Eski türkler savaş meydanında arkadan gelebilecek saldırılara karşı sırtlarını önceden hazırlanmış taşlara dayarmış ve bu taşlara " arka taş" derlemiş.
Zamanla bunu, kendilerini musibetlerden koruyan ve seven kişiler için demişler ve zamanla yuvarlana yuvarlana "arkadaş" halini almış.
Yani anlam olarak bayağı derin ve önemli bir kelime. Ama gelin görün ki herşeyin içini boşalttığımız gibi bu kelimenin de içini boşaltmış bulunmaktayız. Gelen geçen herkese bu kelimeyi kullanıyoruz. İlginç.
tanıştan farklıdır. arkadaş hiç ihanet korkusu yaşamadan sırtını yaslayabileceğin insandır. şöyle bir düşündüm de en çok okul hayatında arkadaş ediniyor insan. sonra iş hayatında. gerçek arkadaşlar insanın hayatını zenginleştiriyor ve güzelleştiriyor. bunları düşünürken farkına vardım ki yurdum kadınının büyük kısmı arkadaşsız. ilkokuldan sonra okutulmayan, genç yaşta evlendirilen kadınların arkadaşları yok. akrabaları var, eltileri, görümceleri, en fazla komşuları var. arkadaşsız olmak hayatı eksik kılan bir detay. üzüldüm.
ha bir de yılmaz güney'in kült filmi var "arkadaş". filmin bir de kült şarkısı var. o da arkadaş. benim neslimdeki solcu gençlerin hemen hepsinin platonik aşkı melike demirağ söylüyor. buyrun. youtu.be/...
gecenin bir vaktinde, uğruna Bağcılar’dan Sabiha Gökçen’e gidersin. kıymetlidir kısacası. Hele ki zor bulduysan, vazgeçemezsin. Hayatı çekilebilir kılar kimi zaman. Arkadaşlarınızı sevin:)
Uzun zamandır yazmadığım bir arkadaşım vardı. Bugün geldi yazmak O’na aklıma.
Sezen Aksu şarkısı zihnimde yankılanmaktaydı yazarken de. Diyor ya hayat girdi aramıza diye. Giriveriyor hayat aramıza öylece. Çok zamandan beri aramaz oluyor birbirini eski dostlar bu yüzden.
Ağlıyorsunuz bazen de onun şarkısını duyunca.
Kulzos benim bugün yazdığım eski dostum.
Hayat girdi aramıza kulzos. Bazen geliyorum ama, arkadaşımsın. İyi ki...
tanıdık olmanın bir adım ötesi. yine de bir dost değil. dost dost diye nice nicesine sarıldım mısrasında bahsi geçen kişi grubu. elbette dostlar bu grubun içerisinden çıkar. iyi bişidir yani. lakin bazen ilişkinin adına arkadaşlık deseniz de, her arkadaş sandığınız kişi aslında arkadaş değildir.
dostun bir alt klasmanı, "iki muhabbet ettiğimdir"in bir üstüdür.
dostla arasındaki ayrımı, bilincimi kazandığım yaşlardan beri şöyle belirledim: ailenden saklamak zorunda kaldığın, en sevdiğine anlatırken birkaç kere düşündüğün, kendini, tanıdıklarınla yaptığın muhabbet sınırının üzerine çıkmak zorunda hissettiğin kişi arkadaştır. dost ise, ailenden sakladığın ama içinde tuttukça seni senden farklı biri haline getiren ayrıntıları anlattığın (hatta bunu abartıp "anlatmak zorunda olduğun" da diyebilirim), önceden kestirilemeyen durumlardaki tepkilerini birkaç saniyelik göz göze gelmelerinde anlayabilen, kaç duble rakı içebileceğini sen siparişini vermeden önce senden daha iyi bilen (veya bilmesi gereken), yanındayken evinin içindeymişçesine rahat hissettiğin kişidir. bu ayrımı belki de çok keskin çizgilerle -hem de çok küçük yaşlarda- belirlediğim için ön yargılı bakıyor olabilirim. bu yaşıma gelene kadar da, kafamdaki arkadaş ve dost arasındaki ayrım noktalarını değiştirebilecek insanlarla karşılaşmadım.
