her sözlüğün olmazsa olmazıdır. girizgah benden olsun.
bugün staj çıkışı üsküdar'da bir camiinin avlusunda arkadaşımla yavru kedi gördük. hemen sevmeye başladık. öyle tatlı, öyle ponçikti ki anlatamam. derkeeen efendim bir yaşlı teyze yanımıza geldi. sanıyorum ki; o da bizimle birlikte kediyi sevecek. ne dese beğenirsiniz?
- bu kediyi siz buraya bıraktınız di mi?! yazık yazık. + teyze bu kedi bizim değil, biz sadece seviyoruz. - anladım ben anladım. siz kediyi terk ediyorsunuz. keşke kafanızı kapatacağınıza açık olsaydınız da bunu yapmasaydınız.
o sırada olayları seyreden genç adam dayanamaz:
-teyze ben gördüm, bu kedi hep buradaydı. onların değil. kapalılık açıklık ayrı bir mevzu.
teyze ısrarla evime geri (?) götürmemi telkin ediyor. eve götürsem annem beni öldürür. üzerime kaldı kedicik. son çare teyzeye dönüp:
-size götürelim kediyi o zaman.
dedim. baktım ellerindeki poşetleri başıma çarpmak üzere. "hadi ordan!!!" diye bağırıyor tüydüm bir şekilde oradan. ortam sakinleyince geri dönüp kaldığım yerden kediyi sevmeye devam ettim.
ben 8-9 yaşlarındayken bir ara çok garip bir evde yaşadık ailece. 94-95 yılları... apartmanın ilk katı, ev sobalı, üst kat komşumuz yurt dışında yaşıyor, yalnızca ağustos ayında gelip 20 gün kadar kalıyor. ancak yılın her vakti, gündüz gece fark etmeksizin sürekli olarak üst katımızdan top oynayıp koşturan çocuk sesleri gelirdi. başlarda önemsememiştik ama zamanla sinir bozucu bir hal aldı durum. üst katın karşı dairesinde oturan yaşar amcaya sormuştu annem, nedir bu gürültüler diye. çok kurcalamayın kızım, zaten bu evi kiralayan en fazla 9 ay kalır, sonra gider demişti. ve evet tam 9 ay sonra o evden taşındık. 9 aylık süre (3 ayı yazlıkta geçti) içerisinde de yaşamadığımız gariplik kalmamıştı.
cinler periler hayaletlerden ziyade negatif enerjiye inanırım. olumsuzluk daha fazla olumsuzluğu çeker ve dünyada belli enerji noktaları var ve bu ev kesinlikle negatif enerjinin buram buram tüttüğü bir yerin üzerine inşa edilmiş, başka bir açıklama bulamıyorum zira. ya da maaile bir histeriye kapıldık ve hepsinin bir açıklaması var, bilemiyorum... (bkz: paylaşılmış psikotik bozukluk)
ilk başta evin ışıkları saçmalamaya başladı. salonda otururken koridorun ışığı kendiliğinden yanıyor, kalkıp kapatıyoruz, ardından salonun ışığı kendi kendine sönüyor. gece birden uyandığımızda evin tüm ışıkları açık oluyor, vs... elektrikçi çağırıp nedir bu diye sorduğumuzda aynı sebeple önceki kiracıların da kendisini çağırdığını ancak bir sorun bulamadığını söyledi. yeniden kontrol ederken kendiliğinden koridorun ışığı falan yandı da adamın beti benzi attı, para da almadan çıkıp gitti evden.
sonrasında televizyon kendi kendine açılıp kapanmaya başladı, dedik evde elektriksel bir sorun var ve bütün elektronik aletler perte çıkıyor zamanla. çok önemsemedik. gece herkes uyurken birdenbire açılan televizyonu gayet sakin bir şekilde kapatmak için uyandık sırayla. hala bütün bunlar normal geliyor zira.
