1. özel bir kurumda ingilizce öğretmeni olarak bunu yazmaktayım. yazdığım sorunlar sadece "ingilizce"ye değil de "genel"e uygulanabilir diye düşünüyorum ama farklı bir dil bilmediğim için öğretme deneyimim de olmadı.



    öncelikle, liberal bir sistemin içerisinde olduğumuz için bazı argümanlarla (bkz: ) başlamak isterim. idari bilimler ya da işletme okumadım ama hepimiz için şöyle genel bir ayrım vardır herhalde?

    (bkz: )
    (bkz: )

    ben buna bir yenisini ekleyerek devam edeceğim: . bu sektör, belli açılardan hizmet sektörünün içerisinde olduğu gibi, birtakım konularda da ayırım gösterir. hizmet sektörüne nazaran bu sektör, ye yönelik hizmet sunmaz, yani asıl amaç sizi güldürmek ya da kendinizi özel hissettirmek değildir. burada aldığınız hizmet daha çok sizin (i) bilişsel yükünüzü azaltmak ya da (ii) size bilişsel bir yetkinlik sağlamaktır.

    (aranızda işletme ya da iktisat okuyan arkadaşlar bu tanımıma karşı çıkabilirler. amacım kuramsal bir bakış açısı getirmekten ziyade, sonraki anlatımıma yardımcı olabilmek için geçici bir ayrım sağlamaktır.)

    zihne yönelik (i)'de yer alan sektörler özellikle bilgisayar bilimleri ve birçok alt alanı, ve ayrıca dijital sanat olarak sıralanabilir. bunlar sizin bilişsel yükünüzü hafifletmeye yöneliktir:

    , çünkü verilerin toplanması, yorumlanması ve görselleştirilmesi insanlar için zahmetli bir iştir, dolayısıyla bu alan bir insan ya da grubun (şirketin) bilişsel yükünü azaltır.
    , çünkü verilerle bir çıkarıma ulaşılması insan için ağırdır ve insan hatalara sebep olabilir. bu alan da bilişsel yükü azaltır.
    , çünkü sizin (ya da bir şirketin) kendinizi ifade etmeniz uğraştırıcıdır, onun yerine bir logo size bir anlam katabilir.

    örnekler çoğaltılabilir.

    geldik (ii)'ye. buradaki birçok alanı genelde kurs olarak tanımlayabilirsiniz:

    , çünkü bu kurs size yeni bir dil, dolayısıyla bilişsel bir yetkinlik kazandırır.


    ya da genel olarak öğretmenlik ve kurslar. aklınızda canlandırın işte.

    bu sektörde sizin başvurduğunuz kişi (ya da kurumdaki kişiler), talep ettiğiniz bilişsel yetkinliğe sahip insanlardır. özellikle hizmet sektörü altında aldığım bu ayrıma ilerde değineceğim, cebinizde bir yerde dursun.

    ---------
    yabancı dil öğrenmek nedir?
    ---------

    bir dilbilimci olarak, ını aşmış herhangi bir bireyin, dil yetkinliğine yenisini katmasını istemesidir. parametre değişikliği (bkz: ), kültürel çerçeve (bkz: ) gibi kuramsal şeylere değinmek istemiyorum, ancak şunu bilmenizde fayda var. bir çocuğun 8 dile kadar öğrenmesinde bir sorun yok, ancak genetik ve sinirsel temelleri olan (bkz: ) kapandıktan sonra, bir dili edinemiyorsunuz (ortalama 6 yaş), ancak ve ancak öğrenebilirsiniz ve çaba gerektirir.

    sizi işin kuramıyla uğraştırmak istemediğimi söylemiştim. dolayısıyla bir an önce deneyimlerime geçmek istiyorum. yabancı dil öğrenmek, diyet yapmakla benzer bir şeydir.

    diyet yapmak için bir sürü saçma sapan metodlar, bir de havalı isimleri vardır. ama bir işe yaramaz, çünkü asıl meseleyi bunları ararken kaçırıyorsunuz: düzenli beslenip sporunuzu yaptığınız zaman kiloya dair problemleriniz azalır. yani, "falanca metodu çok zayıflatıyormuş yhaa" yerine az buçuk sabır ve çaba gösterirseniz amacınıza ulaşırsınız. basit.

    dil için de durum böyle. özellikle internette ve etrafta duyduğum saçma sapan metodlar ve lı abidik gubidik isimleri, paylaşılan ler, işe yaramaz. sabır, çaba. olay çok basit.



