müslüm baba dedim. efendim evlat dedi. yasak ama çok seviyorum dedim... sende bizdensin evlat dedi. çok masumdu baba dedim.. aldanma çocuksu mahzun yüzüne dedi.. bu ayrılık neden oldu baba dedim.. kaderde ayrılmak varmış dedi.. ölüyorum baba dedim.. tanrı istemezse insan ölmezmiş evlat dedi.. muhtacım sevgisine baba dedim.. allah muhtaç etmesin evlat dedi.. unutur muyum baba dedim.. ömrünce unutamazsın dedi.. onu çok sevdiğimi bilecek mi dedim.. o zalim nereden bilsin dedi.. yaşayamam baba dedim.. bir sende öleceksin dedi.. müslüm baba bana akıl ver dedim.. düşün öbür dünyayı sev ama incitme evlat dedi.. adı ne bu duygunun baba dedim.. adını sen koy evlat dedi..?
her duyguya bir söz söylemiş olan büyük insan. mekanı cennet olsun.
3 mart 2013 günü, ygs 'ye hazırlanırken türkiye geneli bir deneme sınavının 40 soruluk türkçe bölümündeki bir paragraf sorusunda geçen "hasret" kelimesini okuduktan ve akabinde "hasret rüzgarları" adlı şarkısını mırıldandıktan sonra, sınav çıkışı tam da benim o türkçe sorusunu çözdüğüm sıralarda hakkın rahmetine kavuştuğunu öğrendiğim üstat, arabesk müziğin babası.
bir ara bir konserinde giriste jilet satiliyordu babanin. insanlar kendini kesiyordu. o insanlari yargilamadim hic ama onlar gibi de sevmedim babayi. onlarin babada duydugu baska benimki baskaydi. baba herkese hitab ederdi. ne de olsa muzigin dili dini irki cinsiyeti yok. herkes her seyden bir sey alabiliyor. muzik cok evrensel bir sey. respect.
kendisinin ne büyük bir sanatçı olduğunu ölümünden sonra anladım. belki de yaşım gereğidir bilemiyorum ama açıp hiç dinlemiyordum kendisini. şu anda kötü hissettiriyor bu zamana kadar onu keşfedememek. neler kaybetmişim hissi veriyor bana. son zamanlarda her acımda ona sığınıyorum, kendisinin sesinde kayboluyorum artık. iyiki var olmuş. nurlar içinde yatsın.
Hayatı beyaz perdeye aktarılacak merhum şarkıcı. Bu filmde kendisini Timuçin Esen, eşini ise Zerrin tekindor canlandıracak. filmde Erkan Can ve güven kıraç gibi usta oyuncular da yer alacak. Filmin senaryosu hakan günay tarafından yazılacak. Ayrıca oyuncuların makyajları için, Benjamin Button filmindeki ünlü Hollywood makyaj ekibiyle anlaşılacağı konuşulmakta.
arabesk konusunda fazıl say ile aynı görüşte olsam da müslüm gürses'i tenzih ediyorum. müslüm gürses kategori dışıdır, çok büyük sanatçıydı. rock şarkılarını bile o kendine has tarzıyla müthiş yorumlayabilen çok önemli bir sesti.
iyi ki bu dünyadan geçmiş ki keyfimizde, hüznümüzde, derdimizde şarkılarına sığınıyoruz. ruhu şad olsun, hasret rüzgarları çok erken esti müslüm baba...
Az bilinen (belkide biliniyordur ) muhteşem on şarkısını buraya bırakıyorum. 1- sevgilim sana diyeceğim var 2- Sevenler acısın 3- gökyüzü 4- yıllardır neredeydin 5- umutsuz hayat 6- çekemez oldum 7- hilebaz 8- unutmadınmı 9- kalbine sor 10- cezamı çekiyorum
aramızdan ayrıldığında kalbimize gömdüğümüz müzik dünyasının kralı.