bir akşam iki abim, ben ve annem tv izlerken koridorun diğer ucundaki mutfağımızdan gürültü geldi. gürültü dediysem, mutfağa kamyon falan girmiş olmalı ki bu kadar ses çıksın. koşarak olay yerine gittiğimizde her şey yerli yerindeydi, hala mantıklı bir açıklama bulmaya çalışıyoruz. bir başkasının televizyonundan geldi belki ses diye, olabilir mi? olabilir elbet...
sonrasında gece uyurken yatağımın başında bekleyen karaltılar görmeye başladım. karabasan gibi üzerine çökmüyor, yalnızca durup bakıyor. bir yüzü de yok aslında ancak delici bakışlarını hissedebiliyor insan, ağlaya ağlaya uyumaya çalışırdım, çocuğum yahu daha, 9 yaş ney ki... bir gece yine uyurken abim bağırmaya başladı "fool manyak mısın neden saçlarımı çekiyorsun?" diye. koşarak annemle odasına gittik, yastığının üzerinde tutam tutam saçlar, o sırada yine mutfaktan devasa bir gürültü duyuldu, ben olduğum yere sindim. mutfakta yine tahmin edilebileceği üzere hiçbir dağınıklık ya da kamyon girme belirtisi yoktu. sonra bu tarz olaylara katiyen inanmayan babam hepimizi yataklara yolladı. kafamızda uydurduğumuzu tembihledi. inanmayın böyle saçmalıklara dedi.
bir akşam hepimiz salonda otururken annem bir hışımla yanımıza geldi. çamaşır asıyordu en son arkadaki balkona ancak eli yüzü bembeyaz, gözleri pörtlemiş bir halde su falan içmeye çalışıyor, elleri titriyor. ne oldu diye sorduk ama cevap vermedi. aylar sonra evden taşındıktan sonra anlattı, biz korkmayalım diye söyleyememiş o gün. balkonda çamaşırları ipe asarken grimsi bir duman benzeri karaltı görüyor bahçenin bir köşesinde. bu ne diye bakmaya devam ederken o karaltı büyüyüp garip bir şekle giriyor ve ağır ağır annemin üzerine doğru gelmeye başlıyor. kadıncağız korkup çamaşırları yarısı asılmış yarısı sepette bırakıp içeriye kaçıyor, hava aydınlanana kadar da bir daha balkona uğramıyor.
bir defasında annem hadi kızım uyan diye seslendi. ikiletmeden yatakta doğruldum. gözlerim yarı açık yarı kapalı ilkokul önlüğümü giydim ve mutfağa kadar yürüyüp kapıda mayışık bir halde annemi izlemeye başladım. annem tezgahta bir şeylerle uğraşıyordu. birden bana döndü, çok garip bir ifadeyle bakmaya başladı. o bana baktıkça aslında annem olmadığını fark ettim. geriye bir adım atarken hızla üzerime doğru yürüyüp omuzlarımdan beni tuttu ve koridorun duvarındaki boy aynasına doğru beni ittirdi. olduğum yere çöküp şok olmuş halde beklemeye başladım. sonrasında annem gelip "kızım napıyorsun gecenin bu saatinde? neden önlük giydin? yarın okul bile yok" dedi. gelen kişinin gerçek annem olduğunu anlamam biraz zaman aldı. diğer şeyin beni tutup fırlattığı ayna çatlamıştı ve iki omzumu sıktırdığı için parmak izi şeklinde morluklar oluştu sonrasında.
okullar kapanır kapanmaz hemen yazlığa attık kendimizi. iki abim de biz yazlıktayken üniversite sınavları için eve geldiler. o süre içerisinde bolca dehşetengiz durumlar yaşanmış, onlar da başka bir girdide olsun.
eminim ki tüm bu olayların mantıklı bir açıklaması vardır. yalnızca o an biz bir açıklama getiremediğimiz için bize doğaüstü gibi gelmiş olabilir. ya da gerçekten void kapısının üzerine apartman diktiler ve bula bula o daireyi bulmuşuz biz de kiralayacak. her türlü evlerden ırak...