    ----------
    iyi de, ne kadar süre alır?
    ----------

    bu, özellikle şu anda yabancı dil öğrenmekte olanlar için bir soru işareti olabilir. ne kadar süreceğini merak ediyorsunuz.

    size şunu söyleyeyim. ingilizce öğretmeniyim ve hala öğrenme aşaması bitmedi.

    evet, birkaç şey oturdu, birçok soruya yanıt buldum ama onlar da daha da çok sorular doğurdu. ancak yeni şeyleri öğrenmek günlük yaşamın bir parçası haline gelince artık yeni bir sözcüğü ezberlediğimi ya da anladığımı bile fark edemiyorum, yani kendi kendine oluyor.

    size dürüst olmak için bu yazıyı yazıyorum. benim ingilizce'yi konuşmam 10 senemi aldı. şu an gayet rahatım. bu rakam size korkutucu geliyorsa sizde böyle olmak zorunda değil. anadolu'nun küçük bir şehrinde büyüdüğüm için benim yabancıyı bulmam (ve o zamanlardaki teknolojik imkanlar) baya bir süre aldı.

    en iyimser anlamda, bir dili konuşabilmek için size 4 sene biçebilirim, ama "çabalamanız" koşuluyla. unutmayın:



    (tabi bu süre iki sene gibi sürebilse de her dil, kültürel bir çerçeveye ve bazı bilişsel şemalara sahiptir. ben, bunları da edinmenizin 4 sene alacağını düşünüyorum. yoksa 2 seneye bir şeyler konuşulabilir.)

    buradan size şunu da belirteyim. çalıştığım yerin bugün örnek bir satış oturumunu gözlemledim. insanlara 15 ayda "tamamen" ingilizce konuşabileceklerini vaadediyorlar. size bir uyarı: bu gerçek değil. bir çocuğun konuşması 2-3 senesini alıyor, ki beyin en zıpır dönemlerinde çocukken, haberiniz olsun dedim.

    "tamamen" değil, "kısmen" konuşursunuz. yukarıda bahsettiğim zihne yönelik sektörlerde, özellikle, bu gerçekçi değil.

    eğer "tamamen" öğrenme gibi bir niyetiniz varsa, ve zamanınız darsa, kötü bir haberim var: s*çtınız. planlarınızı öteleyin ve kendinize zaman ayırın.

    ama yine de planınızı ötelemeyi istemiyorsanız, bunun da bir yöntemi var. yabancı dili öğrenme alanınızı daraltın. ne gibi? yurtdışıyla iş mi yapacaksınız: english for business. bir anabilim dalı ya da bir alan mı okuyorsunuz: alanınıza dair terminolojiye hakim olmaya çalışın. gezecek misiniz yurtdışında: english for tourism. sınavınız mı var: english for / .

    (ancak belirtmeliyim ki alanı daraltma, pratik bir yöntem olsa da, daha sonra dili tamamen öğrenmenize ket vurabilir. olası uygulamalar, yani yurdışıyla iş yapma ve seyahate gitme aktiviteleri, size motivasyon sağlasa da o dilden dünyaya bakış açınızı ketum ketum daraltır.)

