sanatta alegori: kavramları, fikirleri simgesel kişiliklere büründürme olarak tanımlanabilir. belirli bir fikri temsil eden figürler alegorik olarak isimlendirilirler. hemen herkes tarafından bilinen bir alegorik figür bir elinde terazi tutan, gözleri bağlanmış bir kadındır. adalet kavramını temsil eder. batı sanatında benzer şekilde kişileştirmeler çok yaygındır.
(bkz: alegori )
alegori; bir düşünceyi, davranışı ya da eylemi, daha kolay kavratabilmek için onu, yerini tutabilecek simgelerle, simgesel sözlerle, benzetmelerle göz önünde canlandırmadır, hem düz yazı hem şiir içerisinde, karakterlerin, olayın hatta mekanın yazarlar tarafından edebi bir nitelikte çağrışım yapması için ikinci bir fikir (kurgu) olarak tasarladığı anlatım biçimidir.
İki kısma ayırabiliriz:
1- tarihi ve siyasi alegori;
tarihi olayları kullanarak mevcut durumu ya da olayı ya da yazarın eleştirmek istediği konuyu temsil eden alegori türüdür. Örneğin, John Dryden, "Absalom and Achitophel (1681)" adlı eserinde, David ingiliz kralı ikinci Charles'ı temsil eder ve Absalom ise Monmuth dükü ve Charles'ın oğlunu temsil etmektedir. Eserde incilde anlatılan Absalom'un babasına karşı isyanı ele alınır, bu da Charles ve Monmuth dükünün alegorisidir.
2- Fikir alegorisi;
edebi karakterler düşünceleri temsil eder. olay akışı ise bir tezi ya da doktrini temsil eder. örneği için John Bunyan'ın "the pligrim's progress" eseri incelenebilir. ayrıca meşhur bir örneği John Milton'ın "paradise lost" eserindeki şeytanın ensest ilişkisi sonucu doğmuş olan kızı günah ile karşılaşmasıdır.
ikinci türde sürdürülen fikri alegoriler içerisinde ana terim olarak soyut kavramlar için kişileştirme kullanılır (mesela günah ya da açgözlülük bir akrakter olarak karşımıza çıkar).
genel olarak bu tekniği kullanan kişiler şu şekildedir:
William Langland - Piers Plowman (1367 - 86)
Edmund Spenser - The Faerie Queene (1590-96),
Jonathan Swift - Gulliver's Travels (1726)
William Collins - Ode on the Poetical Character (1747)
John Keats - To Autumn (1820)
not:
her yerde George orwell'in Animal farm kitabı alegoriye örnek olarak verilir onlara inanmayın çünkü o kitap bir "fable (bkz: fabl )'dır arkadaşlar lütfen.
en kaba haliyle, sembole bir anlam yükledikten sonra bu sembol etrafında bir öykü oluşturmaktır.
misal ben kendimi bir kurşun olarak lanse ettim diyelim (bu metafordur) eğer kalkarda "ben neden kurşunum" ya da "diğer insanlar ne, diğer aletler hangi gruba dahil" tarzında bir öykü oluşturursam bu alegori olur.
eski ahit'te çok fazla kullanılan yazım tekniği. daha yaratılış kitabındayken bile tonla alegoriyle karşılaşır insan.
mesih isa da "anlayan anlar" deyip sözlerinde çok fazla kullanmaktadır.
bir rahipten ders almaya başlayana kadar ben eski ahit'teki bu alegori durumunun böyle olduğunu bilmiyordum. sonradan pederimle kutsal kitap derslerine başlayınca içimden "hoaydaa" diyordum sürekli. benim gibi uzun yıllar protestan kiliselerinde takılmış başka bir protestan kökenli katolik arkadaşım da her dersten sonra "böyle olduğunu kimse söylememişti bana" diyordu benim gibi.
bu sebepten ötürü bence yahudilik ve hristiyanlık'ta gelenek çok önemli.
her konuda değil, anlaşılması zor konularda bir değeri vardır. (bkz: mağara alegorisi)
şimdi bu iş yeni yetme yazarlar, ve sosyal medyanın şımarttığı ahmaklarla almış yürümüştür. alegori diye ortaya atılan benzetmelerin ne bir edebi değeri vardır ne de izah ettiği şeyden daha açıktır.
bu güruh için alegori kendi için vardır, anlattığı şeyden bağlantısını koparmış,bağımsızlığını ilan etmiş dolayısıyla işlevsizleşmiştir. şimdi bütün mesele alegori yapmak için alegori yapmaktır.