sansasyonel mütefekkir, ataol'un eski dostu ve mektup arkadaşı; keskin sirke, küpüne zarar.
(bkz: ataol behramoğlu) (bkz: yıkılma sakın) (bkz: mektup)
Ben şiirleriyle tanıştığımda, şiirler geçmişte kalmıştı. ismet bey bambaşka biriydi artık; yaşama ve doğrularına tutkuyla bağlı olması hariç her şey değişmişti. Şiirlerini şahsiyetinden bağımsız okumakta bir sıkıntı yoktu; düşünce yazıları, denemeleri de. Ama ilk defa bir tartışma programında gördüğümde hayal kırıklığı yaşadım sevgilim hayat! Ayrılığın ertesinde şiirlerin dizelerinde tanıdık yüzler bulmaya devam ettikçe fark ettim ki bir eseri sanatçısının şahsiyetinden bağımsız düşünmek, hazzı aramak zorundaydık.
"Şiir şairinin değil ihtiyacı olanındır."
Bir kez alışıldı mı kendisine diğer bütün şairlerin çok yavan çok sığ geldiği ve artık tat vermediği büyük şairdir. İnsaflı ve şiirden anlayan biri, yalnızca sevgilime iftira şiirinin şu parçalarını okusa bile, iddiama hak verecektir:
"İçimde çalılıkları yaran bir postalın tortusu, benim bu sası karanlığa zorla, zorlayarak tutuşmuş bir gül sıkıştırmak boynumun borcu. Yeter ki, sağlam senetler verilmiş sanılırken aşkı karartmak için, sen bir daha beni saçlarınla sıyır. Ağdalanmış sevincimi hışırdat, bunu yapabilirsin. Çünkü bütün bankalar, silah fabrikaları, her gün bacaklarımıza sırnaşan kara köpük senin sessiz gururunda homurdanan tufanı hesabetmiş değil. Bilmemişler hıncımın yaban otlar suladığını. Çalakalem sevebilmek elimden gelmiyor belki evet."
"Karaysam şimdi öfkenin payı vardır karanlığımda. Aşktandır titrediğim eğer ki titriyorsam. Sözlerim öcalan ağza misvak, iyice anlaşılsın. Bu dağlanmış toprağa süzülen ayaklarımdan keşke kan olsao zaman senin çardağına çıkarken karıştırırken şarapla kendimi sana varsın gün geçtikçe her şeyde biraz kahır, biraz bakır çalığı olsun lokmamızda. Bana soru sor artık! Beni kurtarma, konuştur! Beni yaz geceleri patlayan sağnaklara bağışla…"
hacettepe üniversitesi fransız dili ve edebiyatı’ndan mezun olup yıllar sonra, 1970 yılında, ataol behramoğlu ile birlikte halkın dostları dergisini çıkarmışlardır.
* ataol behramoğlu ile yıkılma şiiri hakkında birbirlerine destek olarak mektuplaşmışlardır.
"ataol kardeşim, gönderdiğin şiiri aldım. sana bu mektupla birlikte bir de ben gönderiyorum. bir aydır ortaya dökemediğim şiir senin durumun ve soluğunla canlanmak şansına erdi. şiirin türk edebiyatına getirilmekte olan yeni havanın çok iyi bir örneği. dürüst, net ve etkili. özde ayrıldığımız noktalar varsa bu kendi şiirimde ortaya konmuştur sanırım.
niyetim, bu ikisini aynı sayıda ardada basılmak üzere memet fuat’a göndermek. buna itirazın olacağını sanmıyorum. çünkü ikimizin de şimdilik yayın aracı bu. dileğim bu iki devrimci şairin istanbul dünyasını biraz yerinden etmesidir. durum, dayanışma ve yaratılan yeni sanat bakımından. sen terhis olur olmaz iyi bir çalışma ortamına girebileceksin. ben de aynı ruhu taşıyorum.
gitgide özgürlüğün elde tutulmasıyla birlikte amaç birliğine dayanan ortak bir şiir yazımına girişeceğiz.
kötü günler yaşanıyor dostum, ama bu günler geçiliyor da. önemli olan çekilen acılar değil elbet, acıların alt edilmesi değerlidir. üzgün ve hüzünlü olabilirsin. ama şiir yazmak ve çeviri yapmakla gösterdiğin direnç benim gözümde övülmeye değer."
türkçemizde sayısız muhteşem nitelikte şairlerimiz vardır. sevdalı veya sevdadan harlı, acılı zamanlarımızda anamız, bacımız bize yabacılaşmışken o hallerde canımıza simit olurlar. bazı şiirleri her şeyimiz olurlar. benim bahsettiğim zamanlarda can yarenim ahmed ariftir mesela. yanılıyor olabilirim fakat yine de cesaretle söylemem lazım ki ahmed arif'in yazdıklarına ne kadar şiir denilebilir? veya süreya'nın? veya şükrü erbaş'ın falan. adamlar üzerimize metafor sıkıyorlar sadece.