    ---------
    "para bende, efendi benim"
    ---------

    özellikle liberalizmi bekleyen beyaz müslümanlar ve sadık uygulamacısı günümüz gençliğinin, "müşteri her zaman haklıdır" kisvesi altına sığındığı bir ifade.

    yukarıda bahsettiğim ayrımı hatırlıyor musunuz? mal sektöründe paranı verir, malını alırsın. hizmet sektöründe paranı verir, güler yüzle hizmetini alırsın. ama zihne yönelik sektör içerisinde bunu yapamazsın, çünkü özellikle bilişsel yetkinliği genişletmeye yönelik sektörde ürün ya da sonuç, ayrıca senin çaba, zeka gibi durumlarına bağlıdır.

    ben, 'ın na inanırım. insan belirli bir yaştan ve eğitimden sonra kendine etik bazı ilkeler (bkz: ) belirlemelidir. buna çözüm olarak da, eğer zihne yönelik bir sektörden talebiniz olursa, şu ilkeyi temel edinmenizi istiyorum:

    "bu sonucu elde etmek için bu etkinlikte ben efendiden çok bir katılımcıyım."

    anahtar sözcük: katılımcı. dil kursları gibi değil, kasedi takıp sana yabancı dili yüklemiyoruz. sen hiçbir şey yapmazsan, deneyimli bir öğretmen de hiçbir şey yapmaz. öğretmen bir şey yapmazdan daha çok seni de bu etkinliğin içine sürüklemek ister ve her insanın bir tölerans sınırı vardır. sen zaten kendin için çabalamazsan, bir süre sonra öğretmen de senin için çabalamaz. bunu denemek için rastgele bir kursa para verebilirsiniz.

    o sınıfta efendi değilsiniz, öğretmen de "efendi" değil. herkes, ama herkes katılımcı. ama siz yine de "efendi" olmak fikriyle deneyecekseniz, hay hay! biz de, kağıtta bir hizmet sektörüyüz. ders verirken sizi koca yapraklarla yeller, "koçumsun, büyüksün" diye pohpohlar, uğurlarız. yani sizin zihinsel yetkinliğinizi geliştirmekten daha çok, standart bir hizmet sektörü gibi bir şekilde yüzünüze gülümseme koyabiliriz.

    --------
    "hatasız kul olmaz!"
    --------

    ver müziği.

    uygulamaya dair birçok sorunlar yaşıyorsunuz. rezil olacağım diye konuşmuyorsunuz. bu arada, öğretmeninizin şu an orada o eğitimi verebilmek için geçmişte ne kadar rezil olduğunu biliyor musunuz?

    o kıza yazmaya cesaretiniz var, o işe girmeye cesaretiniz var, o borcun altına girmeye cesaretiniz var, ama karizmayı çizdirmeye cesaretiniz yok. kusura bakmayın gençler, hayatı boyunca saygınlığını yitirmeye cesaret etmemiş insanlar, o zamana kadar aslında hiç cesaret etmemiş demektir.

    derse girerken mendel gibi olun. iş adamı değilsiniz, hatta sizin bir adınız bile yok, siz sadece katılımcısınız.

    karizmanızı çizdirin.

    öyleki sesini öğretmen bile duysun.

    ---------
    takıntılar
    ---------

    1. öğretmen yabancı ama ortadoğudan gelme

    evet, hatta bir muz pakedinin içerisinde geldi. şaka bir yana, evet, anadil konuşucusundan eğitim almak "cool", ama bazı şirketler anadili olmayan ülkelerden yabancı dile dair öğretmenler getirebiliyorlar.

    bu, sizin ucuzu aramanızdan dolayı gelişen bir şey. talebe göre arz yani.

    aksine, bir gözlemci olarak, sizin yadsıdığınız o öğretmenler öğrenmek istediğiniz yabancı dilde bir hayli yetkinler. yani onları öyle kapıdan çevirmiyoruz.

    2. yurtdışı

    (bkz: )

    eğer imkanınız yoksa, türkiye'ye yabancılar geliyor, haberiniz olsun istedim.

    her şey çaba dedim ya, işte bu. bu dili öğrenmek için vakti zamanında (lise yıllarımda) tanıdıkla anadolu'nun ortasından deniz kenarında otellere çalışmaya gittim. konuştum, çabaladım. rezil oldum, oldumsa da kaybettiğim pek bir şey olmadı, aksine yabancı arkadaşlar kazandım.

    anamın parası yoktu, yurtdışına gidemedim, yurdun içinde buldum yabancıyı. siz harbiden öğrenmek istiyor musunuz, gençler?

