu albümü çıkartmakla. insanların bin tane derdi var, yapmayın Allah'ınızı severseniz ya."
aradan yıllar geçmesine rağmen, biz hala barış manço'yu unutamamışsak; bunun en büyük sebebi onun ülkesini ve halkını gerçekten sevmiş bir insan olmasındandır. usta sanatçı yukarıdaki diyaloglardan saatler sonra dünyaya gözlerini yumdu. bugün vefatının 22. yıldönümü. hangimiz unutabildik? hangimiz unutabiliriz?
türkiye'yi türkiye yapan en önemli değerlerden biridir barış manço. kimimizin gençliğidir, kimimizin çocukluğudur, kimimizse hiç görmemiştir onu... ama herkes tanır onu, tanımaya da devam edecek...
japonya'da o kadar da ünlü olmayan kişi. 1-2 prog rock meraklısı ve türkiye meraklısı haricinde pek bilen yok. en azından literatür taraması sonucu böyle bir kanıya ulaştım. sadece gigs dergisine bakamadım ama. japonya'da rock müziğin kalbini gigs tutar. eğer o dergide kendisinden bahsedildiyse en azından konser verdiği dönem sükse yapmış demektir.
kusura bakmayın ama barış manço, fazıl say ve umut akyürek japonya'da o kadar da ünlü değiller. zaten fazıl say'a kendi başlığında değindim. umut akyürek de "ben imparator'a konser verdim" diyerek az daha diplomatik krize sebep oluyordu.*
ama bunlar arasında beni en çok şaşırtan fazıl say oldu diyebilirim. çünkü adam japonya'da çok izlenen bir müzik programına çıkmış birisi. demek ki izleyip geçmiş japonlar.
artık ergenlikten çıkmış neredeyse üniversite çağına gelmiş bi genç olmuştum... tek kanallı dönemdeki pazar sabahı ritüeli 7den 77ye artık takip edilmemekle birlikte yeni kanalında (ismi de değişmişti) arada rastlanırsa bi’ 10 dakika çocukluk dönemi yadedilmeden geçilmiyordu... ama yine de barış manço o zamana kadarki bütün dönemlerimde bir şekilde iz bırakmıştı...
bir sabah uyandığımda barış manço öldü dediler... sabah mahmurluğunun etkisiyle yavan bir “hadi ya... nasıl olmuş?” gibi bir sorudan ötesi çıkmadı ağzımdan... sonrası haberlerden öğrenildi...
sömestr tatili olduğu için her zamanki gibi bir istanbul yolculuğu hazırlığı da tüm süratiyle devam ediyordu ve bir saat sonra yollardaydık artık maaile... yol boyunca radyolarda barış manço şarkıları çalıyordu ve her çalan şarkıda geçmişten bir parça hatırlıyordu aile üyeleri (annem özellikle unutamadım şarkısını ne kadar cok sevdiğini defalarca dile getiriyordu)...
yeni eve taşınılmıştı ve ev eşyaları almak için modeko denilen ve hayatımda bir daha gitmediğim mekanda mobilyacıları dolasırken bir mağazada, satıcı dahil dükkandaki herkesin gözü tvde barış manço’nun evinden yapılan canlı yayına takılmıştı... yayın bitince de yine aynı kişiler birbirlerine bakıp barış manço hakkında iyi şeyler söyleyip güne devam etmişlerdi...
akşam aile büyüklerinin evinde buluşulmuş, kalabalık aile yemeğine oturulmuştu ki atv’de haberler başladı... ali kırca ekranda görünmeden önce ali yazar veli bozar’ın rengi solmuş bir klibini koymuşlardı... şarkının sonuna doğru;
barış yolun sonunda yürü demek boşuna hayat duruyor dostlar ben durmuşum çok mu yaşam bitiyor dostlar ben bitmişim çok mu
dizeleriyle birlikte kendimi kaybedercesine ağlarken bulmuştum kendimi... elimde olmadan masanın ortasında ağlıyordum... anne, baba, kardeş kuzen, dede, anane vs demeden, yanımda kimlerin olduguna aldırmaksızın olabilecek en içten şekilde kalbimin acıyışını hissediyordum...
barış manço’yu her tv, internet ve radyoda gördüğümde/duyduğumda aynı üzüntüyü hissediyorum... o gün durduramadığım gözyaşları bugün halen daha akıyor... kendisi öldü ama aradan geçen 10 sene boyunca halen daha, artık o kadar kısa sayılamayacak yaşantımda, iz bırakmaya devam etti...