1. bazı düşünürler sözün ego cogito ergo sum şeklinde, yani "düşünüyorum, varım"şeklinde olduğu, aslında o halde gibi bir bağlayıcılığın olmadığını söylemişler. düşünebildiği için var olduğu veya var olduğu için düşünebildiği gibi bir durumun olmaması, sadece düşünüyor olduğunu ve var olduğunu sezebiliyor olması, bu sezgiyi de düşünmenin olanak tanıması. ispat ya da koşuldan farklı olarak.
    #81542 passageoflord | 7 yıl önce
    0özdeyiş 
  2. bilmeye atılan ilk adımdır.

    çünkü kişi var olduğunu biliyordur artık. var olduğunu kanıtladığı düşünceyi araç olarak kullanarak her şey hakkında bir sonuca varabilir.

    lakin işte her şeyi düşünerek, şüphe ederek bulamıyoruz. sıkıntı da orada başlıyor zaten. sanırım bu sebeple olsa gerek eskiden iç içe olan felsefe ve bilim bir süre sonra evliliklerini bitirmeye karar vermiş. bilim, felsefeyi "deney diye bir şey var cahil herif" diyerek küçümsemiş ve terk etmiş.

    bir de sanırım "kendini bil" sözüyle aslında kastedilen buydu. belki de antik filozoflar bunu biliyordu ve sır olarak saklıyorlardı. sadece bunu fark edenleri filozofların arasına kabul ediyorlardı kim bilir? ya da descartes belki de bu söz üzerine düşünürken bunları düşündü veya yüzlerce yıldır kimsenin çözüm getiremediği bir felsefe problemi descartes tarafından çözüldü... neyse yine de bir şeyleri değiştirdiği kesin.
    #81556 touma seguchi | 7 yıl önce
    0özdeyiş 
  3. Yapay zeka bu cümleyi anladığında, yapay benliği evrilip doğal benliğe dönüştüğünde gezegenden ayrılma vaktidir.
    #81559 macro | 7 yıl önce
    0özdeyiş 
  4. Temiz bir önerme olmasına rağmen üzerinde bolca tartışılan kavramlardan biri.

    , kitabında diyor ki:

    "...düşünüyorum öyleyse varım. oldukça makul. fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: düşünen bir adamı düşünüyorum. düşündüğümü bildiğim için, ben varım. düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise bir düş oluyorum..."

    " yanılıyor: Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığımız dünya."

    Üzerinde neler söylenir ise söylensin, haklı. belki de ispat edebileceğimiz tek gerçek budur, bunu da sadece kendimize ispat edebiliriz.
    #81560 Keltox | 7 yıl önce
    3özdeyiş 
  5. 'ın kartezyen felsefesinin merkezindeki ifadedir.

    descartes zihnimizde oluşan dünya ile gerçekte var olan dünya arasındaki ilişkinin niteliğine dair epistemolojik sorunu ele alır. descartes'ın bu sorunu ele alırken kullandığı yöntem ise özetle; şüpheyi sonuna kadar götürmek ve hala şüphe duyulamayacak kesin bir şey olup olmadığını araştırmak.

    duyu verileri gerçek dünyanın neye benzediğini temsil etmede güvenilir değildir. örneğin görsel yanılsamalar nedeniyle eşyanın hatalı bir görüntüsüne sahip olduğumuz durumları hepimiz yaşarız. ( örneğin düz bir çubuk suda eğik görünür.) diğer duyu verileri daha güvenilir değildir. dolayısıyla duyuların dönem dönem bizi yanıltması nedeniyle belirli bir anda dünyanın gerçek bir temsiline sahip olup olmadığımızı bilemeyiz. özetle gerçek dünyayı algılamada duyu verileri güvenilmezdir.

    ayrıca rüyada olabiliriz. şu anda rüya görüp görmediğimi kesin birşekilde bilemem. çünkü gerçek hayat deneyimlerine çok benzeyen gerçekçi rüyalar gördüğüm zamanlar oldu. yaşadığım şey bir rüya deneyimi de olabilir.