ergen düşünceli insanları bir yana ayırırsak; dost ile arkadaş arasında seviye belirlemek de mümkün. dostlarının arasında otururken ortama gelen ve bir dostunun tanıdığı olduğunu anladığın kişiyi arkadaş olarak bellemek de güç oluyor. hatta onu arkadaş sınıfına soktuktan sonra dost klasmanına atlatmak da, deveye hendek atlatmaktan daha zor olabiliyor. genellikle alkollü ortamlarda "karşiim, n'aber ya?" samimiyet seviyesi aşıldıktan sonra, çevrenizdeki herkes arkadaşınızdır ya; dost olarak gördüğünüz kişiler, sizin birkaç kere görüp "arkadaşım oldu bu herhalde" dediğiniz insanları hayatınıza sokup sokmama kararınızda fikirlerine en çok ihtiyaç duyacağınız insanlar oluyor. normal karşılanan alkol sınırını aştıktan sonra, ne dost ne arkadaş sözü dinleniyor aslında. ben böyle biri değilim.
iki muhabbet ettiğim biri olma ile arkadaş olma arasındaki bağ ise, benim açımdan çok ince. laedri benim için "herkesin abisi, kardeşi, arkadaşı" demişti. ben hayatıma kimi arkadaşım olarak, kimi sadece selamlaştığım biri olarak sokacağımı çoğunlukla bilmeyen biriyim. mahallemin bakkalı, mandıracısı, en kıyak tekelcisi, pet shopçusu, delisi, sokak hayvanlarına en çok ilgi gösteren komşu teyzesi, tütüncüsü, çiğ köftecisi beni bilir, selam verir, selam alır. ama ben onları arkadaşım olarak mı; yoksa, sadece iki muhabbet ettiğim birileri olarak mı hayatıma dahil ettiğimi bilmem. bu yüzden, bundan sonra yazacaklarım yüksek oranda manipülasyon içerebilir. ona göre okuyun: arkadaş ile hayatıma bir şekilde girmiş biri arasında farkı "işte, budur abi" diyerek nitelendirip ortaya koyamadığım için birkaç kez görüşüp muhabbet ettiğim insanları ya hayatıma doğrudan dahil ediyorum (evimi, hayatımda en çok değer verdiim insan ve hayvanları, herhangi bir tehdit durumunda uğruna ölebilecek derecede kıymet verdiğim mahallemi ve kişisel fikirlerimi paylaşıyorum onlarla). ardından, hayatımdaki temel dayanak noktalarımdan birine karşı geldikleri anlar vuku bulduğunda, doğrudan iletişimi kesmek yerine, arkadaşlık seviyemi "iki muhabbet ettiğim kişi" seviyesine indiriyorum. sanırım böyle yapmam yanlış çünkü benim adıma, iki muhabbet edilen kişi, bir süre muhabbet edilmezse insanın hayatından rahatlıkla çıkabilir (kendi isteğiyle ya da kendiliğinden). birçok insan kaybettim ben böyle. kazık kadar olduktan sonra da "madem huyum değişmiyor, arkadaşlık kriterlerim değişsin" diye düşündüm ama ön yargılarım ve geçmişten gelen insan değerlendirme kriterlerim nedeniyle çuvalladığımı hissediyorum sık sık. bunu da açıklayayım:
konu, iki muhabbet edilen kişi ile selamın sabahın kesilebileceği kişi sınırlarına indikten sonra, geriye kalan nüvelerin çoğu karakter özellikleri ve anlık tepkiler oluyor. karakterini anlayamadığınız insanla iki muhabbet edebilirsiniz ama bu muhabbetlerin çapının genişliğini kendiniz belirlemek istersiniz. mahalle bakkalının "abi, senin yenge de bilmem ne" gibi söylemlerini değil; söz konusu bakkalın mahalleye ne kadar hakim olup ne düzeyde laf taşıdığını gözlemleyip öğrenmek istersiniz. bakkal örneği yanlış bir başlangıç noktası olarak sonucu doğrudan etkileyebilir tabii; bunu inkar etmeyeceğim ama devam edeceğim. selam bile vermeyecek duruma gelme seviyesi, arkadaşlık ile doğrudan ilişkili çünkü bir şekilde güven tesis etme noktasında büyük bir boşluk ortaya çıkıyor. kendmden ilerleyeyim: benim mahalle bakkalım ergin abi, muhabbetimizin belli bir düzeyi aştığını düşündüğüm bir geçmişte, kendisine anahtar bırakma teklifimi geri çevirmiş, dükkanının birkaç yerinde bulunan ve bulabildiği en büyük puntolarla yazılı haldeki "mahalle bakkalına sahip çık" mottosuna aykırı bir şekilde "karşıdaki bim'e bırak anahtarını, ben sorumluluk alamam" demişti. 