bir kayserili olarak, kayserili esnaflardan yemediğim şiddette saçma bir kazık yediğim esnafa sahip şehir. toplanın ey ahali, bu entry çok su götürür:
sanayi ve hizmet sektörünün coğrafi nedenlerle neredeyse hiç gelişmediği, tarımın iklim şartları nedeniyle cılız kaldığı, şehirdeki devasa üniversitenin varlığının sonucu 100 küsür bin öğrenci olmasa ağızları açlıktan köpük kusacak insanların yaşadığı, üstelik buna rağmen yobaz, kendinden olmayana sıfır tolerans gösteren bir zihniyetin hakim olduğu bir şehir erzurum. ramazan'da avm'den çıktığı an ağzında kürdan var, demek ki yemek yemiş vay gavur diyerek dövdükleri kadın(medyada da yer buldu bu haber), sigara içiyor diye birilerini dövüp de öbür sokakta sigara içerken polise yakalanan (polis arkadaşımın bizzat başına gelen olay) tiplerin varlığı yobazlık kriterini yeterince sağlıyor sanırım. öğrenci olmasa ağzı kokacağı kanısında olmamı sağlayan parametre ise şudur ki, geçen seneki olimpiyatlar nedeniyle sömestr tatilinin 50 gün olması sonucu şehir 2 ay kadar bir süre öğrencisiz kaldı ve olimpiyatlarda da istenilen ekonomik verim alınamayınca şehir esnafı kazan kaldırarak "öğrenci olmayınca kazanamıyoruz, sömestr kısalsın" diye gerekli büyükbaşlarla konuştu ve sömestr 40 güne çek(tir)ildi. demem o ki, öğrenci bu şehrin ekonomisinin belkemiğini oluşturuyor, bunu da kimse reddetmiyor. ancak buna rağmen gerek yerli halk, gerekse esnaflar asla öğrenciyle ve onların farklılıklarıyla barışmamış durumda. ben ramazanda üniversite hastanesinin kantininde gizli kapaklı tost yiyerek geçirdim günlerimi, neden? boğazlanmamak için değil, çünkü yiyebileceğim herhangi bir yer mevcut değil amk! her yer kapalı. ya çıkıp işin gücün yokmuş gibi avm'ye gidicen, ki her an da gidilemiyor, ya da aç kalcan. neyse, bugünkü konumuza dönelim.
3 arkadaş gidip bi' mekanda oturup çay içelim dedik pazar akşamı, az biraz muhabbet, az biraz dertleşme olsun diye. oturduk ve bi' demlik çay söyledik. demlik 15 liradan başlıyor ve 15 liralık söyledik biz de. otururken bi' başka arkadaşımızı aradık ve şuradayız, sen de gel dedik, o da bastı geldi. bi tane daha bardak istedik, haliyle. mekan sahibi/işletmecisi her ne boksa artık, önce "yeni servis açamayız, yeni demlik getirelim" dedi. "olur mu öyle şey, aha burda çayımız var, bi' arkadaş daha geldi ve o da bizim çaydan içecek işte, ne yeni demliği" falan diyerek zar zor bardak alabildik. neyse dedik ve oturduk laflamaya devam ettik.
sonra, "hadi" diyerek bi' zengin kalkışı yaptık ve hesabı ödemeye doğru koyulduk. kafada, sonradan gelen arkadaşı biz davet ettik, diğer üçümüz 5'er lira atsak hesap tamam, o çocuk da ödemesin diye geçirdik, ama o da ne, hesap 20 lira çıktı. dedim "ustam bi' yanlışlık olmasın, biz 15 liralık bi' demlik söylemiştik", dedi "doğru ama bizde bardak başı hesap 5 lira, siz 4 kişiydiniz o yüzden 20 lira." o çaydanlığı kaynarken kafamdan aşağı dökse bu kadar yanmazdım amk. sinirim tepeme çıktı. dedim "yani ben o 15 liralık demliği alıp tek başıma içsem 5 lira mı ödeyecektim?" hayır cevabı aldım. 2 kişi oturup içsek? yine 15... ama 4 kişi oturursak 20 imiş, bardağa göre hesap ediliyormuş! böyle saçmalık mı olur vs diye tartışmaya girerken, arkadaş "tamam soslu uzatmayalım" diyip parayı ödeyip beni çıkardı, fiş almayı ihmal etmedim ve bir daha asla gelmeyeceğimi de ekledim mekan sahibine, "sen bilirsin" dedi. yani 15 liralık demliği alıp 15 kişi oturup birer bardak içsek 75 lira para ödeyeceğiz bu hesaba göre... hesabını siktiğim!.. ulan aldığım çay aynı değil mi, ben çaydanlıktaki çaya göre mi para ödüyorum yoksa bardak sayısına göre mi? 20 liralık bi' pasta alıp 2 kişi bölüşsek 40 lira mı hesap ödememiz gerekiyor bu hesaba göre veya bi büyük döner alıp 2'ye böldürüp yarımşar yesek birer döner parası mı ödeyeceğiz? mantık örgünüzü sikeyim orospu çocukarı!