kanaatimce ismet özel, edip cansever ve bir kaç isim daha ekleyebilirz ki dilimizin hakiki şairleridir.
biz şehir ahalisi,kara şemsiyeliler! kapçıklar! evraklılar! örtü severler! çığlıklardan çadır yapmak şanı bizdedir bizimdir yerlere tükürülmeyen yerler
nezaketten,haklılardan yanayızdır hepimiz sevinmemiz çapkıncadır,ağlatır bizi küpeşteler yaşamak deriz-oh,dear-ne kadar tekdüze katliamlar ne kötü be birader
güneş neredeysek orada bulur bizi ya cünup ve yalancı veya miskin ve ülser falımız neyse çıksın diye açarız indeksleri sayılar bizi bulur,o ayıp işaretler
saframızla kesemizi birleştiren anatomi bilgisi hadım tarih,kundakçı matematik,geri kafalı gramer evet bunlar gizlice örgütlenerek alnımıza verem olmak üretimi düşürür ibaresini çizer
biz şehir ahalisi,üstü çizilmiş kişiler kalırız orda senetler,ahizeler ve tren tarifesiyle kimbilir kimden umarız emr-i b'il-ma'ruf kimbilir kimden umarız neyh-i ani'l-münker bize yalnız oğulları asılmış bir kadının memeleri ve boynu itimat telkin eder.
yanlış hatırlamıyorsam şiir hakkında "şiir ancak ve ancak, fazlası ve eksiği olmayan bir insan sesi olarak algılanabilirse anlaşılabilir" gibi güzel bir söz etmiştir.
Yılmaz Güney’in askerlik arkadaşıdır. mobile.twitter.com/... Bir zamanların solcusu, nihat berham’ın kankası... tabi şu an sağcı ve dinci bir kitleye hitap ediyor Ama bu şiirlerinin ve edebi görüşünün önüne bir engel değil Allah uzun ömür versin.
"Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi."
gençliğinin onurunu, bilgeliğini üzerime giymeye çalıştığım insandır. türkçe'nin gerçek şairleri denince gururla sayılacak ilk isimlerdendir. fakat sonrasında ece ayhan'ın deyimiyle ''ünlü sırp şairi'' olmuştur. ben de yaşlanınca, ismet özel gibi bir şeye dönüşürsem, bunadığımı ve delirdiğimi yüzüme haykırın. hatta arkamdan da konuşup rezil etmeniz serbesttir. ben yine de kendisini türkçe güzel bir şiiriyle yad etmek istiyorum.
kuş damdan düşünce sarışın bir yürüyüşüdür artık ölümün bir yağmurdur açılan kuraklığa bir yağmurdur kulübesi nisandan ve onun ayaklarına dolanan o gökyüzü kansız yüzleridir diri kuşların kuş düşünce damdan
kuş düşünce damdan kızlar saçlarıyla ölümü düşünürler uzun bacaklı tanrılar koşuşur sokaklarda kuş öldü herkes mi arıyor gençlik mi yürüyor herkese ve mi arıyor onun gözlerini satılan çarşılarda kuş öldü kanadının altındaki o yara yağmurun karanlığını getiriyor geceye yağmurun ırmaklarını getiriyor geceye kuş öldü küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce
öldü, kim ısıtır artık onun ellerini suların aynasında üşüyen ellerini suların saygısıyla üşüyen ellerini.
şiiri "kadınca yapılıp erkekçe söylenen" diye tarif eden, son elli yılın (kanaatimce) bütün şairlerinin topyekün külliyatlarının onun onlarca şiirinden yalnızca birine bile denk gelmediği, yine yalnızca kendisine mahsus "bir ses sahibi" olan büyük şair.
“ben kendimi şair sanarak değil, şair olmanın gereğine inanarak ve şiirin gereğini yerine getirmeksizin bu alanda gerçek bir çalışma yürütülemeyeceğini kabul ederek işe koyuldum. bu hazırlığı da doğuştan getirmedim, dünyadan aldım. hazırlığımın, bugün de beni ayakta, aklı başında tutan hazırlığımın özelliği ikidir: kadirşinas itaatsizlik ve tevarüs edilmemiş asalet." (ismet özel, waldo sen neden burada değilsin, s.19)
Bu güzel sözlerin yazarı hakkında henüz üç-dört yazıdan başka bir şeyin yazılmamış olması ne garip bir kadir-na-şinaslık.