çocukluğun en güzel oyunlarından. yaz akşamları mahallenin kalabalık çetesi olarak toplanır saatlerce oynardık; ama ne oynama! en az iki ebe olurdu, saklanılabilecek bölgenin sınırları belirlenirdi, belirli bir yaşın altında olanlar sütten sayılır ebelikten muaf tutulurdu.
son oynadığımızda 1997 depremi vuku bulmuştu. herkes sokağa dökülmüş korku içinde bekliyordu. mahallenin büyük abileri ve ablaları tüm çocukları toplayıp bir araya getirmiş, büyüklemizin hissettiği korkudan uzak duralım diye saklambaç oynatmışlardı. gecenin üçünde, sadece belirli alanlara gidebildiğimiz sakin bir oyundu bizim için.
o gece bizim için sonlanan tek şeyin oyun olması herkesin rahat bir nefes almasını sağlamıştı sanırım.
atalarımızın bize yırtıcı hayvanlardan nasıl korunabileceğimizi öğretmek için ortaya çıkardığı oyun.
bu sebeple saklambaç oyununa sahip olmayan millet yok gibidir.
oyun bir çocuğu dolaylı yoldan eğitmek için en iyi yöntemdir.
aslında sadece çocuk eğitimi için değil, oyun bir şeyi en iyi şekilde de öğrenmenin en iyi yoludur. sanırım yetişkinlerin çoğu "bu yaştan sonra oyun mu oynayacağım?" diye bir şeyler öğrenemiyor sanırım.
neyse bunun başlığı varmış :) ilk lümpenlik deneyimiyle karşı karşıya kaldığımız oyundur. genelde benim gibi başka mahalleden gelip bu oyunu her ne kadar arkadaşlarınızla da oynuyorsanız, mahalleden olmadığınız veya akrabası olmadığınız için sizi ebe bırakırlardı. kendi mücadelenizle oynardınız oyununuzu. fakat bu mücadeleden zevk alarak oynamak bu oyunu güzel yapan şeydi. bir nevi mahalle statükosuna karşı çıkıp onların büyük oyunlarını beyinlerinde patlatıyordunuz.