    daha da kötüsü kötü bir cin beni dünya ile ilgili sürekli aldatıyor olabilir. gördüğüm, dokunduğum, işittiğim, tadına baktığım hiç birşey gerçek olmamasına rağmen bütün bunları gerçekmiş gibi algılamamı sağlayan olağan üstü kudretli bir kötü cinin manipülasyonu altında olabilirim. yani bütün hayatım bir yanılsama olabilir. böylece emin olabileceğim hiç birşey kalmaz.

    peki bütün hayatım kötü bir cin'in yarattığı bir yanılsamaysa elimde şüphe edemeyeceğim ne kalabilir ki?

    işte cogito argümanı burada imdada yetişir: beni sürekli dünyanın gerçekliği ile ilgili kandıran kötü bir cinin etkisi altında olsam bile birşeyden şüphe edemem: kendi zihnimin varlığı. çünkü sürekli kandırılmam bile kandırılan birisinin varlığını gerektirir. ya da daha teknik bir ifadeyle; zihnimdeki dünya temsili bir cinin manipülasyonun ürünü olsa bile, bu manipülasyonun yapılması için en başta bir zihne sahip olmam gerekir. o halde, doğru olsun yanlış olsun düşünceler olduğuna göre düşünen birisi de vardır.

    özetle böyle.

    descartes'ın vardığı sonuca itiraz edenler de olmuştur. mesela düşünceden düşünen birinin varlığına atlamak gerekçelendirilebilir mi? belki cogito argümanıyla sadece bir düşünce olduğum sonucuna varılabilir, yoksa düşünen bir zihne sahip olduğuma değil. düşünceden ibaret olmama rağmen kötü cin belki de beni düşünen biri olduğuma ikna etmiştir. ayrıca düşüncenin düşünen birisini gerektirdiğini mantık kurallarından yola çıkarak söylüyoruz. ama kötü cin bu çıkarımı yapmamamızı sağlayan mantık kurallarında da çeşitli manipülasyonlar yapmış olabilir. neticede descartes'ın söylediğine göre kötü cin'in herşeye gücü yetiyordu, mantık kurallarına neden el atmasın.

    yine de cogito argümanıyla descartes'ın az çok şüphe edilmeyecek sağlam bir zemin bulduğunu söyleyebiliriz. ama kartezyen felsefedeki asıl sorun cogito buluşundan sonra başlıyor.

    emin olabileceğim tek şey zihnimin var olmasıysa vardığım konum tam bir olurdu. ama descartes bununla yetinmedi. bu aşamada da imdada tanrı kavramı yetişti: iyi bir tanrı beni dünyada olup bitenlerle ilgili sistematik bir şekilde yanıltmayacağı için duyu verilerinden aldığım bilgiler genel olarak doğrudur. dolayısıyla var oluşumdan emin olduğum gibi duyu verilerinden gelen bilgilere de güvenebilirim. dünya da hemen hemen bize göründüğü gibidir, çünkü tanrı bizi yanıltmak istemez.

    ama bu sonuca varabilmesi için önce tanrı'nın var olduğunu kanıtlaması gerekiyordu. işte sistemin açık verdiği ve saçmalamaya başladığı yer de tam burası. tanrı'nın varlığını kanıtlamak için anselmus'un çok tartışmalı ına bel bağlaması durumu daha da kötüye götürür.

    özetle; tanrı hamlesi kartezyen felsefenin en kritik ama en zayıf bölümü. eğer kartezyen felsefeden tanrı kavramını çıkarırsanız da elinizde 'den başka birşey kalmaz ve atacağınız her adımda yeniden kötü cinle yüzleşmek zorunda kalırsınız.

    bir de gerçekten merak ettiğim birşey var. var olduğumdan emin olmak için bu kadar kılı kırk yaran bir şüphecilik metoduna gerek var mıydı?

    mesela descartes en başta tanrı'nın varlığını ilan etseydi, başka şeylerden şüphe duymadığım gibi kendi varlığımdan da şüphe etmezdim. sonuçta tanrı beni başka şeylerle ilgili yanıltmayacağına göre (iddia buydu) kendi varlığımla ilgili de yanıltmazdı. böylece bu kadar uzun ve zahmetli bir soruşturmaya da gerek kalmazdı. tanrı'nın varlığını kanıtlamaya girişmeden önce neden kendi varlığımı kanıtlamam gereksin bunu pek anlamıyorum.
    #292735 little thirty | 2 ay önce
    2felsefe terimi, özdeyiş