Minibüse 1,5 tl uzatıp direkt arkadaki boş koltuğa yöneldiğimde şoför abinin seslenip " genco gel hele, seni hastanede gördüm yengeme damar yolu açan öğrenci sendin " diye gülümseyip (öğrenci tarifesi 1,25 tl idi o zaman) 25 kuruşluk para üstünü uzatması sayılır mı. Bence sayılır.
yağmurlu bir kış ve bahar mevsiminin ardından masmavi gökyüzünde pamuk misali birbirinin içinden, arasından bembeyaz bulutlar geçiyordu. kerpiçten yapılmış evin damı çayır çimen dolmuştu, üstünde üç beş kuzen yuvarlanıyorduk. o mutlulukla evin damını sınırsız zannetmişim ve olan oldu. düşme anım inanılmaz derecede uzun sürdü. o bulutların arasında uçtuğumu dün gibi hatırlıyorum. sıkıldım, eve gideyim, dedim. gittim. halamın kucağında yatan ben'i kollarım önümde bağlı bir şekilde duygusuzca seyrettim, sağ yanında ablam vardı, ağlıyordu. (neden ağladığına anlam verememiştim.) diğer çocuklar da sessizce izliyorlardı. biri hava yelliyordu. olan biten her şeyi gözlemci bakış açısıyla izledim. aniden bir karanlığın çökmesi sonucu hıçkırarak halamın kucağından doğrulup oturdum. galiba ruh dedikleri şey oydu.
20 nisan 2000 gecesinde ankara ümitköy civarında ufo görmüşlüğüm var. olaydan önce radyolar cızırdadı ve sustu. bize havlayıp kovalayan köpeklerin hepsi ortalıktan kayboldu.
yaklaşık on kişiydik, gece uyuyamadı hiçbiri.
yıllar içinde denk geldiğim gökbilimcilere sordum "çocuksunuzdur uydurmuşsunuzdur" dan öte cevap alamadım.
evliliğimin ilk yılı. bazı geceler eşim çalışıp geç yatıyordu. o zamanlar mutfakta sigara içtiğimiz için de mutfakta çalışırdı. bi gece yine ben yattım, o mutfakta kaldı. soora gecenin bi vakti ben uyandım. yakınımdan bir nefes alma sesi duydum.. hani böyle uyurken daha derin ve sesli nefes alırsın ya öyle.. horlama değil de sesli nefes işte... yanıma baktım, eşim yanımda değil. dedim herhalde mutfakta uyuyakaldı bu.
yataktan kalktım, odanın kapısında eşimin terliklerine bi takıldım önce, mutfağa gittim, mutfakta yok. "herhalde çalışmaktan yoruldu, uyku da tutmayınca salonda tv karşısında uyuyakaldı" diye düşündüm ve salona yöneldim. bu arada o nefes alma sesini hala duyuyorum... baktım salonda da yok. dedim "allah allah", yatak odasına geri döndüm, bir de baktım ki yatakta yatıyor... e yoktu hani orda. neyse dedim, yattım ben de tekrar.
5 dakika sonra tuvalete gitmek için tekrar kalktım, sonra gelip geri yattım.
sabah eşime sordum "gece benim yataktan kalktığımı duydun mu?" evet dedi. "5 dakika arayla 2 kere kalktım" dedim. "yooo, sadece 1 kere kalktın, kalkıp tuvalete gittin." dedi. inandıramadım 2 kere kalktığıma.
sanırım ilkinde astral seyahat yaptım ya da rüya gördüm.
ha unutmadan, sabah baktığımda kapının önündeki terlikler yamulmuştu.
geçen yaz bir çizgi romanda gördüğüm (vampirella) bir kadın karakter çok hoşuma gitmişti. onu çizmiştim bir kağıda. hoşuma giden karakterleri elimden geldiğince çizmeye çalışırım.
o resmi çizdikten bir süre sonra o kadına tıpatıp benzeyen bir kadınla karşılaşmıştım bir avm'de. arkadaşıma da dedim "ben bu kadına benzeyen bir kadının resmini çizmiştim." diye. arkadaşım da "ilginçmiş" falan dedi, konu kapandı.
