dadaistlere göre şiir, sözcükleri rastgele bir araya getirmektir. akımın öncülüğünü yapan tristian tzara dadaist şiirin nasıl yazıldığını şu sözleriyle ortaya koyar:
"bir gazete alın, makas alın. bu gazetede şiirinize vermeyi tasarladığınız uzunluğa sahip olan bir makale seçin. daha sonra bu makaleyi meydana getiren kelimeleri özenle kesin ve bir torbaya koyun. yavaşça karıştırın. daha sonra bunları peş peşe torbadan sırayla çekin. olduğu gibi yazın, şiir size benzeyecektir. işte siz çekici bir duygusallığı olan -her ne kadar halk tarafından anlaşılmaz ise de- son derece değişik bir yazarsınız."
Birinci Dünya Savaşı; uygarlığı, insancıllığı ve kültürüyle övünen kibirli Avrupa’nın maskesini düşürür. Savaşın yarattığı umutsuzluk ve sahte değerler karşısında duyulan tiksinti, 1916 Şubatında, Romanyalı Tristan Tzara, Alman Hugo Ball, Fransız Jean Arp’ın da aralarında bulunduğu bir grup savaş karşıtı genç sanatçıyı İsviçre’nin Zürich kentinde bir araya getirir.
Bu sanatçılar kurdukları nihilist harekete ‘Dada’ adını verirler. Bu ismi çok aramamışlardır; sözlükten rastgele açtıkları bir sayfada çıkmıştır karşılarına… Fransızca’da çocukların at için kullandıkları bir sözcüktür, Türkçe’deki ‘Dehdeh’ gibi… ABD’de, Zürich’teki hareketten bağımsız olarak aynı anlayışı paylaşan Man Ray ve Francis Picabia gibi sanatçılar da onlara katılır. Dada akımının savunucuları, 1918 Aralık ayında yayınladıkları manifestoda kendilerini şöyle ifade edeceklerdir: “Artık yok olsun ressamlar, edebiyatçılar, müzisyenler, heykeltıraşlar; yok olsun dinler, yok olsun cumhuriyetçiler, kralcılar, polisler, yok olsun vatanlar; kısacası yetsin bütün bu aptallıklar, artık hiçbir şey olmasın, hiçbir şey, hiçbir şey. Dada hiçbir şey istemiyor; süpürmek, temizlemek gibi olumsuz, büyük bir yıkıcı faaliyetin gerekliliğini halka göstermek için bir şeyler yapıyor.”
Bu çığlık boşuna değildir, dünyanın içinde bulunduğu felaketin derinden yaraladığı bu gençlerin sesi Fransa, Almanya, Hollanda ve Orta Avrupa’da yankı bulur ve Dada hareketi Latin Amerika’ya kadar yayılır. 1924’ten sonra bu akım, yerini gerçeküstücülüğe bırakacaktır… Sinema, bu nihilist hareketin üyelerine baştan beri cazip gelen bir alandır. Fransız kadın sinemacı Germaine Dulac’ın çektiği ‘La Coquille et le Clergyman’ (1928) gerçeküstücü sinemanın ilk filmi kabul edilir. Ama akımın esas temsilcisi, İspanyol yönetmen Luis Bunuel’dir. Senaryolarını Dali ile birlikte yazdığı ‘Endülüs Köpeği’ (1928) ve ‘Altın Çağ’ (1930) gerçeküstücü sinemanın başyapıtı niteliğindedir. Man Ray ve Jacques Brunius da gerçeküstü sinemacılar arasında sayılır.
istanbul'da son düzenlediğimiz zirvenin konu başlıklarından birisi idi. o nedenle ne zaman nerede görsem kendimi o masada otururken hayal ediyorum. dadaizm falan diyor fularlı arkadaşlar, ben öyle bakıyorum boş boş. yanımdaki keltox da katılıyor muhabbete. "sen teknik adamsın, dadaizm ney lan" diyorum içimden. o da "dur bir saniye gülüm, bildiğim yerden çıktı, lafa girdim, seninle de ilgilenceğim" der gibi bakıyor. oysa aynı esnada hemen sağımda hangi ülkenin kızları daha güzel muhabbeti dönüyor. lakin o da az duyan kulağıma denk geliyor, ona da katılamıyorum...
laz mimarisi ve mütahitliği sanılanın aksine dadism in yok olmadığının en güzel örneğidir yurdumda. ben yaptım oldu gibisinden bir anlam içerdiğinden, memlketimizde ki sanatçıların yüzde 90 ı dadaisttir.
Ne oldum delisi avrupa fularlısının bir başka şımarıklığı. Bir başka tarihini, incelemesini okusan bir halt sanacağın ama eselerinin kendisine 15 dakika tahammül edemeyeceğin sözde modern ötesi akım.