2 saat süresince benim anahtarıma gözcülük yapması, ona benim evime de gözcülük yapma görevi yüklemediği gibi, ideolojik olarak karşı durduğu bir yapılanmaya karşı beni yumuşatma yoluna gitmesi de şart değildi. bakkal benim arkadaşım değildi, mahallenin hafiyesiydi. travestilerden sonra, mahallenin en ayrıksı birkaç sakininden biri olan benimle arasındaki samimiyet testini karakterine oldukça aykırı bir şekilde gerçeğe dönüştürmemeyi seçmişti. ben bunu "selamı sabahı kesme" olarak göğsümde yumuşatmış, ergin abi'yi kafamın içinde sadece mahalle bakkalı seviyesine düşürmüştüm. arkadaşım olabilecek, çok sık olmamakla birlikte belli bir düzendeki "dışarıda vakit geçirme" ritüellerime bir şekilde dahil etmeye gayret ettiğim bir insanı, mesleğinden ötürü değil, ideolojik olarak dürüst davranmadığı için hayatımdan ve çevremdekilerin hayatından çıkarmış oldum. iki muhabbet edilen kişi ile arkadaş olma yolundaki ilerlenilen kişi arasındaki bağın inceliğini ben bu kadar ince görüyorum. özetle; tek bir hataya bakıyor bilader.
dost kadar olamasa bile, dert dinleyebilen, yol yordam gösterebilen, "içinde bulunulan ortamdaki biri"ne göre daha güvenilir, daha şeffaf, karakter düzlemi doğrusal hareketler çizen kişiye arkadaş diyorum ben. iki muhabbet edilen kişiden arkadaş seviyesine atlamak ise, muhatabın o muhabbetlerin içeriğine ne kadar sahip çıktığına göre değişiyor işte. "sahip çıkarsa fizana kadar, çıkmazsa muhtelif yerlerine kadar" diye özetlemek de mümkün. ilk bakışta oldukça sert görünen bu bakış açısı, hayatta size kayıptan çok, yarar da sağlayabiliyor.
peşin not: bakkal örneğimden ben de memnun değilim.
kardeş gibi değil. kardeş zaten hep orada, emrine amade, zor anında yanında olmak, arkanı toplamak zorunda. bunları yapmazsa kötü olur çünkü, yaparsa ekstra bir şey kazanmaz. seçmemişsindir, vardır. iyiyse ne âlâ, değilse uğraş dur.
aile gibi zaten değil. seni yetiştirmemiştir, her hatanda "ay emeklerim, vay emeklerim" diye tepene tırmanma şansı yoktur. aile verdiğini mecbur olduğu için vermiştir; ama her an bunu kafaya kakmaya da hazırdır. en iyisi bile böyledir. aileyi de seçme şansın yoktur, iyiyse ne âlâdır.
arkadaş eş gibi de değildir. bu sefer seçimi sen yapmışsındır; eş, arkadaşlığı ve sevgililiği kapsayan, ortak gelecek beklentin ve çıkarlarının olduğu epey geniş bir kümedir. eşine gelen tehdit ya da saldırı, doğrudan sana gelmiş gibi olur. eşinin başarısını senin başarınmış gibi sahiplenirsin. hayatındaki en önemli kişidir.
arkadaşlıkta ise, mecburiyet yoktur, toplumun iteklemeleri yoktur, doğuştan / seçimsiz değildir, öyle aman aman bir çıkar da yoktur; ortak hayallerin, maddi beklentilerin yoktur. bunlara rağmen vardır arkadaşlık. sadece aynı müzik tarzını ya da kedileri sevdiğiniz için doğabilir mesela. sonra alır oradan, yürür de yürür. güzel şeydir.
Birbirine arka çıkan, birbirinin yanında olan anlamı taşıyan kelimedir. Arkadaşlık bir yolun başlangıç aşamasıdır ve bunun daha ilerisi dostluktur. Yola çıkarken arkadaş olduğunuz kişi, yolu beraber tamamlayabildiğiniz takdirde dostunuz olmuştur artık. arkadaşlıkta beklentileri düşük tutarak başlamak en sağlıklısıdır.
TDK tanımı: Birbirlerine karşı sevgi ve anlayış gösteren kimselerden her biri, bacanak, eş, yâren, yoldaş. Bir ortamda birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik.
