17. yüzyılda fransa'da yaşamış oyun yazarı, şair ve silahşör, ayrıca hiciv ve drama yazarıdır. tam adı "hercule-savinien de cyrano de bergerac" olan yazar, önce orduya girmiş ama aldığı bir yara yüzünden ordudan ayrılmak zorunda kalınca bundan sonra, tiyatro eserleri, romanlar ve mektuplar yazmaya başlamıştır. daha çok da politik eleştirileri ve fantastik-bilim kurgu türündeki eserleri ile kendisinden sonra gelen bir çok yazara ilham kaynağı olmuştur.
17. yüzyılda fransa'da yaşamış oyun yazarı cyrano de bergerac'ın varlığından esinlenen, kendisi de bir şair ve oyun yazarı olan edmond rostand, 1879 yılında, cyrano de bergerac'ın yaşamını temel alarak, onun adını taşıyan bir sahne eseri yazmıştır. bu eser türkçe'ye ilk kez 1942 yılında sabri esat siyavuşgil tarafından çevrilmiştir.
bir dalın tepesinden suya bakan bülbül
kendini ırmağa düşmüş sanıyor. meşe'nin
doruğunda, yine de boğulmaktan korkuyor.'
edmond rostand'ın yazdığı bu önemli piyesin ilk dört sahnesi 1640 yılında, beşinci sahnesi ise 1655 yılında geçmektedir. bu eser, 1936 yılında operaya uyarlanır. yazıldığı günden beri birçok dile çevrilmiş, farklı ülkelerde defalarca tiyatro oyunu olarak sahnelenmiş ve defalarca televizyon ve sinema filmi olarak uyarlanmış cyrano de bergerac'ın sinemadaki iki önemli versiyonundan söz edebiliriz.
bahsedilebilecek bu filmlerden ilki 1950 yılında çekilmiş abd yapımı siyah beyaz bir filmdir. filmin yönetmeni michael gordon'dır. filmde başrollerde, josé ferrer, mala powers ve william prince yer alır. josé ferrer filmdeki "cyrano de bergerac" rolü ile 1950 yılında "oscar ödülü"nü, 1951 yılında ise "en iyi erkek oyuncu akademi ödülü"nü ve ardından da "golden globe ödülü"nü almıştır.
1990 yılında aynı adla çekilen filmin diğer uyarlamasının yönetmeni jean-paul rappeneau olmuştur. film fransız yapımıdır ve renklidir. filmin başrol oyuncuları, gérard depardieu, anne brochet ve vincent pérez'dir. gérard depardieu filmdeki performansıyla akademi ödülleri'nde ve cannes film festivali'nde "en iyi erkek oyuncu ödülü"nü almıştır. film akademi ödülleri'nde ayrıca, "en iyi kostüm tasarımı", "en iyi sanat yönetmenliği", "en iyi makyaj" ve "en iyi yabancı dilde film" dallarında da ödül almıştır.
cyrano de bergerac, hem edebiyatta, hem tiyatroda, hem de sinemada önemli bir dünya klasiğidir.
tanışıklığımız tiyatro ak'la kara'dan gelir, gerard depardieu'lü filmini zilyon kere izlemişimdir. vaktiyle ragueneau ve cyrano üzerine düşünmüştüm ve kendimce şöyle çıkarsamalar yaptım.
*ragueneau tutkun bir adam, şiire tutkun. bu konuda mahir olduğunu söylemek güç, çok başarısız. başarısız olduğunun ise hiç mi hiç farkında değildir. cyrano tutkun bir adam, şiire tutkun. bu konuda epey mahir, haddinden fazla başarılıdır. bu becerisini herkes gibi kendi de bilir.
* ragueneau şiirini herkesle paylaşmak ister, cyrano'nun ise böyle bir derdi yoktur. onun derdi dolaylı yoldan da olsa roxane'ın bunu bilmesidir. roxane da dolaylı yoldan cyrano'nun şiirlerini,mektuplarını okur... roxane, okurken zevkten bayıldığı o dizelerin cyrano'ya ait olduğunu anlayacaktır. fakat... ağlamıyorum, gözüme cyrano'nun burnu kaçtı.
*cyrano yalnız bir adam, yalnızlığından bıkmış bir adam. kol kola yürüyen bir çift görünce hülyalara dalan, gözü gölgesine ilişince yeise bürünen bir adam. çirkinliğini bilir, kabullenir. burnunun onda bıraktığı çirkinlik en büyük kompleksidir. ragueneau ise evlidir, zengindir, pastacılıkta başarılıdır. yalnız olmadığını düşünür. karısı vardır, sanatsever dostları vardır.. sahiden de öyle midir? evli olmasına evlidir ama karısı onu anlamaz; şiir ve sanat zevkini paylaşmaz. şiirlerini küçümser, şiir kitaplarından külah yapar içine unlu mamüller doldurur... ya o sanatsever(!) dostlara ne demeli? ragueneau'nün pastalarını homini gırtlak götürürler, ücretsiz pasta yiyebilmek için şakşakçılık yaparlar. ragueneau dibine kadar yalnız bir adamdır, bunun farkında değildir.
*ragueneau hiçbir şeyin farkında değildir. yalnızlığının, sanat becerisine sahip olmayışının, sözde dostlarının sahteliklerinin, sanatı zaafının insanlar tarafından fark edildiğinin, bu zaafın dibine kadar sömürüldüğünün... cyrano ise her şeyin farkındadır. çirkin burnunun, insanların niyetlerinin, sevdasının, sevdasının yakıcı etkisinin, gücünün... her şeyin farkındadır. bu farkındalık durumu cyrano'yu bükülmez bir silahşör, muazzam bir şair yapar, ragueneau'yü ise saf bir pastacı.
*ragueneau de cyrano da esasında sevdikleri için her türlü fedakarlığı göze alabilirler. cyrano sevdiği kadın için aşkından, kendinden vazgeçmiştir. ragueneau ise dostları için ölümü bile göze almıştır. cephedeki dostlarına yiyecek götürebilmek için düşman hattından geçebilecek kadar da esaslı bir abimizdir.
*cyrano'nun le bretsi vardır. ragueneau'nünse kimsesi yoktur.
*cyrano gururludur. gururu o yakıcı aşkından bile daha güçlüdür. ragueneau çok da gururlu bir adam değildir. tutkusuna zerre saygısı olmayan bir kadınla evlidir, evli kalacaktır.
*cyrano sevdiğimiz bir abimizdi, mahallenin en sert abisiydi. tek sefer de 100 kılıçlı adamı paket edecek kadar iyi dövüşürdü. gaskonya beyiydi, başında castel-jaloux vardı. sevdiği kadının mutluluğu için neler yapmadı ki. her şeyini verdi, gururu hariç... ruhuna fatiha okumadan önce bu deli adamı bir de kendi ağzından tanıyalım:
"fakat ne halt etmeye girdi, ne halt etmeye girdi alemin gemisine?... felsefeyi severdi, fizikten de anlardı, şairdi, musikide hayli behresi vardı. laf altında kalmazdı, yaman bir silahşördü; başkası hesabına aşık olurdu. rahmetlinin cyrano de bergerac'tı adı; her şey olayım derken hiçbir şey olamadı!"