1930 yapımıbir luis bunuel filmidir. müziklerinden senaryo'ya, senaryo'dan kurgu'ya. senaryo için bunuel yakın dostu, çoğumuzun yakından tanıdığı ünlü ressam salvador dali ile çalışmıştır.
bir aşk hikayesini, sürrealizm ile bağlayarak kiliseye, burjuvaziye ve dönemin ağır şartlarına bir eleşti getirmiştir.
film ilk gösteriminden sonra 50 yıl yasaklı kalmıştır. daha sonra tekrar gösterime girmiştir.
filmi dikkatli izlediğiniz zaman marquis de sade'nin sodom'un 120 günü eserine açık bir gönderme olduğunu göreceksiniz.
filmde gaston modot, lya lysve max ernst gibi isimler yer almıştır.
luis bunuel filmi. senaryosunu salvador dali ile birlikte yazmışlar. film sürrealist sinemanın en önemli filmlerinden biri. öncesinde bu ikilinin birlikte yaptığı un chien andalou var.
nereden başlayayım bilemedim. öncelikle şunu belirtmekte yarar var. bu film bir kova patlamış mısırı kıtlayarak izlenecek bir şey değil. filmi anlamlandırmak ya da daha iyisi anlam yüklemekten kaçınabilmek için dada ve sürrealizm hakkında biraz malumat da gerekiyor. sürrealizmin rüyalardan beslenen sanat anlayışına aşina olmak için de biraz freudvari rüya analizlerine dair malumat lazım.
kısa kısa özet geçeyim dada bir sanat akımı değildir. sanatın tanımı dahil olmak üzere tüm yerleşik değerleri yadsıyan ve anlamsızlığı vurgulayan, sınırlı bir entelektüel çevre tarafından kabul görmüş bir düşünce akımıdır. dada akımı içinde elbette sanatçılar vardır. bu akım çerçevesinde görülen işleri dada ruhuna uyacak şekilde anlam taşımamak üzerine kurgulanmıştır.
sürrealizm ise gerçeklikle sorunu olan bir akımdır. realite sürealistler için görmezden gelinmesi gereken bir şeydir. bunun yerine rüyalar ve bilinçaltı öne çıkar.
gelelim filme: film birbirinden bağımsız gibi görünen bir kaç bölümden oluşuyor. hayret edilecek bir şey değil bu çünkü iki akımın da sanatsal üretiminde kolajlar önemli yer tutuyor. sinema için üretilen bu iş de bir tür kolaj. filmi oluşturan parçaları birbirine bağlayan ve her bölümde yer alan iki karakter var. bir kadın ve bir erkek. filmden bir anlam çıkarmak isteyen bunların bir türlü kavuşamayan aşkına odaklanabilir.
filmin adı l'age dor türkçede altın çağ anlamına geliyor. peki neyin altın çağı bu. başta kilise olmak üzere, siyasetin, insan ilişkilerinin, geleneksel hayat görüşlerinin egemen olduğu bir çağ. filmin tamamı bunları reddeden bir manifesto aslında. kendince bu altın çağın yaldızını silip atan, sonunu muştulayan bir iş.
film 1930 yapımı. avrupa'da çekilen ilk sesli filmlerden biri. roma şehrinin havadan çekimleri, colosseum'a doldurulan binlerce figüran gibi detaylar göz önüne alınınca büyük bir yatırım yapıldığı anlaşılıyor.
filmin tarihçesinden de bahsedelim biraz. film 29 kasım 1930 tarihinde gösterime giriyor. 3 aralık günü kendilerini mevcut değerlerin koruyucusu olarak gören fransız milliyetçileri tarafından salon basılıyor, perdeye mürekkepler atılıyor ve lobide bulunan dali'nin ve diğer bazı sanatçıların eserleri tahrip ediliyor. dönemi içinde filmin tepki alması da normal. gerek kiliseye yönelik sert eleştirel tavrı gerek romantik aşkın ötesine geçerek cinselliğe yönelik o dönemde kabul edilemez görülen imaları nedenyle 10 aralık tarihinde ise sansür komitesi tarafından gösterimi yasaklanıyor. gazetelerde çok ağır eleştiri yazıları yazılıyor.
günümüzde sürrealist sinemanın yapı taşlarından biri olarak görülen film bu yasaklama sonrası 1979 yılına kadar kapalı bir kaç gruba yapılan özel gösterimler dışında izlenememiş.
film bir defadan fazla izlenmesi gereken bir film. zaman zaman ekranı durdurup düşüne düşüne izledim. her izlemede farklı şeyler bulmak mümkün. ayrıntılar spoiler olacak. o nedenle yazmıyorum.