daha önce belki yazmışımdır ama girdiyi bulamadım, yazmadıysam bile radyoda kesin anlatmışımdır. başlığı gördüm tekrar anlatayım.
bundan 5 yıl önce falan, üniversitede ilk yılım. üniversite ortamına hızlı bir giriş yapmışım, ikinci öğretim okumamdan mütevellit bayağı rahatım. babaannemle beraber yaşıyorum tek sıkıntım evde rahat rahat sigara içememem. (sonraları evde de rahat içmeye başladım)
dersler gece 10 gibi bitiyor, eve varmam 11'i buluyordu. eve girmeden de sigara içme adeti kazandım o sıralar, evde babaannem olduğu için odamın camından sarkarak içiyordum sigarayı, rahat bir şekilde sigara içeyim diye de otobüsten indikten sonra hemen yakıyorum sigarayı eve gidene kadar içiyorum. e üniversiteye yeni başlamışım, anamdan babamdan ilk kez bu kadar uzun süreli uzak kalıyorum, bizimkilerle her gece telefonla konuşuyoruz.
yine günlerden bir gün, sivas'ın o insanı donduran ayazında titreye titreye, bu rutinimi uyguluyorum, yaktım sigaramı, aradım annemi başladım eve doğru yürümeye. evin önüne geldim ama sigara bitmedi. bir yandan konuşurken bir yandan etrafı dikizliyorum. bizim apartmanın çatısında bir karga gözüme ilişti, onu takip etmeye başladım bende. o karga bir süre sonra o karga döne döne aşağıya süzüldü, aradan 2 saniye falan geçti o karga iki ayaklı simsiyah insansı bir hale dönüştü. ben ufaktan tırsmaya başladım tabi, o mahluğun arkası bana dönüktü hafiften başını çevirdi bana başıyla selam verdi, ben o korku ile apartmanın bahçesine giriş merdivenlerinden aşağı öyle bir atladım ki o sıçrayıştan sonra apartamana girmem iki adım sürdü. ben zaten hızımı almışım, gazımı da almışım, o hızla apartmanın çelik kapısına öyle bir tekme attım ki kapı sanki kapalı değilmiş gibi pat diye açıldı, aynı hızla merdivenlerden eve çıkıyorum. o sırada telefon hala açık, ben merdivenlerden "ananı *****" diye çıkarken, annem telefonda "noluyor" diye bağırıyor. annemle konuşamadım tabi, eve nasıl girdim, kapı nasıl açıldı anlamadım bile (kapıyı kırmadım) evde babaannem almış çayını televizyon karşısında oturuyor. annem o sırada telefonu kapatmış babaannemi aramış. ben olayı bizimkilere anlattım. babaannem damağımı çekti, iki tokat attı, zemzem suyu getirdi, önüme de yasin'i koydu, bir yandan da o bana okuyup üfledi. ben geceyi gündüz edemedim tabi. sabaha kadar gözüme uyku girmedi. uyuya kaldığımda gün ışımaya başlamıştı.
bir gece, kendi karakterlerimizle, o anda bulunduğumuz yazlık evde başlayan bir korku frpsi oynadık. oyun boyunca kimse telefonunu eline almadı, yalnız kalmadı. zaten öyle bir altımıza sıçtık ki yalnız tuvalete bile gidemedi bir arkadaş.
o sırada erken sarhoş olmuş, yanına kusma kovasını bırakıp gittiğimiz pert bir arkadaş var, bodrum katta uyuyor. oyundaki senaryoda, bu arkadaşa cin giriyor, ayakları ters dönüyor. klasik.
şafak attı, artık yeter diye bitirdik. ev üstümüze geldi, çıktık yürüdük, köpekler kovaladı falan eve geri geldik. sarhoş herif hala pert. bunu temizledik kıyafetleriyle duşa attık, uyandı. tek tek suratımıza baktı "ayaklarım ağrıyor" diye bağırmaya başladı.