    -------
    kısa ve öz öneriler
    -------

    - 15 ayda ingilizce diye bir şey yok.
    - uyurken ingilizce gibi bir şey de yok. (hiç değilse ben ya da diğer arkadaşlarım öğrenirken uyanıktık.). bu maddenin asıl amacı, dil-diyet benzetmesinde belirtilen, sihirli bir yöntemin olmamasıdır.
    - çaba yok, mama yok.
    - öğrenmeye başladığınız sınıf arkadaşlarınızdan belki hiçbiniz o dili öğrenemeyecek, gerçekten dişini tırnağını verip çabalayanları tenzih ederim. o insan siz olun.
    - bir yabancı dil öğrenmeden önce dünya kültürüne dair bir temel edinin. konuşacağınız, söyleyeceğiniz şeyleriniz olsun. bu, inanın bana, öğrenmenizi bir hayli kolaylaştıracaktır.
    - sınıf ve kurs sadece bir araç, bir rehberdir. amacı temeli vermek, bir yol çizmektir. satış danışmanı ya da kurumda çalışan bir öğretmen bunu size söylemez, siz anlayın.
    - derse girmeden önce, eğer eski bir değilse, cep telefonlarınızı kapatın.

    sağlıcakla kalın.
    #49689 skeptix | 8 yıl önce (  8 yıl önce)
    0eylem 
  2. kolay bulduğum bir eylem. insanın bilgiyi beyninde işleme biçimi ve yöntemine göre şekilleniyor kolaylığı veya zorluğu
    #49718 oldton | 8 yıl önce
    0eylem 
  3. çalışmayı gerektirdiğinden olsa gerek türkiye'de büyük çoğunluğun zorlandığı eylem.

    artık nasıl alıştıysa insanlar minimum emek sarfederek maksimum yarar sağlamaya, günde 30 dakikasını kelime öğrenmeye ayıramıyor.

    "ama çalışıyoruz, işimiz gücümüz var!!!"

    hayatımda örnek aldığım insanlardan biridir marty friedman.

    bakın bu adam konserlere çıkmadan, kuliste oturup japonca çalışan bir adam. iki dakika boşluk bulsa hemen japonca çalışıyordu. adam süper gitarist, istediği ülkede iş bulur ama bu adamın amacı japonya'da çalışmaktı ve sırf bunun için japonca öğrendi adam. istese japonca bilmeden de giderdi japonya'ya. marty friedman gelmiş, kim reddedebilir ki böyle bir adamı?

    sonuç olarak çalışmadan olmuyor.
    #69631 touma seguchi | 7 yıl önce
    0eylem 
  4. Beyler kendi kendime yabancı dil öğrenmek istiyorum. nereden başlamalıyım ve nasıl devam etmeliyim? bir el atsanız.
    #105923 albaykus | 7 yıl önce
    3eylem 
  5. Çevirmenlik yapan birisi olarak, etrafimdaki herkese yaptigim tavsiyeyi burada da yapayim...

    Arkadas, "kulak eğitimi"ni sana kimse veremez! Bunu insan zamanla kazanir. Bu yuzdendir ki yurt disinda yasamak mevzusu tavsiye edilir vs.
    Zamaninda normal sartlarda kendimce "yetecek kadar", ortalamaya gore "iyi" sayilan bir ingilizceyle... bir bara ilk girdigim gun "bunlar ne diyo aq" tribine girmistim, ozguvenim sarsilmisti bir an. Argo/slang ustune aksan deyince normaldi aslinda yasadigim durum.

    Bu yuzden odtuden bogazicinden mezun adam, ver makale yazsin, ver cevirsin... ama konusurken bir tik altinda olma sebebi budur: kulak.
    Bunun egitimini istesen de veremezsin.

    Disariya cikmadan kazanmanin tek yolu... acin arkadas sevdiginiz her ne ise, turkce altyazili da olsa o dilde dinleyin.
    Bir tik ustu... orjinal dilde dinleyip orjinal dilde altyazi acin. Cunku "hizli" konusuyolar hissiniz "yavaslar".