yüz binlerce kişinin yüreği onu "baba" yapmıştır, hakkında bahsedilirken müslüm baba denir. gönülden gelir ona baba demek, duyup öğrenilmez, ağız alışkanlığı ile söylenmez. sadece yüreklerin içinde şarkı söylediği için değil, evlatlarının sevgisini her haliyle hak ettiği için, tarzıyla, karakteriyle müslüm baba'dır. müzik hayatı da hayat hikayesi de yoğun olarak geçmiş, dünya hallerini bilmiş, yaşamış, öğrenmiştir. belki de bu sebeple -karakterinin getirisiyle- benzersiz şekilde şöhret zamanlarında da sevenleriyle aynı düzlemde kalmıştır. özellikle 1980 ortaları ve 1990'lı yıllardaki dönemde oluşan 'evreni' müzikten bile soyutlanmış, apayrı bir mevhum haline bürünmüştür. hayatının son dönemlerinde kapalı devre halindeki bu evren iyice sınırsızlaşıp, daha önceleri varlığını "iğreti" bulan çevrelerce kabul görmüş(!)tür. cover ladığı şarkılar büyük ses getirmiş, hatta söylemesi için sözleri değiştirilen olmuştur(u: (sigara-şebnem ferah. bu "popülerliği" farklı görüşlerde yorumlanmasına rağmen müslüm baba yine aynıdır, bu yüzden benim fikrime göre hiç bir değişiklik üzerine yapıştırılmamalıdır.
belki biyolojik babalarında bir an olsun sevgi görmemiş, toplumda insanca bir düzeyde konumlandırılmamış, aşağılanıp hor görülmüş, maddi yönden yok varsayılacak kadar fakirlik içinde yaşayan, tüm bunların getirdiği düşmanlıkla, imkansızlıklarını engeller haline getirip, çabalama yerine düzene çanak tutup ötekileşen binlerce gencin kendisini bütünleştirdiği, baba olarak gördüğü, sığındığı müslüm baba, tüm bu sinerjinin hakkını fazlasıyla vermiştir. belki nasıl sevmesi gerektiğini bile bilmeyen, aşklarının kurallarını kendi kanlarıyla yazan bu çocuklar kendilerini ifade ettiler onunla birlikte. her biri aşkı, aşkın getirdiği acıları, özlemleri, istekleri müslüm baba'nın sesinden şarkılarda söyleyebildiler, hepsinin ortak sesiydi; şarkılarda kendilerini buldular, dertlerini babalarıyla paylaşan kardeşler oldular. aynı jargonu kullandılar, baba sahnede "esrarlı gözler"i söylerken hepsi alemlerinde aynı manayı bildiler. kendilerini anlayan dahası anlatan birinin varlığını hissettiler. belki ilk kez bir babaya olan sevgilerinin karşılığını gördüler. haklıydılar da üstelik. dışarıdaki karanlık adaletsiz dünyadan, içlerindeki umutsuz dünyaya döndüklerinde hepsi delikanlıydı (delikanlı: -isim- sözünün eri, dürüst, namuslu) birbirleriyle aynıydılar notaların içinde, -başka bir seçenek olamaz çıkarlar söz konusu olmadan- duyguların dünyasında, ağlamak da yasaktı ya, ağlanmazdı. kan döktüler o zaman. bu çocuklar için hayat dümdüz bir çizgiydi, neredeyse olacakların tümü çok önceden belli olan. içlerinde sıkıştırılmış tüm duygular birike birike artık yer kalmayasıya dek üst üste konmuş.. bunların ağırlığını birbirleriyle paylaşarak taşıyabilen, isimsiz, ellerinde yaşamlarını tutacak yer kalmamış erkenden büyümek zorunda kalmış evlatlık çocuklar.. müzik gerçekten evrenseldir...
müslüm baba söz yazarı değildi (kendine ait çok az şarkısı vardır) ama şarkıların kendiliğinden ruhuydu, söyledikleri "onun" şarkılarıydı bu yüzden. bakın size olmayacak bir şey söyleyeyim; kurt cobain "The man who sold the world"'ü orijinalinden daha güzel söyleyebilir, guan apes, "big in japan"'i, placebo "where is my mind"'ı, metallica, "turn the page"'i, "die die my darling"'i, "whiskey in the jar"'ı mükemmel hale sokabilir, yaşar kurt "kimse bilmez"'i tepe taklak yapar, cake "i will surviver"'a trompetler ekleyip büyü yapabilir, bunun gibi bir çok örnekler olabilir ama hiç kimse babanın şarkısını ondan daha iyi söyleyemez... hiç kimsenin aynı evreni oluşturmasının imkanı yoktur. Müslüm baba alınan nefes gibidir, istemsizce yapılan (ama yaşamın temel faaliyeti) başka alternatifi olmayan. hal böyleyken madalyonun tam ters yüzünde, o çıkar "sensiz olmaz"'ı (b. ortaçgil) söyler, dünya bambaşka olur. herkesin çok iyi bildiği gibi son dönemde yaptığı cover'lar bunun ispatıdır.
