1. 'ın da aynı ismi taşıyan bir şarkısı vardır.
    www.youtube.com/...
    ***
    Out of the mist rising
    Ten thousand navajo braves
    Shining like golden eagles in flight
    Climbing high on the plains


    Born of the Earth set free
    To run away with the sun
    So free to sing in tune with the world
    Gladly dance for the rain


    So many moons have flown
    Now all your ghosts dance the long shadows
    War cries that died on your lips
    Echo above the plains
    ***
    #56245 barayyulun | 8 yıl önce
    0şarkı 
  2. 'un 23 buçuk dakikalık şarkısıdır. diğer bütün şarkıları dışında bu şarkının bambaşka bir yeri vardır bende. normalde hislerimi aktarmakta başarılı olduğumu düşünürüm ama bu şarkının hissettirdiği şeyleri kelimelere dökemiyorum. özellikle en başında sözlere girene kadar olan kısım ve uzun bir süre sonra tekrar sözlere girilen kısım beni en çok etkileyen kısımlar sanırım.

    "cloudless every day you fall upon my waking eyes." cümlesi her seferinde o son vuruşu yapabilme etkisini hiç kaybetmedi. hep bir şeylerin etkilediğinden bahsediyorum ama nasıl etkilediğini söyleyemiyorum. çoğu insan için dinlemesi oldukça zor bir şarkı olabilir ve çoğu insan şarkıdan nefret bile edebilir. bu pink floyd'un çoğunlukla aldığı bir risk fakat ben beğenen taraftayım, hem de çok beğenen tarafta.

    pink floyd'a pek aşina olmayan insanlara ise önermem. daha garanti şarkılarla başlamakta fayda var. echoes ile başlamak hem echoes'dan hem pink floyd'dan soğutabilir.
    #178945 blackmamba | 5 yıl önce
    0şarkı 
  3. okyanusun derinliklerinde yazıldığına emin olduğum, sindirimi kolay olmayan bir pink floyd şarkısı.
    ve bu şarkıyı kelimelere dökmek adil değil.

    “bütün müziklerin dile gelmez derinliği - müzik bu derinlik aracılığı ile bizim tanıdığımız ama bize uzak bir cennet olarak üstümüzde, bizden ötede süzülür - onların en derin doğamızdaki bütün duyguları yankılamasına dayanır. gelgelelim müziğin gerçekliği yoktur; o, gerçekliğin bütün acılarından arınmıştır.” (arthur schopenhauer)

    sanırım bu şarkının büyüklüğü müziğin gücünden geliyor. sanatın, duygu ve düşünceye ilham vermesi, hayal gücümüzü harekete geçirerek bizi bir yolculuğa çıkarması gerekiyor. schopenhauer'a göre, estetik bir deneyim olarak sanat, geleceğe ulaşmanın bir yoludur. fakat bu sanatlar arasında, örneğin bir yandan kelimeler, resimler veya heykeller, diğer yandan müzik yoluyla "sadece" tanımlayan, temsil eden ve taklit eden sanatlar arasında bir fark vardır. özellikle müzik, örneğin bir resmin yaptığı gibi taklit etmediği veya kopyalamadığı için çok özel bir yere sahiptir. çünkü müzik, görünmeyen ama bize seslenen bu diri tin, iradenin özüne çok daha doğrudan erişir.

    “strangers passing in the street
    by chance two separate glances meet
    and ı am you and what ı see is me”

    şimdiye kadarki en büyük şarkı sözlerinden biri...
    #207585 rainbow cactus | 4 yıl önce
    0şarkı 
  4. Pink floyd'un evrenin senfonisini yazmaya giriştiği eseri. Pompei konseri kayıtları hala efsanedir. Elektrikleşmeye başlayan dünyada, saf olan ve akustik olanı arama çabası ile hatırlanacaktır bence.
    #209010 cogitologos | 4 yıl önce
    0şarkı 
  5. 'un en derin, en ağır, en trip şarkısıdır. albümünden gümbür gümbür dark side'ın gelişini haber verir.

    12/8'lik girişini aşırmış, girişi olarak bilinir olmuş. düşünsene lan en bilinen işinin en ikonik melodisi çalıntı. boşuna demiyor "siktiğimin parmakları piyano çalarken kırıldı işte" diye. ağırına gitmiş. "oh!" çekiyor adam.

    neyse şarkıya dönelim.

    evrenin oluşumundan evrime kadar pek çok yere çeken var ama adamların tüm eserlerini gözeterek, daha içsel bir öyküyü anlattığına katılıyorum.

    şarkı yalnızlık, özellikle toplum içindeki yalnızlıktır. kahraman kafasını kaldırır, gökyüzüne bakar ve zaman bir an için durur. kafasının üzerindeki albatrosun havada asılı kalması ile kendini dışarıdan gördüğü bir yolculuğa çıkar. şarkı denizaltı sonar sesiyle açılır. denizin altında diğerini arayan "ben buradayım, sen neredesin" diyen bir denizaltı gibidir kahraman. ikinci kıtada, zamanın bir anlık duruşunun ardından (bu anlık kopmalar 'a da ilham olacak.) bir yabancıyla birkaç saniyeliğine gözgöze gelir . onun hakkında herşeyi bilmeyi, ona herşeyi anlatmayı ister. Ama bunu yapmaz ve yürür.

    son kıtada her seferinde boğazım düğümletiyor. Burada kimse yalnız doğamıştır sorusuna dönüyor. Sanki bir ebeveynin ölümü var. Ben anne derim ama Walters'ın babasına yazdığını düşünen de çıkmış. "ve kimse gözlerimizi kapamayacak, bize nini söylemeyecek" diye devam ediyor şarkı.

    Daha iyimser bir yoruma göre, iki yabancının sonarları bir şekilde birbirini bulmuş, gözleri ayrılmamıştır ve beraberlerdir. artık gözlerini kapayacak, ninniler söyleyecek birilerine ihtiyaçları yoktur.

    umarım öyledir.




    #260434 son kurtadam | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0şarkı