bu kekik meselesi çok sakat memlekette. hangi yöreye gitsen kekik diye bir ot satıyorlar. hiçbiri ötekine benzemiyor. bir isim normalde bir bitkiyi işaret etmeli. ama kekik öyle değil işte. onlarca kokulu otun ismi kekik. dağ kekiği, yayla kekiği, limon kekiği, top kekik, zart kekik, zurt kekik. bir bitkinin özel ismi değil yani kekik. genel bu genel.
müthiş bir koku. doğru kullanımla lezzeti beşe katlayan bir bitki.
şu pandemi işine kadar her sene artvin'e* köye giderdim. dönüşte istisnasız her gören "oraya kadar gittin, bize bir şey getirmedin mi?" diye sorardı. "ulan ne getireyim artvin'den, hakikaten bilmiyorum, bin küsur kilometreden taşınacak meşhur neyi var artvin'in? dağı taşı doğası insanı güzel oranın, her sene bodrum'a çeşme'ye gidene kadar kıçınızı kaldırın da artvin'e gelin çok meraklıysanız" demezdim tabi. yıllar içinde öğrendim içime atmayı. toplum benim kaba dürüstlüğüme hazır değil. neyse. nihayet son gidişimde biraz uzun kalınca aşırı oksijenden beynim daha etkin çalışmaya başladı ve "uy aha!" dedim "buldum, dağ kekiği götüreyim" her sabah yürüyüşe çıktıkça toplayıp toplayıp kuruttum, dünyanın kekiğiyle evime döndüm. ancak dağ kekiğinin ne kadar muhteşem bir baharat olduğunu hesaba katmayı unutmuşum. kıyıp da kimselere veremedim ya. arada hafif bir vicdan azabı geliyor, sonra domates soslu makarnayı, mantar soteyi, çorbaları, tostları, pizzaları (yazdıkça acıktım allah kahretmesin) falan düşününce anında geçiyor, joey doesn't share food kafasıyla hayatıma devam ediyorum.
"oraya kadar gittin bize bir şey getirmedin mi?" "sorry canım yhaa :((("