İki defa yaşadım birisi lisedeyken yaşadığım bir durumdu onun psikolojik olma ihtimali çok yüksek, 17 ya da 18 yaşında filandım yani. İki tane dişi cinin cinsel saldırısına uğradığımı görmüştüm rüya yoluyla çok rahatsız, gergin ve korkmuş hissetmiştim ejekülasyon yaşamıştım ama bu bana zevk veren veya rahatlatan cinsinden değildi. İkinci vakada ise Ordu Üniversitesinde okurken yatay geçişle İstanbul'a geçeceğim dönem aşırı ağır şekilde su çiçeği geçirdim, yataktan kalkamıyordum bile haliyle yemeğimi de yatağımda yiyordum, sanırım kırıntıların üzerine yatmışım. Bu seferki rüyada değil gerçekte geçti, yaşadığım kesinlikle uyku felci değildi hatta bir şey üzerime oturum kollarımdan beni sıkıp sarstığını hatırlıyorum. Önce sadece bir şey bedenimi sıkıyordu, kasılmak değildi bir şey omuzlarımı içeri doğru büküp beni bastırıyordu, sure okumaya çalıştığımda işe yaramadığını fark ettim, dahası Nas suresini okumaya çalıştığımda ise dilim tutuldu. İçimden dahi okuyamıyordum, dilim sahiden hiç bir şekilde hareket etmiyordu. Sonra beni uzunca bir süre sarstı, ciddi anlamda bir şey beni sarsıyordu, tüm vücudum titriyordu adeta ve ben bunları yaşarken uyanıktım ve rahat hareket edebilecek kadar ayıktım. Aynı şeyi daha az bir süreyle bir kez daha bu sefer İstanbul'da yaşadım daha sonra da bir daha rahatsız edilmedim.
ortaokulun son yılı veya lisenin ilk yılıydı. ailemden kimsenin evde olmadığı bir yaz günü, odamın penceresinin önündeki mermere oturmuş sigara içiyordum (ailem o yıllarda sigara içtiğimi biliyordu ama bilmiyormuş gibi yapıyordu). odanın diğer ucundaki müzik setinde ise, o dönem büründüğüm asi metalci kimliğimi tamamlayan şarkılarla dolu bir kaset çalıyordu. bilenler bilir, o dönem gazeteler kuponla müzik seti verirdi. hatta tam olarak şu model
ben öyle pencerenin başında, elimde usul usul yanan sigara, arka planda müzik eşliğinde düşüncelere dalmış çoook uzaklara gitmişken, bulunduğum ortamda bir değişiklik olduğunu fark edip bir anda düşüncelerimden sıyrılarak gerçek hayata döndüm ve anladım ki müzik durmuş. tam bu esnada, yüzüm hala pencerenin dışına dönükken odadan bir ses geldi: tık, tak. sonrası güpegündüz aydınlık odayı kaplayan bir sessizlik... bu müzik setinin bir huyu var; bazen kaset bittiğinde b yüzüne dönerken mekanizması takılı kalıyor ve tık, tık, tık diye devinimlerine devam ediyor. bazen de 1-2 denemeden sonra tak diye bir ses geliyor ve içeride motor dönmeye devam ederken mekanizmanın bağlantısı kesildiği için kasetin diğer yüzü başlamıyor.
