Özellikle işe gidiş geliş sırasında yapılabilecek en güzel zaman değerlendirme yöntemidir. Hayatınızdan çalınan bir iki saate karşılık karşı atak yapmaktır.
uzun yol olsun, şehir içi olsun toplu taşıma aracının içinde boşa geçen zamanı değerlendirmek için en iyi yol.
bir diğeri de gazete veyahut mizah dergisi okumaktır. bir zamanlar uzun yola çıkacaksam otogar veya gardaki bir bayiden (neyle gittiğime bağlı olarak değişiyor tabi mekan; trenle gideceksem otogardan alıyorum eheeh) 2-3 çeşit mizah dergisi almadan yola çıkmazdım. çünküm yalnız veyahut anne babayla seyahat ederdim. yolda sıkılmamak için de kitabım, mizah dergilerim ve ille de walkman'im (liseliler bilmez, artık üniversiteliler bile bilmez) hazır olurdu.
şimdilerde yerini cep telefonuyla facebook'a, twitter'a, instagram'a, whatsapp'a girmeye bıraktı. herkesin elinde telefon bik bik bik, ben de yapıyorum
Zaman tasarrufu sağlayan bir eylem. Teşvik edilmeli. Bi zamanlar metrolarda dergiler vardı okunmak için. Sonra kaldırdılar pek rağbet görmeyince. böyle minik minik 10-15 dakikada okunabilecek türden kitapçıklar da iş görebilir.
Bir zamanlar pek sık yaptığım bir eylemdi. Şimdilerde telefondan sesli öyküler dinlemeye başladım. Bahçelievler kızılay arası 15 dakikalık metro yolcuğunda gidiş-dönüş birer hikaye dinlemek pek bir keyifli oluyor.
toplu ya da topsuz hareketli bir aracın içinde kitap okumam imkansız. yanlışlıkla okumaya kalkarsam da sonu fena oluyor. midem bulanıyor. bu nedenle otobüs durdurmuşluğum var. okuyanlara da bok atıp artiz demek istiyorum aslında ama diyemiyorum. bunlar hep kıskançlık.
sapiens falan okuyan görünce irite oluyorum. yaşamın yoğunluğunda, büyükşehir şartlarında en ideal boş zaman toplu taşıma araçları. bu boş zaman elbette kitap okuyarak değerlendirilsin karı kız keserek değil.
nedense anlamıyorum insanlar bu aktiviteyi yapanlar hakkında iki keskin kutupta birleşiyor, bir grup diyor ki şov yapıyor, diğer grup ise kitap okuyor ne güzel işte, keşke herkes okusa vs... hani hangisinin doğru ya da yanlış veyahut makul şeyler söylediğinden ziyade, şunun üzerinde durmak istiyorum ben: insanlar istedikleri gibi yaşamayı ve içlerinden geldikleri gibi davranmayı neden sürekli başkaları ne der diye kısıtlar sorusunun cevabı bu davranış biçimine karşı takınılan tavırdan kaynaklanıyor. temeline indiğimiz zaman, sürekli bir yargılama, sürekli bir muhalif eleştiri, sürekli ama sürekli bir beğenmeme ve öyle olmaz böyle olurculuk var damarlarımızdaki asil kanda. yahu kardeşim bırakın insanlar istedikleri gibi yaşasın ve takındığı tavrın dışsallığından, sen ne dersin diye endişe duymadan mutlu olduğu gibi olabilsin... ama yok, bizde hemen dedikodular, alaya almalar, beğenmezcilik, öyle olmaz böyledircilik... rakı öyle içilmez, adabı vardır... kadın kısmı tek başına dışarı çıkmaz, edebi olmalıdır... şu rengin üstüne bu hiç gitmiş mi, göz var izan vardır... şuna tuz mu atılır/atılmaz, tat vardır damak zevki vardır. toplu taşıma araçlarında kitap mı okunur/okunmaz... kardeşim bırakın bu kalıpları, okursan okunur, okumazsan okumazsın, rakıyı ister tulumbadan çekersin, ister pipetle içersin, ben tuzu sevmem sen bayılırsın, kadın isterse gece dışarı çıkar isterse çıkmaz, çoraplarımın turuncu olması ise hiçbirinizi ilgilendirmez. bu şiarı edinmediğimiz müddetçe, daha çoook mutsuz oluruz biz, çoook...
sonuç olarak, kitap okumayı seviyorsanız, vaktinizi iyi değerlendirmek istiyorsanız, fiziksel olarak ortamınız müsaitse toplu taşıma araçlarında kitap okunur/okunabilir sevgili yazar kardeşlerim. istemeyen, okumayan varsa da okumaz. bu, bu kadar basit bir şeydir. insanlara şov yapıyor, cart curt diye ithamlarda bulunacağınıza kendi hayatınızla ilgilenmenizi tavsiye ederim. velev ki şov yapıyor, bundan bana ne diyebilmeli insan. sana mı şov yapıyor? ha sana şov yapıyorsa şovuna bilet alıp izlemek zorunda değilsin, o zaman şovun muhatabı olmazsın ve olur biter.
kendimi bildim bileli serviste, şehir içi otobüslerde, şehirlerarası otobüslerde, trende, uçakta, otomobilde... bilimum taşıma aracında kitap okudum.
uzun yolda tüm yolculuk boyunca okuyamam. çok virajlı bir yolda veya sarsıntılı bi yolculuk esnasında midem bulandığı için bırakırım elimden kitabı. ya da yanımdaki insanlarla sohbet etmek için, ya da uyumak için.... kitap okuduğum tek zaman yolda olduğum zamanlar değildir ama yolculuklar kitap okumak için bulunmaz nimettir.
otobüslerdeki tepe lambaları da karanlıkta kitap okumak gibi eylemleri gerçekleştirebilmek için yapılmışlardır. her koltuğa 1 adet okuma lambası konur ki herkes kendi lambasını kullansın, bir ihtiyacı olduğunda sadece kendi tepesindeki lambayı yaksın, otobüsün karanlığında göremediği şeyleri görebilsin. yoksa o lambalar da şoförün kumandasında olup, otobüsün diğer ışıkları gibi hep birlikte yakılıp söndürülürlerdi.
eski işim otobüsle 20 dk.ydı. oturarak gidip geliyordum. günde 40 dakikadan listede ne kadar kitap varsa çıtır çıtır çitler gibi bitirmiştim. sabah kafa açılmış, akşam kafa bi mola vermiş. hep pınar suyu gibi kafa.
ne özel arabayla, ne şöförle değişmeyeceğim bir konfordu.