"hayalle yaşarken gerçek dünyada, zamanı içmişiz haberimiz yok, Ömürle yüzyüze geldik aynada Harcanıp gitmişiz haberimiz yok, Boş yere koşarken hayat yolunda Ne dertler çekmişiz haberimiz yok, Gözlerden dökülen gözyaşlarında Eriyip gitmişiz haberimiz yok, Ümitle bağlanıp acı günlere Gözyaşı ekmişiz haberimiz yok" * kardeşlerimle aynı anda bu şarkıyı söylerken kim duydu bizi, herhangi bir önemi olabilir mi?.. insan hayatını böyle anlatabilirken (mükemmel bir müzikle üstelik) kimden onay bekler?..
hiç.
elleri yara bere içinde, kalbi daha çok küçükten delik deşik, bu halde sevdalanmışken, "Olsa da konuşsa kalbimin dili, Küçücük dünyamda bir bilsen seni, Görünmez yazıyla yazdım kalbime" * diye şarkı söyleyen, kendinden daha çok önemsediği sevdiğinin belki hiç haberi yokken, bu sözlerle onu düşünen, bu sayede hayatta var olan çocuklardı elbette yakacak varsa bu dünyayı yakacak olan! *
hani diyorlar ya, "sığınmak, şarkılara sığınmak bir ömür boyu" diye, işte tam da bunu çok doğru söylüyorlar! zaman aktıkça ömür geçtikçe günden güne, hiç bir şey değişmedikçe, gün be gün "bugün batan güneş yarın yeniden doğduğunda" * aynı bokun içine giderken "alışacağım" * diye mırıldanılır; her şey biraz daha katlanılır gibi olur. böyle daha da devam etsem, küllüyatını tek tek yazsam, hatırasının hak ettiği saygıyı mümkün değil gösteremem, biliyorum.
müslüm baba spotify'ın, mp3'lerin, youtube'un, cd'lerin hatta kasetlerin olmadığı zamanlarda gönüllere taht kurdu, plaklara kaydedilen müzik varken. öyle 'tık' yapıldığında dinleme lüksü yokken (1969) 300 bin satış yaptı 45'liği. Bunun şimdiki zaman anlamını milyar sayısı karşılayabilir; o milyar ki yıllar sonra evlatları imkan olsa ona ulaşmak için milyar kilometre yürümeleri gerekse gözlerini kırpmadan gidecekleri mesafe ölçüsü olur olsa olsa. sevgisi, "teknoloji sevgisiyle" karıştırılmamalıdır asla. konserlerinde stadyumlar doldu, doktora tezlerinde anlatılmaya çalışıldı (Nuran Erol - caner ışık, "Arabeskin Anlam Dünyası ve Müslüm Gürses Örneği"). müzik endüstrisi ne kadar "ilerleyip" değiştiyse ve artık her faktörünün eskiye göre kolaylaştığı inkar edilemez düzeye geldiyse, kişisel olarak merak ediyorum: yapılabilirse 1996' da çıkmış (bence en güzel albümü olan) "küskünüm" (bkz: küskünüm) albümünün benzerini yapabilirler mi?.. her şeyleriyle birleşseler yapamazlar. bir müzik türüne ait yapılmış en mükemmel albümlerden biridir küskünüm. (söylediğin her kelime kalbimizde dursun namesiyle, bir gün, içinden birini unutursak müzik "bize" haram olsun baba! senden başka kim diyebilir anılarla yazdım seni kalbime* diye, kim diyebilecek?..).