sigaram zaten bitmişti, onu küllüğe basıp pencerenin etrafına üşüşen külleri üfledim ve içeri dönüp müzik setinin yanına geldim. takılı kalan play tuşunu stop'a basarak kurtardım, kaseti çıkarıp ters çevirdim ve play tuşuna bastım. normalde bu noktada kaset motorunun sesi duyulur ve kısa süre sonra ilk şarkı çalmaya başlardı, ama müzik setinde hiç bir tepki yoktu. allah allah ne oldu buna diye bakınırken bir de fark ettim ki, ana ünitenin üzerindeki kırmızı led ışık yanıyor. işte o an başımdan aşağı soğuk bir ürperme yayılmaya başladı; çünkü bu ışığın tek bir anlamı vardı: müzik seti, uzaktan kumanda ile kapatılmıştı. dahası, biraz önce müzik durduğunda halen arkam dönükken duyduğum o "tık, tak" sesi aslında uzaktan kumandayı masanın üzerine bırakırken gelen seslerdi. emin olmak için kumandayı elime alıp tekrar masaya koydum ve çıkan seslere dikkat ettim: kumanda sağ elimde, masanın üzerine koyarken önce kumandanın sol tarafı masaya temas ediyor ve tık diye bir ses geliyor. sonra kumandayı elimden tamamen bırakıyorum ve diğer kenarı masaya otururken tak diye bir ses daha geliyor. evet, bu tık ve tak sesleri birebir az önce arkam dönükken duyduğum sesler. müzik setinin kaseti çevirme sesi değil, bildiğin kumandayı masaya koyarken çıkan tıkırtılar.
tamam da benim müziğimi bu şekilde yarıda kesen, dahası bunu uzaktan kumandayla yapan ve ben her an arkama dönebilecekken bu kadar sakince masanın üzerine geri bırakıp sonra da ortadan kaybolan kişi kimdi? ev ahalisinden kimsenin, önümüzdeki birkaç saat içerisinde eve dönmesine ihtimal yoktu. hadi diyelim birisi geldi, kapıyı açtığını kapattığını muhakkak duyardım çünkü evimizin ağır bir çelik kapısı vardı ve ses çıkarmadan açıp kapatmanın mümkün olmadığını daha önce evden gizlice çıkıp geri girmeye çalıştığımda bizzat kendim tecrübe etmiştim. o halde ya bu kişi pencereden falan girmişti, ya da evin kapısı hala açıktı.
kalbim kuş gibi atarken, odamdaki zulada duran boncuk tabancayı çıkarıp şarjörünü kontrol ettim. doluydu. öldürücü veya yaralayıcı bir silah değildi ama morartıyordu ve epey can yakıyordu, kısa süreli bir şok yaratıp zaman kazandırabilirdi. siper alabileceğim noktalar arasında sessiz ve hızlı adımlarla ani geçişler yaparak mutfağa ulaştım ve bulabildiğim en büyük, en keskin bıçağı alıp bütün evi taramaya başladım. içine çok küçük bir çocuğun sığabileceği boşluklar dahil olmak üzere, evde ne kadar dolap, koltuk altı, kapı arkası, dip köşe varsa hepsini kontrol ettim. bu ayrıntılı aramanın sıralamasını da evin bir ucundan başlayıp diğer ucunda bitirerek, bir gözüm ve kulağım sürekli koridorda olacak şekilde yaptım ki ben bir odayı ararken arkamdan dolanıp başka yere saklanmasın. arama sırasında evdeki bütün pencereleri de kontrol ettim ve hepsi sıkı sıkıya kapalıydı, dışarıdan zorlayarak açıldığında dair de en ufak bir belirti yoktu. giriş kapısını da kontrol ettim; içeriden kilitlediğim şekilde duruyordu ve dışarıdan sadece anahtarla açılabilirdi. kapının dış kilidinde de herhangi bir maymuncukla oynama ibaresi yoktu.
kısacası o an evde, biz ölümlü ademoğullarının yaşadığı alemden tek canlı bendim. açık olan tek pencere benim odamdakiydi ve olay anında o pencerenin önünde ben oturuyordum. kumandayı eline alıp müzik setini kapatabilecek kadar bilişsel kapasiteye sahip bir canlının, benim dalgınlığımdan faydalanıp yanımdan sıyrılıp geçmesine de imkan yoktu.
kumandayı elime alıp müziği başlattım ve tekrar camın önüne oturdum, bu sefer yüzüm odanın içine dönüktü. gözümü masanın üzerindeki kumandadan ayırmadan bir sigara daha yaktım ve beklemeye başladım. kumanda hareket etmiyordu, odaya kimse girmiyordu, müzik susmuyordu. bu şekilde kasedin bir yüzü bitip, diğer yüzüne geçip, o doğaüstü olay gerçekleştiğinde çalmakta olan şarkıya gelene kadar sigara üstüne sigara yakarak bekledim. hiç bir şey olmamıştı. bıçağı mutfağa, boncuk tabancayı her ihtimale karşı yanı başıma koydum ve akşam olup ailem eve gelene kadar günlük hayatıma devam ettim. bir daha da böyle bir olay yaşanmadı, üzerinden yıllar geçti ve unutuldu gitti...