    Bir ustu; aksanlari anladiginizda, mutlu olursunuz ozguveniniz artar.

    Bir ustu; ulan cidden bunlar gunluk hayatta böyle basit mi konusuyolar yoksa ben mi sizofren im diye dusunmeye basladiginizda artik artik diliniz olmaya baslamistir.


    Edit: bunu 2 yil yapin, duzenli yapin... eski amerikan filmleriyle veya aksanli basrolu olmayan seylerle baslayin ki ozguven ve motivasyon kazanasiniz.... 2 yil sonra farki sadece siz degil herkes gorur
    #114339 timoteus | 6 yıl önce (  6 yıl önce)
    0eylem 
  6. ülkenin yüzde 9'una nasip olmuş durum.
    #114411 adimvarsanimvar | 6 yıl önce
    0eylem 
  7. faydalı eylem. öğrenmek gerekir. mesela bir kaç kelime ingilizce bilenlerin, kendini ingilizce biliyor sanmasından sıyrılıp, layıkıyla öğrenmek lazım.
    #114414 bir basina | 6 yıl önce
    0eylem 
  8. altyazılı film ve dizi izleyerek yapabileceğiniz bir iş değil.
    #114451 klderin | 6 yıl önce
    0eylem 
  9. deneyimlerime göre konuşacağım. ülkemizde gerçekten yeterli de değil öğretim şekli doğru da değil. speaking pratiği neredeyse sıfır (devlet okullarında). üniteler faydasız, önce çocuğa temel konuşmayı iletişimi öğret grammar otursun daha sonra dedektiflik terimlerini öğretirsin sayın müfredat. ülkemizde kelime ezberleyenin dil bildiğini sanması da çok tuhaf. neyse kısa kesiyorum. pratik yapmadan da gelişemez öyle yatılan yerden dizi izleyip oyun oynamayla bir yere kadar. konuşmanız lazım.
    #124493 kahvesevmem | 6 yıl önce
    0eylem 
  10. insanlar neden bunun suçunu okula veriyor? okul sizin ancak temelinizi atar. şu okul dediğimiz yeri gözünüzde bir büyütmeseniz keşke... pratik yapılmadıkça bir dil öğrenemezsiniz. tıpkı matematik gibi düşünün. eğer günlük hayatımızda matematiği kullanmasaydık unutur giderdik ama kullanıyoruz bu yüzden de unutmuyoruz. ama yabancı dil öyle mi? her gün pratik yapmanız gerekiyor. bulunduğunuz liselerde hiç mi görmediniz ingilizce, almanca veya fransızca öğretmeninizin test çözdüğünü veya ona benzer bir şeyler yaptıklarını? kim bilir acaba neden böyle yav? neyse. son olarak da şunu söyleyebilirim; matematik yapabilen birisi çok rahat bir şekilde bir dil öğrenebilir, aynı şekilde bir dil öğrenebilen de çok rahat bir şekilde matematik yapabilir. ve bizler bu iki şeyi gözümüzde çok büyütüyoruz...
    #124655 lelike | 6 yıl önce
    0eylem 
  11. Zorluk derecesinin kişinin çalışma azmi ile ilişkili olduğunu düşündüğüm bir meseledir. Zira yabancı dil öğrenmeye çalışmak, matematik öğrenmek gibi basite indirgenmesi kolay bir durum değildir. İçerisinde formüle edilmeyen on binlerce şey barındırır. Çok iyi grammar bilebilir ancak konuşma sıkıntısı çekebilirsiniz. İşin açığı dilde 2*2=4 etmeyebilir.
    #124687 proct | 6 yıl önce
    0eylem 
  12. Diğer branşlarda olduğu gibi yabancı dil branş derslerinde de tam manasıyla sistemin oturmadığı, eğitim seviyesindeki akışın sağlanamadığı, hepimize büyük yük olmuş bir konudur. Hele ki türkiye'de ise boyut bambaşka alanlara kayıyor.

