biz ne tren yolculukları yaptık uzak istasyonlara senle ne de simit attık martılara kız kulesinden gece yarıları bölüp bölüp uykularımızı terli ve tuzlu bedenlerimizle sevişmedik sabahın erine dek arkamdan döktüğün bir tas suyu toplayamazsan da geriye yol bitti yolculuklar bitmedi hoşçakal demeliyim bu aşka..
türkiye'de yan yana çok zor duyabileceğiniz iki kelime. biz ülkece özür dileme özürlüyüz. çünkü bizde herkes herşeyi çok biliyor ve herkes her zaman haklı. hal böyle olunca kimse kimseden özür dilemiyor.
taa çocukluktan başlıyor, kimse çocuğuna özür dilemeyi öğretmiyor, eğer çocuğu özür dilerse karşı taraf karşısında ezilir diye düşünüyor, kimse çocuğunun ezilmesini istemediği için de öğretmiyor. Haksızsan bile pişkin pişkin gez ortalıkta diyor yani. Çocukluktan böyle gelince büyüyünce de kimse özür dilemiyor.
ne zaman ki özür dilemenin aslında bir eziklik, bir mağlubiyet olmadığını anlarız, ne zaman ki aslında özür dilemenin/dileyebilmenin aslında çok büyük bir erdem olduğunu anlarız belki o zaman bu iki kelimeyi peş peşe duyabiliriz.
Bir insanı incittiğimi düşündüğüm an tereddütsüz söylediğim cümle. İçinde pişmanlık, üzüntü ve mahcubiyet vardır benim için. Bir insanı üzmüş olma hissi ne kadar ağırsa, içten bir özür de her iki taraf için o denli güzeldir.
Fakat özür dilemenin dayanılmaz hafifliğine kapılıp da, önümüze geleni kırıp döktükten sonra "özür dilerim" kolaycılığına sığınmak değil bahsettiğim. Önce özen göstermek davranışlarda, buna rağmen hata yapıldıysa "özür dilemek". Her özür erdem olmadığı gibi, her hata da affedilemez değildir.