benim herhangi bir olacak olanı önceden hissetmişliğim vaki değildir. kafayı çalıştırıp olacakları tahmin ederim ama ortada fol yok yumurta yokken içime doğmaz.
2008 yılının martında bir rüya gördüm, o sene üniversite sınavına girecek kız kardeşim sınavdan 368 puan alıp ankara tıp fakültesine yerleşmişti. uyanınca annemleri aradım, dedim böyle böyle bir rüya gördüm. annemle kardeşim amaaan deyip geçtiler, ateist ve de böyle içe doğmalara falan hiç inanmayan babam nedense o rüyama inandı, iman etti. "istenc gördüyse kesin çıkar" dedi. hayatımda başka bir rüyamın gerçeğe dönüştüğü o güne kadar da görülmemişti, o günden sonra da görülmedi.
neyse bunu kardeş okulda, dersanede falan da anlatmış. çocuk hakikaten 368 puan aldı o sınavda. türkiye'de 700 küsuruncu oldu. herkes şok. tercihlerini yazdı, ilk ikisi hacettepe ingilizce ve türkçe tıp, üçüncü sırada ankara tıp. öğretmenleri hacettepe gelir, sırası çok iyi derlerken, millet o sene tıbba nasıl abandıysa bizim kız hakikaten de hacettepeye giremedi, ankara tıbba yerleşti. millet kardeşimi değil, beni tebrik etti.
hayatımda ikinci bir içime doğma hadisesi yok. ama bunun efsanesi doğduğum topraklarda hala anlatılıyor. olayın hemen üstüne bana fal baktırmaya, beni istihareye yatırmaya çalışan süper zekalar falan oldu. onları dolandırmadığıma çok pişmanım ama. şimdi olsa alırdım paralarını.
@verdmin ile eve gelmek üzereyiz. Yirmili yaşlarının başında bir genç bizi durdurup Almanca birkaç şey söyledi. Anlamadığımızı söylediğimizde "türkçe biliyor musunuz?" Dedi. İlk şaşkınlığımız buradaydı ama Almanya'da Türkçe konuşandan bol sadece Almanca konuşan vardır herhalde.
Neyse, başladı derdini anlatmaya: "ben schanz'dan geliyom (burada beetbox yapcam bekledim, yalan yok*), haber verdiler bana. Her şey yarın başlayacakmış!"
@verdmin yanımda gülmemek için zor tutuyor kendisini, ama bir yandan da korktuğu belli*. Ben de sordum tabii ki: "yarın ne başlayacakmış, kimden aldın haberi?" "Her şey yarın başlayacak" tek söz bu cevap olarak.
"O zaman yarın her şey başladığında öğreniriz biz de , Teşekkürler!" Dedim ve eve doğru gitmeye devam ettik, tabii ki gülmek için köşeyi dönmeyi bekledik*
Eğer yarın bir şeyler başlarsa; bu girdi yazarların başından geçen doğaüstü olay olacak ama başlamazsa o çocuğu bulacağım ve ilginç olay o zaman başımızdan geçecek*
kiliseden bir arkadaşım var. adam her pazar kilise çıkışında zorla içmeye götürür beni. benim de pek bu tarz alışkanlıklarım olmadığı için sevmiyorum genelde. bu tarz mekanların da kimlerin elinde oduğunu bildiğim için, çok para kazandırmamaya da çalışırım hatta. adamla da çok kısır bir muhabbetimiz var diyebilirim. ama kıramıyorum da adamı. sonuçta kiliseden.
