canım beatles'ın ve onca yeteneğine, deneyimine, vizyonuna rağmen bir amsalağı olan sevgili john lennon'un .mna koymuş olan servet avcısı.
john'un ilk çocuğunun bir hata olduğunu, tek gerçek çocuğunun kendisi ile olan olduğunu röportajda söylecek kadar kötü kalpli bir kezbandır aynı zamanda. zerre emek vermediği, tersine yok ettiği beatles telifleriyle "cool" ayar kesiyor.
bu aralar beatles söz ve notalarından gerçek bestescilerinin, beatles'ın diğer üyelerinin adını sildirmekle meşgul. ninemden yaşlı, hala doyamadı.
allah bunun belasını vermediyse beddua yoktur, yalandır.
paul mccartney (ve muhtemelen diğer beatle'ların da) yoko oh no! lakabını taktıkları kadın. geçen gün bir yerde okudum, çok hoşuma gitti; bu pek entelektüel hanım ablamız modern sanat yaptığını iddia ediyor malumunuz. ben bağırıp çağırması dışında bir şeyini göremedim ve kıymeti kendinden menkul eserleriyle de ilgilenmedim doğal olarak. the beatles'ın dağılmasında son damla olan yoko'nun modern sanatı(!) ile ilgili okuduğum şey. şu minvalde bir şeydi. modern sanat ya da kalıpların dışına çıkan sanat (müzik, resim, sinema, tiyatro olsun), öncelikle klasik kalıp(lar)daki sanat yapıtlarını becerebilen sanatçıların "seçimidir", mahkumiyeti değil. kendisinin iyi bir müzisyen olduğunu düşünmüyorum, sadece bağırabildiği ve bunu modern sanat olarak yedirebildiği için (ve tabii ki lennon'ın da biricik aşkitosu olduğu için) ortamlarda kendine yer bulabilmiş egzotik bir abladır. gönül her şeye konar da, bu ne zevksizliktir be john abi! huzur içinde uyu, george'la takıl, yoko oraya da gelene kadar! :p
john lennon'ın annesi olarak gördüğü, bu sebeple de deli gibi bağlandığı şahıs.
john lennon'ın da diğer beatles üyeleri gibi düzgün aile yaşamı olsa pek bu kadar bağlanmazdı bu kadına. zira ne paul, ne ringo, ne de george bir kadına john gibi bağlanmışlardır. hadi paul zaten doğuştan piç de, george gibi efendi bir adam bile pattie boyd'u zamanında kovmasını bilmiş.
john lennon gibi büyük dahilerin penisi halka mal olmuştur. bir hayrat çeşmesi gibi oradan eserler neşet eder ve herkes gönlünce, kana kana içer. sonra yoko ono gibi bir penis gaspçısı çıkar, penis kıskançlığı ile çeşmeyi tahrip eder ve dehanın suyunu keser. o nedenle, susuzluktan kavrulan kamu, yoko ono'da belki de en mükemmel formunu bulmuş bu şeytani yengelerden nefret etmektedir ve edecektir. makus talihidir bu insanlığın.
paylaşılamayan penis sendromu sadece lennon gibi dahilerde değil, kel ve fodul ismail eniştelerde bile mütalaa edilebilir. ismail eniştelerin o bamya çükü kıymete biner, anacığı ile sevgili eşi, bu bamya yemeğini sadece bennn kaşıklayacağım diye saç saça, baş başa kavga eder. erkeğin imkanlarından (ismail eniştenin doblosu ve haftada bir mangalda pişirdiği tavuk) yararlanma ve de belki daha önemlisi, erkeğin imkanlarını başkalarına yedirmeme gibi bir saplantıdan söz ediyorum. penisle sembolize edilen, (bu benim kabahatim değil, freud'u suçlayın) iktidar, imkan, yaratım gücü gibi şeyler bazılarında kıskançlık uyandırır. tabii bazı erkeklerde de. dolayısıyla penis kıskançlığı sanıyorum sadece kadınlara mahsus değildir.
yoko ono'nun böyle yekpare bir nefretin nesnesi olmasında, lennon'ı kafese kapatıp kafasını bulandırmasının yanında, çirkin olması, japon olması ve avant garde olması da etken tabii. yani en yetenekli, en güzel ve sempatik hanım kızımızı çıkarın, iki sene çağdaş sanat yapsın, sonraki karşılaşmada çoğumuzda bir öğürme refleksi tetikleyecektir.