burda uzun uzun yazınca 5 liraya takıldığım düşünülebilir diye ekleme gereği hissediyorum ki, ben nerdeyse her gün yolda gördüğüm mendil vs satan küçük çocukları tutup yemek yemeye götüren, tatlısını dahi ısmarlayan biriyim, içtiğim sigaradan alkolden, yaptığım harcamalardan haftalık harcamalarım 250 lirayı buluyor. yani o sikik 5 liranın derdinde asla değilim. 5 değil, gerekirse 50 lira da öderim oturup o hesaba yeriyse, değiyorsa.
ama işte bu denli çakallıklara ve orospu çocukluklarına karşı dayanamıyorum. ne oldu yani, 5 lira kazandın diye çok mu kâra geçtin amk aç gözlüsü? tanıdığım herkese senin mekanını iyi mi anlatacağım yoksa bi' daha hiçbirinin gitmemesi için mi tembihleyeceğim sence? bu denli aç olduğunuz için adam olmayacaksınız işte, bu denli karakter yoksunu olduğunuz için erzurum hiçbir zaman kalkınmayacak ve kendi bokunuzda boğulacaksınız daima.
fiş isteyince yüzü düştü beyimizin, belli ki nakit kazançları vergisiz cukkalamaya alışmış. sorsan, cuma kaçırmaz ama... inandığın peygamber de ticaret yapıyordu ey cemaat-i müslimin, senin bu esnaflığını görse bizdensin mi derdi sence sana? ahlaki değerlerinizi din temelli kurduğunuz bu coğrafyada, temeliniz bile çürümüşken, bu kokuşmuşluğunuzda boğulmanız dileğiyle.
inşallah çoluğundan çocuğundan çıkar o 5 lira. ohh, rahatladım.
etnik yapı bakımından bakıldığında yerli nüfus içerisinde farklılıkları olan şehir.
başta belirteyim erzurum nüfusunun büyük çoğunluğu türktür. hatta erzurumlular için kullanılan dadaş tabiri de aslında erzurum türk'ü anlamına gelir. onun için genelde ''nerelisin'' sorusuna ''erzurumluyum'' denildikten sonra ''dadaş mısın'' diye bir soru da sorulur. ''dadaşım'' cevabı, aslında ben ''erzurum türk'üyüm'' de demektir.
gelelim asıl meramımıza; örnekle açıklamak daha anlaşılır olur bence. örneğin; istanbul'da türk, kürt, laz vb birçok insan bir arada yaşıyor. ama bu insanların büyük çoğunluğu göç etmiş. yani kürt güneydoğudan gelmiş, laz karadeniz'den gelmiş vb. oysa erzurum ''göç almamasına'' karşın bu çeşitliliği kendi içerisinde taşıyan bir şehirdir.
yine örneklerle devam etmek gerekirse; haritadan erzurum'a baktığınızda il merkezi dahil kuzeyde ve içte bulunan ilçelerin neredeyse tamamı türktür. buna karşın; yine kuzeyde -rize ve artvin'e yakın ilçelerde ve köylerde- erzurumlu lazlara da rastlarsınız. keza ayrı bir örnek; şehrin doğudaki ve güneydeki ilçelerinde de hatrısayılır bir erzurumlu kürt nüfus da vardır. hatta öyleki güneyde yaşayanların bir kısmı kendini erzurumlu olarak dahi görmez çünkü erzurum denince akla doğudaki türk şehri ifadesi geliyor. bir şeyi de ayrıca belirteyim; bu kürt nüfus sonradan göçmemiştir. yani başta da belirttiğim gibi buranın yerlileridirler. hatta evliya çelebi dahi seyahatname'de erzurum'un en güneyindeki ilçesi olan hınıs ile ilgili ''hınıs halkının tamamı mahmudi kürtleridir'' demiştir.
işin etnik yapı haricinde dini kısmına bakacak olursak; türk nüfus sünni'dir. buna karşın kürt nüfusun olduğu yerlerde alevilik'te yaygındır.