Bazen beklemediğin zamanda hiç olmadık bir yerde güven veren samimi bir ‘merhaba’ ile karşına çıkıp arkanı kollamaya başlar. Birlikte kısacık bir vakitte güzel, sapasağlam bir köprü inşaa edersiniz.
içinde bulunduğumuz neoliberal modern dönemde anlamı değişen kavramlardan bir diğeri.
aile birliğinin zaman içinde çözülerek parçalanması, küreselleşmenin etkisiyle demografik hareketlerin hızlanması, bireyin eğitimi aileden devir alınarak sorumluluğu kurumların üstlenmesi, yine bireyin boş zamanlarını aile dışındaki diğer kurumların üstlenmesi, bilgi ekonomisinde yaşanan hızlı gelişmelerle kuşaklar arasında farkların gittikçe artması(paylaşımın azalması) ve aile bireylerinin bu hıza ayak uyduramaması, anne/babanın çocuk üzerindeki otoritesini kaybetmesi gibi faktörler anne ve babanın çocuğunun üzerindeki etkisini azaltmış ve arkadaşlık kavramının zaman içinde birey üzerindeki etkisinin güçlenmesini sağlamıştır.
geçmiş zamanları düşünelim,çok değil 100 yıl öncesine gidelim. birey tüm zamanını ve vaktini diğer aile bireyleri ile beraber evin içinde geçiriyordu. zorunlu olmadıkça hane dışına çıkmıyordu. ekonomik faaliyet, eğitim, ekonomik faaliyetler, boş zamanlar, çocuk bakımı vb. tüm sorumlulukları aile bireyleri üstleniyordu.
bugün ise aileler; çocuğun eğitim, sağlık, boş zamanı değerlendirme gibi tüm faaliyetlerin sorumluluğunu ilgili kurumlara bırakıyor. geçmişte mesleki beceri babadan oğula aktarılırken; bugün birey ihtiyacı duyduğu eğitimi almak için okula gidiyor. iş piyasasının karmaşıklaşması, her alanda yaşanan gelişmelerle yeni mesleklerin ortaya çıkması bireyin hareket potansiyelinin artmasına neden oluyor.birey okumak, iş bulmak için evinden ayrılarak yurt içinde farklı illere ya da yurtdışına gitmeye başladı.
ekonomide yaşanan bu gelişmeler gelişmeler, parçalanmış ailelerde büyüyen kişilerin sayısının artması, ailenin rolünün giderek azalması, bağımsız bir birey olma algısının güçlenmesi aile bağlarını zaman içinde zayıflattı.
çeşitli nedenlerle ailesinden km.lerce uzakta olan ya da uzakta olmasa bile bazı sebepler yüzünden kendisini ailesine yakın hissedemeyen kişiler ihtiyaç duyduğu bu duygusal boşluğu doldurabilmek için arkadaşlarına yatırım yapmaya başladı.
arkadaşların yeni aile olduğu *yönünde tartışmalar var. arkadaşlığın bugün bu kadar önemli görülmesinin bir sebebi ise bize seçim özgürlüğü sunması. ailemizi seçme şansımız yokken arkadaşlarımızı dünya görüşümüz ve hayattan beklentimiz ölçüsünde biz seçebiliyoruz. seçim özgürlüğü aynı zamanda vazgeçme özgürlüğünü beraberinde getiriyor. iyi de olsa kötü de olsa aileden vazgeçmek zor. çünkü vicdani bir sorumluluğu var. vazgeçilmesi halinde ödenmesi gereken ağır bedeller var. arkadaşlar ise öyle değil. isteğe bağlı kuruluyor. hiçbir mecburiyetlik taşımıyor. sorumluluk hissetmiyoruz. işler yolunda gitmezse yolları ayırmak çok daha kolay.
son yıllarda dizilerde, filmlerde arkadaşlık temalı projeleri çok sık izliyoruz. çünkü yaşadığımız dönemi daha iyi yansıtıyor. aileyle olan paylaşımlarımız gün geçtikçe azalırken arkadaşlarımızın hayatımızdaki rolü gün geçtikçe artıyor. seinfeld, friends, himym, the big bang theory gibi dizilerde aileden pek bahsedilmez, resim dışında kalır. 25. yıla özel friends dizisi örneğiyle bu konuya değiniliyor.
arkadaşlık geçmişte de değerliydi ancak ailenin yanında ikincil konumunu sürdürüyordu. ve yine arkadaşlık bu dönemdeki kısa süreli olmayıp uzun yıllara yayılıyordu.