müziğin büyülü dünyasının kralı olmak elbette sadece ses, tarz işi değildir. o, yaşama bakışı, hayat felsefesi, kişiliği, görgüsü, duyguları, karakteri, kişiliği ile var oldu. tanındıkça daha fazla "kabullenildi", alemi harici insanlar hakkında daha fazla konuştular, televizyon programlarında ağırladılar, dediler ki: "varlık felsefesi hakkında görüşleriniz nelerdir?", öyle ya müslüm baba modern bir feylesofdu artık, bunca "fanatizme" neden olan objenin bir "özelliği" olmalıydı, dilden dile efsaneleşmişti, müslüm baba takım elbisesiyle jilet gibi, gözleriyle yorgun, cevabını verdi: "varlık nedir bilmem ama yokluğu hayat bize çok güzel öğretti". ("bize" öğretti der). işte o zaman "biz" ne yokluk gördüysek (madde, mana neyse olmayan, neyse elimizden alınmış) bir kez daha bildik. "allah razı olsun baba" dedik, uzandık öptük elini bir daha.
yıllar sonra geniş kitlelerce "keşfedilmiş"(!) kral her zaman müzik üstüydü, siyaset üstüydü, görüş üstüydü, sınıf üstüydü; en güzel insan haliydi. asla bir "şey" olmak için çabalamadı, olduğu gibi olduğundan dolayı, zaten "olduğu şey" oldu. işte en önemli nokta budur bence tanımında. şöyle söylemek isterim duyduğum en güzel sözlerden biriyle: "çabasızlığın güzelliği gibisi var mı, yok.." mutevazı kişiliğine çok çok yakıştığı gibi kısacık anlatıldığında da çok güzel tanımlanmıştır. kardeşlerimden biri yazmış, senin gibi, benim gibi, hiç bir şey olmayanlardan; dünyanın en güzel yazılarından birini duvarın üstüne
"ne orhan ne ferdi hiç biri anlamaz beni sen söyle müslüm baba nereden sevdim o zalimi"
bunca kelime yazmadan böyle anlatılır asıl işte!
mükemmel ışıksızlıktaki alacakaranlık dünyada aydınlığı ateş böcekleri misali bir sürü küçük kırmızı parlaklıkla yanan sigaraların ateşleriyle yapan her bir kimsenin kafasının dumanlı halinde canlanan imge olarak yüzünü göreceği, bir şarkısının o senfonilere yakışır müziği başladığı anda, hissetmenin, duyuların en üstünde olacağı, ebediyen hatırasının baş tacı yapılacağı, nesiller arasında bahsedilirken, her seferinde, yaşı yetmeyip hiç görmeyenlerin bile hürmetle anacağı, bir daha eşine rastlanamayacak bu güzel insanı 3 mart 2013 tarihinde kaybettik. benim için ömrümdeki en istisnai insanlardan birini arabadayken radyodan aldığım haberinden sonra "karanlık dünyam"ı dinleyerek uğurladım. kendi babamı hayatımın her anında çok sevdim, ondan da her zaman sevgi gördüm, hiç bir an babasızlık tatmadım ömrümde, başka hiç kimseye baba diyemem, ama tek istisna müslüm gürses'tir. bu açıdan baktığımda, şarkıcı müslüm gürses (akbaş) bir insandı, müslüm baba ise kalbimizde bir kavram.
nur içinde yat müslüm baba, hüznün bize emanet.
Not: moderasyona özrümdür, ben müslüm gürses'e tanım olarak 'şarkıcı' diyemem; bu yüzden işaretlemedim. beni bu konuda mazur görün.
kendini elit olarak tanımlayan kesimce; şarkıları ve hayranları yıllarca hakir görülmüş, ancak son on yılda bu imaj nasılsa kırmıştır. Müslüm dinleyenleri kro, varoş olarak yorumlayan bir çok kişinin filmine koşarak gittiğini gördü bu gözler. şarkıları cover, film müziği oldu.
ses parlaklığı, ses genişliği vs. teknik açıdan yapılan incelemelerle, bir kere ender yeteneklerden olduğu aşikar.
ülkemizde ki linç kültüründen kimler nasibini almıyor ki. objektif bakış açıları geliştirecek bir alt yapımız olması çok önemli. (bkz: kör ölünce badem gözlü olur) halinden çıkmak şart.
(bkz: fazıl say ) gibi uluslararası bir sanatçımızı dahi fikirleri nedeni ile linç edebiliyoruz. birbirimizi anlamaya, dinlemeye onu seven kesime saygı duymaya çok ihtiyacımız var.