sevgilim, güzel yazım, ince randevu
verirsen bana: adam evdir, kadın avlu
yaz! ben sana açılayım, sense sokağa
yaz, beni de bir ince vakte ayarla,
bir adam adası varsa oraya bırak,
ister ıssız bırak, uğurla, dilersen uğra,
su gibi yaz: kadın deniz, adam ada,
hem bütün adalar kadınla ıssız hem
adam kadının ortasında tenha, bir kuğu
bile bir kez olsun kendi etrafında
kirlenmeden dönemiyorsa bu dünyada
neyi yazacaksın sevgilim, yaz! ucu
kırılmaya doğru açılmaktaysa kalemin,
yükselmekteyse şiirin adasındaki sular da!
işte ıssız adalar bir bir kadınlarda boğuldu,
en iyisi denizin yuttuğu bir adam oldu...
dünya avlumuz olsaydı da evler gibi
yüzyüze bakabilseydik orada, yaz ve açıl
sevgilim, güneş bir avlu daha kazansın senden,
denize de benden bir adam daha...
gülten akın'a ait bir şiirdir, "şimdi biz/yani biz analar/artık o avluya nasıl sığarız"
avlu bir çığlıkla tamamladı sanki eksikli kalırdı o çığlık olmasa uzun buzdan sarkıtlar biçiminde dondu çığlık
dondu çığlık lacivert resimler çizerek üstümüze ? ana o çığlığı nereden buldun? düşündü nöbetçi, sirenlerden mi martılardan belki ama nerde deniz? deniz olmalı ki üstümüzde mavisi kesilmiş soğuk gökyüzü altımızda altımızda yanımızda ve her yerimizde avlu.
avlu, o yedi günün birinde toplaşıp toplaşıp dağıldığımız yaşayan parçamız oldu.
avlu kulübeler ve dikenli teller pembe ve çatık nöbetçi kalan altı günde birikir mi kurşuni damdaki deprem öncesi sessizliği o çığlık olmasa yarım kalacaktı sanki üstümüze doğrultmaya tüfekler mekanizma sesleri geldi bütünledi çelenkti o, kara gövdesiyle devindi avluda dokusunda ilenç çiçekleri önünde durdukça her bir ananın büyüdü öyle ki onu kim görse dağ derdi