    Elbette bütün suçu okullara, eğitime, sisteme, öğretmene atmamak gerek. Ancak unutulan bir şey var ki, öğrenci seviyesini göz önünde bulundurmadan ezbere dayalı bir öğrenim sunulması. Her bir öğrencinin anlama, kavrama ve beceri kapasitesini hesaplamadan dikte edilen konuların, öğrenci üzerinde pratiğe dönüşmesini bir yıl içinde beklemek hata. hele ki bu yeni bir dil öğrenmek ise. Yeterince Türkçeyi konuşmakta, anlamakta, dil bilgisini açıklamakta ciddi anlamda zorluk yaşıyorken neden patır patır yabancı dil bilmeyi ve konuşmayı bekliyor/bekliyorlar?

    Hemen hemen hepimizin sorunu aynı. Temel bir çıkış noktasında birleşiyor bütün sorunlar. Kimisi bu sorunları aşıyor kimisi ise aşamıyor, kimisi de yuvarlanıyor. Ezberden öte bir yöntem öğretilmeli. sadece yabancı dizi izleyin demek değil. yabancı dizi izleme esnasında yapılabilecek aktivitelerin temel bileşenleri de verilmeli ki, öğrenci neye nasıl ulaşabileceğinin alternatif yollarıyla tanışabilsin. direkt dizi izle denildiğinde, rastgele google'diği bir diziyi açıp izleyecek ve karşılaştığı bu anlaşılmaz durum karşısında hemen pes edecek. aşama aşama ilerleyebileceği bir diyagram sunulmuyor hiç. bu yüzden yabancı dil öğrenme isteğinde bu kadar çabuk tökezliyoruz. sıra bana gelecek olursak;

    ortaokulda iken derslerimize giren ingilizce öğretmenimi unutamıyorum. travma benim için. duymadığım için ağzımdan çıkan kelimelerin de telaffuzu yanlış oluyor. ben inatla öğrenmek, söylemek, konuşmak istedikçe dalga geçildim, sınıfça gülünç duruma düşürüldüm ve yapamıyorum diye de ellerime ve kafama flütle vuruldum. nefret ettim. ortaokul öğrenim sürecinde ingilizcem 1 geldi. inancımı, öz güvenimi ve saygımı yitirdim kendime karşı. hala bunun acısını çekiyorum.

    liseye geldim. üzerimdeki baskıyı henüz silkeleyemediğim gibi yeni tanışacağım ingilizce öğretmenimle aynı sorunu yaşayabileceğimi düşünerek derslerden kaçtım. devamsızlığım çoğaldı. soru sordu yanıtlamadım. ağzımı bıçak açmadı. ödev verdi yapmadım. sınav kağıtlarım bomboştu. nötrdüm. lise boyunca ingilizcem 0 geldi.

    üniversiteye geldim. birinci sınıfta ingilizce dersi vardı. yine çekindim. baktım hoca yok. sadece sınavdan sınava. sınavda kopya çektim. yanımdaki arkadaşımın sınav kağıdıyla değiştirerek AA alarak geçtim. kurtuldum. artık bundan sonra ingilizce ile karşılaşmayacaktım. üzerimden bir yük kalkmış gibicesine serinlemiştim.

    bitmedi. giriştiğim bütün projelerde, katıldığım bütün seminerlerde, konferanslarda, gittiğim bütün iş başvurularında, dahil olduğum bütün arkadaş gruplarında, ödev için kütüphane kütüphane türkçesini aradığım bütün makalelerde karşıma çıktı. karşıma çıktıkça ben kaçtım. ben kaçtıkça beni kovaladı ingilizce. baktım bu böyle olmayacak. madem bir şeyler yapmayı istiyorum o halde bu sorunumu çözmem gerek. bulunduğum yerdeki ücretsiz halk eğitim kurslarına gittim. olmadı. bir iki arkadaşlarımdan rica edip birebir özel ders aldım ancak sabredemediler. birbirinden farklı bilmediğim sayısızca, sabah akşam müzik dinledim ancak az işittiğim için anlayamadım. internetten binlerce sayfaları aşındırık dirsek çürütüp nasıl öğrenilir üzerine okumalar yapıp videolar izleyip sandalyeler eskittim. hem alt yazı hem dublaj ingizlice olan diziler, filmler izledim. yetmedi. başka türlü bunu nasıl aşabilirim derken işi abarttım.

