buna çıkan çiftlerin evleneceğine dair bir söylenti vardı eskiden. hala var mıdır? bilmiyorum ama bu durumu bir arkadaşıma söylediğimde "ilk çıktığımla mı?" demişti.
üç kez intihar girişiminde bulunan fakat bir sebeple üçünde de ölmeyi bir türlü beceremeyen ümit yaşar oğuzcan'ın, 17 yaşındaki oğlu vedat'ın, galata kulesi'ne çıkıp kendini aşağı bırakarak intihar etmesi üzerine yazdığı şiiri. cansız bedeni yerde yatan vedat'ın elindeki intihar notunda şu not yazmaktadır; "baba öyle intihar edilmez böyle edilir."
"6 haziran 1973 pırıl pırıl bir yaz günüydü aydınlıktı, güzeldi dünya bir adam düştü o gün galata kulesinden kendini bir anda bıraktı boşluğa ömrünün baharında bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu bir adam düştü galata kulesinden bu adam benim oğlumdu
gencecikti vedat ışıl ışıldı gözleri içi bütün insanlar için sevgiyle doluydu çıktı apansız o dönülmez yolculuğa kendini bir anda bıraktı boşluğa söndü güneş, karardı yeryüzü bütün zaman durdu bir adam düştü galata kulesinden bu adam benim oğlumdu
"açarken ufkunda güller alevden" çıktı, her günkü gibi gülerek evden kimseye belli etmedi içindeki yangını yürüdü, kendinden emin sonsuzluğa doğru galata kulesinde bekliyordu ecel bir fincan kahve, bir kadeh konyak ölüm yolcusunun son arzusuydu bu bir adam düştü galata kulesinden bu adam benim oğlumdu
küçücüktü bir zaman kucağıma alır ninniler söylerdim ona uyu oğlum, uyu oğlum, ninni bir daha uyanmamak üzere uyudu vedat 6 haziran 1973 galata kulesinden bir adam attı kendini bu nankör insanlara bu kalleş dünyaya inat şimdi yine bir ninni söylüyorum ona uyan oğlum, uyan oğlum, uyan vedat.."
Rivayete göre kuleye çıktığın kişiyle evlenirmişsin. Geçen yıl Martta tek başıma İstanbul'a geldim ve Galata'ya da çıkayım dedim.Asansöre bindim. Asansörde bir ben varım bir de 26 yaşlarında hoş bir hanımefendi. Kulaklık takmış müzik dinliyordu. Ben sesi dışarı hafiften gelen müziği çözmeye çalışırken anlık göz göze geldik. Kulaklarını çıkardı ve bana şöyle dedi: "birbirimizle evleneceğiz senin haberin bile yok." :D
birçok efsaneye konu olmuş, tarih boyunca fener, yangın izleme, gözcü kulesi gibi birçok amaçla kullanılmış kuledir. kule; yığma taş usulü ile cenevizler tarafından inşa edilmiştir. yüzyıllar boyunca sürekli onarım ve bakım görmüş güzide bir eserdir. çatısı her zaman gördüğümüz şekilde olmayıp önceleri farklı şekillerde de kullanılmıştır. çatının en sağlam halleri osmanlı devleti zamanında inşa edilmiştir.
1204 yılında haçlı seferleri sırasında tamamen tahrip edilmiş ve yaklaşık 150 yıl sonra baştan aşağı yenilenerek tekrar yapılmıştır.
bu yapı esasen galata bölgesinin sınırlarını belirleyen uzun mu uzun surların en kuzeyde birleştiği noktaya yapılmıştır. galata bölgesinin sınırları, galata kulesinden itibaren bir yay şeklinde açılan iki surun haliçte birleşmesi ile belirli olmaktadır. tabi 20.yy ortalarına doğru, adını anmayı bu yapıya saygıdan tercih etmediğim bir yöneticinin, 1800'lü yıllarda popüler olan ve fransa'da ortaya çıkmış kentsel planlama anlayışını berbat bir şekilde uygulatması ile galata kulesinin bir parçası, yine aynı isimdeki bölgenin en önemli ögelerinden biri olan surları parça parça yok etmesi ile bu surların büyük kısmı ortadan kalkmıştır. aynı anlayış uzun yıllar yöneticiler tarafından özellikle bu bölgede tekrarlanmıştır.
yine aynı dönemde kutsal malzeme olan asfalttan yapılmış yolların gazabından kurtulan bir takım sur parçaları (?) ise yeni yapılan asbest ile bezenmiş yapılara istinat duvarı olarak hizmet etmiş, etmektedir.
bölge, ortadokslar tarafından tarihi yarımadada dışlanan ve/veya görece istenmeyen levantenlerin ve tüccarların ikamet ettiği bölge olarak yüzyıllarca kullanılmış, galata kulesi ise bu bölgenin bir çeşit simgesi olmuştur.
galata kulesi, yüzyıllar boyunca ne kadar işlevsel olarak kullanılmış olsa da asıl yapısını yitirmiş, tek başına kalmış zavallı bir mimari yapıdır. kent insanına yalnızca üzerinde yemek yeme ve hayatları birleştireceği umudu aşılayan efsaneleri* gibi ufak güzellikler bırakabilmektedir artık.
yakın zamanda haberlere düşen, galata kulesinin içeriden hiltiyle traşlanması olayı tüm çıplaklığıyla şu şekildedir: kulenin bir takım restorasyon işleri için ihale açılır*, aşırı uygun fiyat çeken bir firma bunu kazanır. tabi bu firma çalışmalara başlar ancak doğru dürüst şantiye şefi dahi yoktur, varsa da pek uğramıyordur. tamamen birkaç cahil işçiye bırakılan bu iş, tarihi yapıya zarar verir bir işlem haline dönüşmüştür.
işçilere verilen görev ise, bir takım niteliksiz ve tarihi özelliği olmayan betonların ve sıvaların traşlanması, tarihi yapının bakım öncesi bu gibi niteliksiz ögelerden kurtulması gibi bir görevdir. tabi işçilerden biri (ki iki işçi çalışmakta) direkt olarak tarihi yapıya hilti vurmaya başlamış, şans eseri bu durum çok geç olmadan fark edilmiştir. yani sorumlulular, bu ihaleyi bu kadar uygun fiyata verebilenler, onay veren koruma kurulu, restorasyon şantiyesinde mimar veya restoratör bulundurmayan firmadır. işçiler de suçlu olmakla birlikte tam olarak suçlu sayılamazlar zira birçok yapıda neyin eserin parçası, neyin başka bir şey olduğunu kestirmek herhangi biri için mümkün olmayabilir. işçinin aldığı emirle ve kendine sonsuz güveniyle gözlerini kapatıp vazifesini yapmış olması olasıdır.