işin dil kısmına da değinelim; lazları zaten direkt anlarsınız, tipik laz şivesi. kürtler de erzurum şivesinden çok güneydoğulu gibi konuşurlar. zaten çoğunlukla güneydoğulu zannedersiniz. erzurum şivesi diye tabir edilen o meşhur şive de aslında bizim tabirimizle ova dili'dir. bir örnek bırakabilirim bu konuyla ilgili link bu videodaki beyefendinin şivesi daha anlaşılabilirdir. bizim büyüklerimizin konuşması daha ağır bir şive içeriyordu. * dil olarak azerice'ye ciddi anlamda yakındır. ilham aliyev konuştuğunda anlamadığınız kelimeler olursa bir erzurumluya sorabilirsiniz. ciddiyim bu konuda. hatta öyleki; bir gün ilham aliyev'i haberlerde gören bir teyzenin ''bu adam erzurum'un neresinden acaba'' dediği söylenir. *
neyse; gelelim bu girdiyi niye yazdığıma. lise'de okulda görevli bir abiyle sohbet ederken ben ona nerelisin diye sormuştum. o da bana erzurumluyum demişti. laz ziya şok! arkadaş böyle erzurumlu mu olur, adam esmer, konuşması net güneydoğulu falan derken sonradan öğrendim erzurum'un yalnızca türklerden ibaret olmadığını. işte gecenin bu saatinde emin abiyle olan bu diyaloğumuz geldi aklıma, bende karalayayım bir şeyler dedim :)
Havasının özellikleri: "Üç ay havası gayet tatlıdır ki insan yeniden hayat bulur. Suyu cana can katar. Ata ve kadınlara suyu gayet yararlıdır. Cennet Pınarı isimli bir sudan Temmuz'da içen "Diri olan her şeyi de sudan yarattık" [Enbiya, 30] âyetini anlar."
yiyecek ve içeceklerinden beğenilenler: "Bir çeşit tavuk yüreği ve çiriş derler bir tür sebzedir, onun böreği, pazarında has ve beyaz yağlı çöreği, birer kulaç has ekmeği, ketesi, paçası, tandır kebabı, ışkını ve herisesi; reybaş şerbeti, abşulası ve halk için bozası ilik gibi süzülmüş bozadır."
erzurumlu erkeklerin özellikleri: "10 yaşından 25 yaşına varıncaya kadar çocukları gayet sevimli olurlar. Ondan sonra güçlü kuvvetli olup tez sakallanıp kıllı adamları olur. Ama hepsi uysal, yumuşak huylu, zeki, anlayışlı, cesur adamlardır."
jahrein’nin “türk oyun tarihinin en iyi yapımlarından birisiydi. cami ve muhtelif evlere yaklaşıldığında çalan saz ezgisi, ülkemizi bu sene the game awards’da en iyi soundtrack alanında birinciliğe yerleştirecektir. Oyunun başlangıcı harikaydı. Neden orada olduğumuzu bilmediğimiz Erzurum'un bir köyündeydik. Köye o kadar çok meteor yağmış ki gökyüzünde kuzey ışıkları oluşmuş. imamın mezarını kazdığımız sahnede gözyaşlarımı tutamadım. Yaşlı bir anadolu insanı olan Ziya ile karşılaştığımızda ne yapacağımı bilemedim. Çocukken anneannemin köy evinde ne hissettiysem aynısını hissettim. Nitekim sobayı yakmamıza rağmen oda ısınmıyordu. Karakterimin donmaya başladığını sol alttaki donma göstergesinden anlamak işten bile değildi. Ziya beni ayılar hakkında uyarmıştı. O an gelip çattığında karşımdaki Erzurum'un bir bozayısına karşı elimde bir pompalı tüfek vardı. Ancak o normal bir ayı değil, Türk ayısıydı. 4-5 domdom kurşunu sıkmama rağmen bana mısın demedi. Pençeleriyle her yerimi parçaladı. Sahne o kadar gerçekçiydi ki aylarca bununla ilgili kabuslar göreceğime eminim” değerlendirmesinde bulunup eğlenceli değildi diyerek 2 saat içerisinde iade ettiği 2021 yılında yayımlanmış bir Türk oyunu.
Oyunun geliştiricisi söz konusu yorumu da içeren inceleme videosuna denk gelmiş olacak ki “Toksiklerin efendisi, canlı yayında oyunu iade edip toksinlerinin gözünde daha da büyüyen halkın kahramanı, İngilizce konuşan, Türklerin aksanıyla dalga geçen yüce gönüllü insan, bağımsız Türk yapımcılarıyla uğraşmayı kendisine görev edinmiş bir nefer. Senin parana kimsenin ihtiyacı yok. Takipçilerinden alan varsa onlar da iade etsinler. Paralarını istemiyorum. Ancak unutma, düşmez kalkmaz bir Allah var. Allah, İslam inancına göre bizleri yaratan yüce yaratıcı. Fatiha süresini bilmediğini [yayında] söylediğin için [ayrıca] açıklama gereği duydum. Bir haftada bu oyunun aynısını yapacağını iddia eden, ancak hiçbir geliştirme videosu bile ortada olmayan o Batuhan’a da benden selamlarımı ilet. Beş günü kaldı” şeklinde bir geri dönüş yapmış.