    çok iyi ingilizce biliyorum diyerek cv ye ingilizce notumu yüksek tutup iş başvurularında bulundum. ve kabul edildim. bir yayınevi. ingilizce biliyorsun madem o halde bütün ingilizce yazışmalarını, e-postalaşmayı, metnin orijinalinden okuyarak çevrilmiş türkçe metinle karşılaştırarak hatalarını bul. bunlarla yüzleştikçe zorladım kendimi. sabah akşam elimde sözlük sıfır gramer bilgisiyle yazışma metinleri, ajanslardan gelen ingilizce metinleri çevirerek bunlarla ilgili rapor hazırladım. kim bilir onlar ne dedi de ben ne anladım! ancak ingilizce bilmediğin bir gün ortaya çıkacak değil mi?

    bir roman üzerinde çalışırken yine orijinal metne bakarak çevrilen metni kontrol ediyorum. bir yerde tıkandım. bir şeyler geveleyerek tıkandığım noktanın çözümü için çevirmene e-posta gönderdim ancak ingilizce bilmediğim de açığa çıkmamalı. kılıf uydurmalıyım ki bu çıkmazı aşabileyim. neticede patlak verdi. çevirmen çok zekiydi ve açığımı yakaladı. yakalar yakalamaz da yayınevinden de çıkmış oldum. kağıt üzerinden bir şeyler öğrenmiş olsam da netice de ne konuşabiliyorum ne de işitme sorunuma bir çözüm üretebiliyorum. ama ben yine duramadım. türkiye'de ingilizce konuşabilen kimseyi bulamıyorum, o halde kendimi yabancı dil kuyusuna atayım ne ip olsun ne merdiven. bu işi öğrenene kadar o kuyudan çıkamayayım. gittim amerika vizesine başvurdum. 4 şubat'ta vize randevum var. eğer çıkarsa amerika'ya gidip sıfırdan bir dil öğrenmeye çalışacağım. olur mu olmaz mı bilmiyorum. ancak öğrencilerin başında bilinçsiz, öğrenciye dokunmayı bilmeyen öğretmenler olduğu sürece yaşamın her aşamasında çok büyük sıkıntılar yaşamaya devam edeceğiz. bu da benim ekol savaşım. bir gün yabancı dil öğrenmiş olacağım.
    #124692 pia | 6 yıl önce
    0eylem 
  13. hangi dili öğrenmek istiyorsan o ülkede bir süre yaşayacaksın. ben 30 yıl önce İngiltereye gittim ki o zaman vize alınmıyordu, kapıda tipini beğenmezse geri çeviriyordu polis. nereden nereye geldiğimizi de bu arada görebiliriz. lise yıllarında almanca öğrenmiş biri olarak ingilizceyi sonradan öğrenmek istedim. ve gittim 30 yıl sonra hala unutamadığım kalıplar var burada en iyi kursa gitseniz öğrenemeyeceğiniz. gittiğiniz ülkenin kültürü ve konuşma mecburiyeti size o dili 3 ayda öğretir merak etmeyin. gidebiliyorsanız yurt dışına gidin.
    #127445 beyazcehre | 6 yıl önce
    0eylem 
  14. Birini iyi derece biliyorum. Yeminli tercüman eşimden daha iyi kelime bilgim. İkinci dilim Almanca, ama yaşlılarla konuşabiliyorum sadece. Şimdi kızıma öğretmeye, yardımcı olmaya çabalıyorum. Tek istediğim dilinin iyi olması, geri kalan dersler umrumda bile değil. Ama çocuk sınava alıştırılmıs gibi kalıplı, düz cevaplar veriyor.

    Eğer yeterli enerjim olsaydı Esperanto dilini öğrenirdim, ya da Çince. Kızımın da Çince gibi bir dile merak sarmasını isterim.