"Bakın ben bu hilti ile beton kırarak modern insanın sıkışmışlığı ve sanatın kalıplarını da" kapat şunu mnakoyum ya. Kapat. Sana gelene kadar belediyemiz var.
ikea montaj kitapçığının çirkini.
Daha anlatın "orda şu amacı gütmüş,burada buna karşı çıkmış, beride bunu anlatmak istemiş..."
modernizm ile postmodernizm arasındaki kırılma noktasının ta kendisidir.
avrupa'nın sanatta merkez olmaktan çıkıp amerika'nın sanatta merkez olmasıdır. sanatın merkezi gerçeküstücülükten sonra new york'a kaymıştır, paris değil; bu da dünya siyasetinin amerika tarafından yürütülmesidir. teknolojik açıdan sermayenin güçlü olduğu yerde kargaşa, kaos, yaşam vardır; onun için de o merkezin hep çekiciliği vardır, o yüzden sanatçılar paris'ten new york'a kaymıştır.
avrupa'da birinci dünya savaşı'nın enkazında doğan avangart hareket.
kökleri Zürih'te olmasına rağmen kısa ömürlü varlığında geniş çapta yayılmıştır. zürih'te ball, tristan tzara ve hans arp gibi sanatçılar, toplumu dönüştürmek adına edebiyat ve absürd şiirleri kullandılar. marcel duchamp, man ray ve beatrice wood'u içeren new york dadaistleri, sanatın ne yapabileceğinin geleneksel tanımına daha da meydan okuyan avangart ready-made'ler (sanatçı tarafından çok az manipülasyonla sanat olarak sunulabilecek günlük nesneler) yarattılar. raoul hausmann, hannah hoch ve max ernst gibi alman dadaistler ise hareketi daha çok siyasal bir ifade biçimi olarak ele almışlardır.
Dadaizm, savaşa ve toplumsal düzensizliğe karşı başkaldırmadan doğan bir sanat akımıdır. Edebiyatta ise 1916'da dil ve estetik kurallarını tanımayan, kelimelerin anlamlarına önem vermeyen, anlatım tarzı olarak olabildiğince çağrışımlara dayanan bir yöntem izleyen bir akım.
Dadaizmin çıkışı 20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde Tristan Tzara adlı bir gencin öncülüğünde bir grup şair tarafından kurulan akımda genç şairler kendilerine Fransızcada 'oyuncak tahta at' manasına gelen 'dada' sözcüğünü akımlarının ismi olarak seçmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bir akım olduğu için dönemin kasvetini, depresifliğini, karamsarlığını eserlerine yansıtmışlardır. Ancak sadece 6 yıl varlık gösterebilmiş ve 1922'de etkilerini kaybetmişlerdir.
Dadaizmin özellikleri Dadaizmin temsilcileri olarak Tristan Tzara, Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Emmy Hennings ve Marcel Janco gibi isimleri sayılabilir. Dadaizmin özellikleri arasında şunları saymak mümkündür: Dadaizmde bir kuşağın ümitsizliği ve isyanı vardır. Her şeye kuşkuyla bakarlar. Çevrelerindeki hiçbir şeyin doğruluğuna inanmazlar. Dadaistler aklın değerinin olmadığına inanırlar. İnsanları şaşırtmak isteyen akımda alışılmış estetik anlayışa karşı çıkmak isterler ve dil, biçim gibi kaygılar taşımazlar. Onlara göre estetiğin bir değeri yoktur.
dada savaşa karşı bir tepki olarak doğar. ancak bu tepki, bir çığlık değil; neden-sonuç ilişkileriyle bağdaşmayan, kalıplaşmış estetik değerleri ters yüz eden bir anlayış. dada kaostan beslenir. bu yaklaşımda punk akamıyla büyük benzerlikler gösterir. dada estetiği ile punk estetiği paralel sularda yüzer ancak aralarında bir fark var. dada entelektüel bir çevrede sınırlı bir kesime ulaşırken, punk toplumun daha alt kademelerinde daha büyük kalabalıklar arasında filizlenir.
dada denilince öne çıkan isimlerden marcel duchamp'ın feminen alteregosu ve man ray tarafından fotoğraflanan, duchamp'ın bedeninde hayat bulan rrose sélavy karakteri sunduğu çifte anlamlarla dada estetiğini özetler.
karışık bir sanat akımı daha... literatürde dadacılık olarak karşınıza çıkabilir, şaşırmayın. temsilcilerine dadaist denir. burjuva sanatına bir baş kaldırıdır ! denilir.
dadaistler estetik ve sanatın ilkelerini yok sayarak malzeme ve teknik yönden sınırsız, resimler yaptıkları görülmektedir. bu sebepten de postmodern sanat akımı olarak gözükmektedir. ama tarihsel bakınca modern sanat içinde kabul edilir. siz karar verirsiniz. çünkü ben bilmiyorum