toplumcu-gerçekçi şiirin önde gelen temsilcilerinden biri olan Türk şair.
ulan öldürdüler bizi bu pezevenkler
bir tek günümüz geçmiyor ahsız ofsuz
bir tek günümüz geçmiyor borçsuz harçsız
bir tek günümüz be yahu, bir tek günümüz oh diyesi
ulan öldürdüler bizi bu pezevenkler
yahu kimin bu topraklar
yahu kimin bu denizler
bu ormanlar bu tirenler bu gemiler uçaklar
bu madenler kimin yahu?
kıydılar alımıza morumuza bu pezevenkler
kıydılar yazımıza baharımıza
işimiz gücümüz mayın taramak
işimiz gücümüz ölü taşımak
işimiz gücümüz umuda yatmak
ulan öldürdüler bizi bu pezevenkler
hasan hüseyin korkmazgil
aşkın, mücadelenin ve türkçenin en az nazım hikmet kadar önemli bir şairidir. ömrü sürgünler, maphuslar ve suikastlerle geçmiş bir öğretmendir. bugün bir kez daha hayatını okurken basit bir cümle tüm vücudumu karıncalatmaya yetti. ''ankara'da öldü'' ankara'dan bu kadar uzakta ve hasretle bir kez daha acıyla andım öğretmenimi. epeydir dileklerimi o kadar minimalleştirdim ki, en önemlilerinden biri ankara'da ölmek. ustamızın ruhuna ve diline saygıyla;
başımı döndürüp bakamıyorum nasıl kaldı gerilerde onca yıl
karanlık bir gömütlüğü düşte geçmiş gibiyim tatmadığım bir içkiyi bir akşam afrikasal bir törende içmiş gibiyim birdenbire kan yağmurlu bir bulut birdenbire kan kokulu bir duman şaşkınlıktan gemileri yakmış gibiyim
ışıklarla oynamayın / dedim ben size yararı yok karanlıkta sürek avının dedim ben size yanlış kalemlere kayar elleri yazıcıların tutanaklar yanlış yazar dedim ben size
karanlığı az kullanın / kirliler kokar birgün birgün yanar bu ışıklar sırıtır suratlarınız kirlilere sığınmayın / dedim ben size yararı yok oynaşmanın törensel aklıklarda kaçın kaçabilirseniz uzak sulara ışıklarla oynamayın / dedim ben size
ayırmışlar seni benden aramızda cam bölme biliyorum ordasın sen şu camın arkasındasın şu incecik şu zavallı renkli camın ardındasın yapayalnızsın
uzanmışsın soylu çıplaklığınla ama çıplak değilsin pembesin yeşilsin morsun kızılsın saçlarınla oynuyorsun durmadan sabah kesip kısa kısa akşam uzatıyorsun gözlerinle oynuyorsun durmadan gözyaşın değişmiyor gülüyorsun pencereden sokağa kuytuda ağlıyorsun bekliyorsun ağlayarak o mavi kuşu
biliyorum biliyorsun dilini duvarların kapıların karanlığa kapanışını gece köpek seslerini yolcu uçaklarını filmin öbür yarını sonun ardını çiçekli balkonların gizli yanlızlığını aşkın kedi çığlığını ıslaklığını içkinin yasalara amansız düşmanlığını duyuyorsun biliyorum yaşıyorsun çırılçıplak ama işte ardındasın şu camın kozanın içindesin saçlarınla oynuyorsun durmadan gözlerini boyadıkça artıyor dalgınlığın bekliyorsun biliyorum bekliyorsun ağlayarak a mavi kuşu
bense öbür yüzünde zavallı camın vangölü’nün karanlık sularını çılgınca çılgınca kulaçlıyorum kavuşmak için sana: -tamarraaaa ah tamarraaa güzel tamarraaa!
bitmiyor su bitmiyor su kıyı kaçıyor çığlıklarım karışıyor karanlık dalgalara
varıyorlar bizden sonra seninle bana anlıyorlar bizden sonra seninle beni sen bir avuç barut külü bir yanda ben bir avuç ateş külü bir yanda durur küller arasında yalnız ve uzak o incecik o zavallı cam bölme.....