    Dil sihirli bir anahtardır. Yüksek lisansta millet konu ve kaynak bulamazken ben tezim için kitap çeviriyordum. O kadar acaip ki, mesela dünyanın öteki yanından bir topluluğu takip edebilirsiniz, ya da bir sürü yabancı arkadaş edinebilirsiniz.

    Okulun bunu başaramadığını biliyorum. Okul yetmiyor, illaki bir destek olan, yol gösteren olmalı.

    Üşenmeyin öğrenin, hele yaşınız küçük ise 2 3 tane öğrenin.
    #127527 putridum | 6 yıl önce
    0eylem 
  15. maruz kalmadıkça asla tam anlamıyla öğrenemezsiniz. bu teknolojiyi iyi bir şekilde kullanarak yabancı bir arkadaş edinip konuşabilirsiniz. çok faydasını göreceksiniz.
    #127552 bu ne bilimsizliktir | 6 yıl önce
    0eylem 
  16. Ingilizce öğrenmek için zamanında yeterli imkan ve vaktim vardı şimdi de fransızca öğrenmek istiyorum, fakat değil imkan vakit bile bulamıyorum. bu yüzden Rosetta Stone seti aldım ve bu sefer kararlıyım, en uygun dönemde de başlamayı planlıyorum. bakalım neler olacak.
    #127619 aydangeliphuyagiden | 6 yıl önce (  6 yıl önce)
    0eylem 
  17. youtube'dan yapmanızı pek tavsiye etmeyeceğim eylem. fransızca haricinde doğru düzgün bir yabancı dil dersine denk gelmedim.

    ispanyolca dersi verenler çoğunlukla latin amerikalılar anladığım kadarıyla. eğer hedefiniz ispanya ise bunlardan uzak durmanızı tavsiye ederim. telaffuz konusunda sizi yanlış yönlendirebilirler. çünkü latin amerika telaffuzu ile kastilya telaffuzu arasında farklar mevcut. bu sebeple bir adet kastilya ispanyolcası ortografi kitabı edinmenizi tavsiye ederim.

    benim dil öğrenmemde ilk hedefim o dilin yazısını çözmek oluyor genelde. dilin ortografisini, harflerin sesletimini falan öğrendikten sonra gerisi çorap söküğü gibi geliyor. sadece ingilizce ile pek anlaşamadık bu konuda, orası ayrı. fransızca'nın bile mantığını çözdüm de, şu mal gibi ingilizce telaffuz olayımı çözemedim. yakışmıyor bana ingilizce galiba.

    çince'ye gelirsek; çinli hocaların bile yanlış bilgi verdiğine denk geldim diyebilirim. bu konuda da çin hükümeti destekli bir kursa gitmenizi ya da ses cd'li bir kitabını tavsiye ederim. gerisi cidden boş. kendisini "çinli hoca" diye tanıtan tiplerin çoğu da singapur ya da malezya doğumlu. tayvan'daki mandarince bile anavatan çin mandarincesi'nden hafif farklıysa, singapur ve malezya'yı düşünemiyorum bile. aralarında geçtim tonlama istisnalarını öğretmeyi, harflerini bile yanlış telaffuz edenler var. daha baştan düzgün öğretmiyor adamlar.

    japonca için biz dtcf'de diye bir kitap kullanıyorduk birinci sınıfta. tavsiye ederim. temel için güzel kitap. ayşe nur tekmen'in japonca dilbilgisi kitabı da türkiye'de yazılmış en detaylı japonca dilbilgisi kitabı sanırım. bu kitaplar iyi japonca için. ama kanji öğrenmek için hiç düzgün bir kaynağa denk gelemedim ne yazık ki. biraz el yordamıyla ilerleyeceksiniz mecburen, eğer japonya'da temel eğitim almamışsanız.

    ingilizce grameri için de çok harika bir kitap. ama benim gibi grameri sağlam temellere inşa edilmiş biriyseniz, biraz basit bir kitap olacaktır sizin için.
    2eylem