sosyolog zygmunt bauman'ın ifadesiyle bugünkü iletişimler vestiyer beraberlik üzerine kurulu. nedir vestiyer beraberlikler? tiyatroya gidenlerin kabanlarını astıkları vestiyerler gibi, insanların en azından bir zaman dilimi içinde bireysel gailelerini astıkları buluşmalar olarak betimleyebiliriz.vestiyer beraberlikler, herhangi bir gösteri için bir araya gelir ve izleyiciler kabanlarını vestiyerdeki askılardan alır almaz dağılırlar. işte yaşadığımız kapitalist düzen sadece ekonomik ilişkileri ile beraber bireyin, ailenin, toplumun yaşam tarzını böylesine derinden etkiliyor.
arkadaşlar; ailenin kısıtlayıcı yönlerine rağmen daha geniş özgürlükler ve vazgeçme seçeneği sunması, mecburiyet duyguları taşımaması ve yukarıda saydığım diğer sebepler yüzünden bugün yeni aile olarak kabul ediliyor.
Yaşla beraber anlamsızlaşan şeylerden biri daha. Aynı ortamı paylaşmayı kestiğinizde bağlantınızın devam ettiği kişiler gerçek arkadaşınızdır. Bunların en fenası iş arkadaşı’dır bir de. Bol bulunur, genelde de bir boka yaramazlar. İş’ten ayrıldıktan sonra da arada instagram postlarınızı beğenir “çok güzel çıkmışsın burcucuğum” yazarlar... yolda karşılaşsanız 2. Dakikanın sonunda konu biter.
ailenin eksik kaldığı konularda o eksiği kapatan, ailenin gideremediği duygu durumlarda o ihtiyacı karşılayan, ailenin desteğinin olmadığı yerde yardıma koşandır. gözlemlerime göre aile kavramından nasibini almamış ailelerin çocuklarında arkdaşlarına çok daha bağımlı ve yakın oluyor. eğer sen evladınla, kardeşinle yeteri kadar vakit geçirmezsen, onunla bazı şeyleri paylaşmazsan, o birey, yeri gelir arkadaşları için ailesini karşısına alır ve bunda o bireyin suçu yoktur. o bireyde aile bir boş kümedir. böyle ailelerde yaşayan bireylerin arkadaş edinmesi ruhsal ihtiyaçların karşılanması açısından çok ama çok önemli. böyle bir ailede yaşayıpta arkadaş edinmeyen / edinemeyen bireylerin hali ise...
en overrated şey nedir deseler direkt arkadaş derim. Hayatım boyunca çok arkadaşım oldu lisede özellikle sürekli beraber aktiviteler yapardık. Ünide kısmen daha az arkadaşım oldu ama asla arkadaşlarımın yanında yalnızken eğlendiğim kadar eğlenmedim. İnanılmaz bir durum düşündüğün zaman. Gülüyorsun, eğleniyorsun, içiyorsun, şakalaşıyorsun ama eve geldiğim andaki gitmesem de olurmuş ya hissiyatı kadar üzücü başka bir şey olamaz sanırım. Gitmeseydim şimdi pc'de şunu oynardım, gitar çalardım en azından kafasından çıkamıyorum ne yazık ki. Sanırım tek bir arkadaşım var birlikte zaman geçirdiğimde keyif aldığım. Üzülerek söylüyorum ki insanların yüzde 98'i birlikte geçirdiğin zamana değmeyecek kişiler. Gülmek istiyorsan açarsın bi stand up, kaliteli zaman geçirmek istiyorsan hobilerinle uğraşırsın. Sadece içmek bir istisna. Yalnız içmek sıkıcı arkadaşlarınla içince muhabbet sarıyor. Arkadaşlarımla içmek dışında buluşmak istemiyorum ya. Ayrıca kendi kendine mutlu olamayan insanlara şaşırıyorum, üzülüyorum. Hayatın bir dönemi oldu ki yalnız kaldılar ne bok yiyecekler acaba diye soruyorum kendime. Kimseye göbekten bağlı olmamak lazım. Arkadaştan daha önemlisi kaliteli tanıdıktır bak. Mesela bir yerde tanışırsın eleman bilgilidir, hayata bakışı ufkunu açar ama arkadaşın değildir. Öyle denk gelirsen konuşursun o adamı tüm arkadaşlarımla kafa kafaya takas ederim mesela. O adamla konuştukların akılda kalır. Ben geçen hafta arkilerle ne konuştum hatırlamıyorum bile aq sabun köpüğü gibi bir şey ya.