ben işte epey bıktım bu durumdan. adama da açıkladım olayı. "ben sevmiyorum bu tarz takılmaları" falan dedim. ama hala ısrar etmekte bir beis görmüyor.
neyse, bu pazar hiç bu adamı çekmek istemedim. zaten canım burnumda. bir de sevmediğim bir işi yapmak istemedim. 2-3 gündür de konu hakkında dua ediyordum.
sabahın bir vakti telefonum çaldı. işi çıkmış bu hafta, kiliseye gelemeyeceğini söyledi ("banane lan?!" dedim içimden.* ). ben de "tamam ben söylerim pedere" deyip kapattım.
galiba hayatımda kabul olmuş tek duam da bu adamın ben uzaklaşması için ettiğim dua oldu.* haftaya yine aynı konu için dua edeceğim, bakalım yine kabul olacak mı?*
Az önce başıma gelendir. Uyku ile uyanıklık arasında bir histeyken rüya gibi bişi görüyordum, öze biri için ayarladığım bildirim sesine uyandım, telefona baktığımda mesajını göremedim, daha doğrusu o sırada bana mesaj atmamıştı. Tekrar uyumaya çalışırken 5, bilemediniz 10 dakika sonra kendisi mesaj attı, konuşuyoruz. İfit çok çok önemsiz bişi ama gecenin bir vakti doğaüstü güçlerin bana musallat olmaması benim suçum değil. *
Olayı anlatmaya başlamadan önce belirtmeliyim; Amazonlar da ya da Meksika da falan yaşamıyorum, İzmir de yaşıyorum. Daha önce sırf merakımdan tarantula beslemişliğim var. Fakat Pakize çok uzun süre yaşamadı. Neyse efendim, mevzuyu anlatayım; Uyku tutmadığı gecelerden bir tanesi saat dört buçuk civarı, tam yatmak üzereyim. Gayri ihtiyari, uyumadan önce, ışığı kapattıktan sonra, telefonun saatine bakarsınız ya, tam telefonun ışığının kapanmak üzere olduğu son 30 salise içerisinde, yatağın kenarında, telefonun yakınında dev bir tarantula gördüm. Panikle ışığı açtım. Odanın ortasında yaklaşık beş kabuk büyüklüğünde, elim boylarında, gri bir tarantula yürüyor. Yatağın içine oturdum. Tarantulanın gerçek olup olmadığını ( malum rüya ya da halüsünasyonda olabilir ) anlamaya çalışırken buldum kendimi. Yahu tarantula bildiğin. Hatun odanın ortasında fıtı fıtı yürüye yürüye ilerliyor. Muhtemelen bir dakikadan az bir süre içerisinde ben başladım hesap yapmaya, " Kavonoza mı kapatsam, süpürgeyle yavaşça üzerine bastırıp mı alsam, çakmak ve spreyle lav silahı yapıp yaksam mı? " Ama evdeyim, odamda. Halüsünasyon değil, rüya değil. Sonra hatırlayınca beş kabuk büyüklükte bir tarantula öldürmüyordu evet ama bir hafta felç yapıyordu. Alt kata koştum. Uyuyan babamı uyandırdım. Canım babacığım uyku sersemi " Küçücük örümcekten korkmuşundur, uyku sersemi tarantula sanmışsındır. Ne tarantulası? " dedi. Canım :) Sonra odaya çıktık oda da tarantula yok. Babam homurdanıyor " Beni de kaldırdın, hani tarantula, hani böcek..." derken, arkadaşı gören babam, o kocaman adam bildiğin iki metre zıpladı. Sonra elindeki faraş dediğimiz, kürekle, hatta küreğide kırmak suretiyle vura vura tarantulayı öldürdü. Üzerinden kaç yıl geçti. Hala merak ederim o tarantula, zaten İzmir de olması imkansız, belli ki birisi kaçırmış. Bir de arkadaş başka yere gitsene üçüncü kata tırmanıp da gecenin bir yarısı niye aklımı alıyorsun. Hadi beni de geçtim, benim korkusuz babamı ne zıplatıyorsun. Oldu mu hiç?