"cinsel organları dışarıda olmasına rağmen erkekler nasıl ciddi olabiliyor anlamış değilim. eğer ben erkek olsaydım kastrasyonu düşünürdüm." demiş şahıs.
sinema üzerine yazdığı bir makalade "gelecekte insanlar 1960'ların filmlerini izlediklerinde jean-luc godard'ın filmlerinde anlamlı bir anlamsızlık, ingmar bergman'ın filmlerinde de anlamlı bir anlamlılık bulacaklardır" diye buyurmuş.
rahmetli eşi john lennon kendisi hakkında "yoko dünyanın en garip sanatçısı olabilir, herkes adını bilir ama ne ürettiğini kimse bilmez" demiştir. Genel olarak daha önceki girdilerini de okuduğunuzda, lennon'ın ne kadar haklı olduğunu görebiliriz.
john lennon'la ilgili hayatının haricinde (ki o bölümle ilgili birçok şey yazılmış zaten) kendi ilgi alanım olarak sizlerle Yoko'nun sanat yapıtlarını ve sanatçı kişiliğini paylaşmak isterim sevgili dostlar.
Öncelikle yoko aristokrat bir aileden gelmiş bir sanatçıdır. Japonya'da felsefe eğitimi almış ilk kadınlardan biridir ve bu yaptığı işlerdeki farklılıkların sebebidir.
2. dünya savaşı sırasında tokyo'da bombalardan korunabilmek için sığınıkta yaşamışlardır. bu dönem yaşamı boyunca hiç açlık ve çile çekmemiş yoko'nun hayatında çok önemli bir yer tutar. daha sonraları bu zamanı anlatırken, kardeşiyle tek eğlencesinin ara sıra sığınaktan çıkabildikleri zamanlarda, gökyüzüne bakmak ve bulutları hayvanlara ama açlık içinde olduklarından çoğunlukla yemeklere benzettiklerini aktarmıştır.
2. dünya savaşından sonra ailesi ile new york'a taşınan yoko, sanat hayatına da başlamaya karar verir. gerek savaşın yıkımlarını gören, gerek açlığı ve çaresizliği uzun zaman yaşayan yoko, alışılagelmiş sanatın dışında son derece materyalist ve minimalist işler icra etmektedir.
John Cage ile tanışması hayatını değiştirecektir. Daha sonraları daha da iyi anlayacağımız üzere john cage, 1960'ların birleşik devletlerindeki avangart çıkışların ortamını hazırlayan o çok önemli kişidir.
daha önce de (bkz: resim okuma/#252261) şu girdimde de paylaştığım gibi, bir sanatçının işlerine bakmadan önce o dönemi de biraz anlamak önemlidir.
bahsi geçen dönem amerika'da hippi yaşam tarzının görülmeye başladığı (ki bu da dünya tarihi açısından çok önemlidir, çünkü gençlerin başlattığı ilk tarihi isyan ve harekettir.) antimilitarist hareketin daha yüksek sesle dile getirildiği , gençlerin "peace, drug and sex" mottosuyla hani nerdeyse sokaklarda yaşamaya başladıkları bir dönem.
bu dönemde o isyankar ruhuyla, savaşı da yaşamış bir "kadın" birey olarak (fenimist hareketlerin de oluşmasına etkisi olacağından tırnak içine aldım) new york'un soho bölgesinde (ki bohem bir bölgedir) ilk stüdyosunu açmıştır.
ilk sergisini de burada 1961 yılında açar ama sergiye sadece 5 kişi gelir ki bunlardan biri john cage diğeri de marcel duchamp'tır.
dediğim gibi, farklı konularda kendisini eleştirebilirsiniz ama birçok konunun öncüsü olduğunu kabul etmek gerekir. i.ibb.co/... şu örnekte de görebileceğiniz üzere yoko ono, yepyeni bir sanatın ortaya çıkmasını sağlamıştır. buna "katılımcı sanat" denecektir.
ilk işlerinden biri olan bu eserde siz de bir bulunan tuvale bir çivi çakarak esere katkıda bulunursunuz. eser çiviler bitince tamamlanacaktır.
ve yine kamuoyunun önünde kadınlara karşı gerçekleştirilen cinsel şiddeti gösteren ilk performans da yoko ono'nundur. (1964) www.youtube.com/... "cut piece" adı verilen bu performansta yoko ono sahneye güzelce giyinmiş olarak çıkar ve yanda duran makasla arzu eden herkesin kıyafetlerinden kesebileceğini söyler.
şimdi şöyle bir düşündüğümüzde, ki bunu önyargısız olarak 2021 yılında yapmak çok zordur, performans sanatını takip edenler de katılacaktır ki, artık bu isim altında görmediğimiz şey kalmadı. (sahnede doğum dahil) bunu o yıllar ve o dönem içerisinde değerlendirme zarureti buradan kaynaklanmaktadır.
bu süreç sonrasında john lennon ile tanışmasıyla da hayatı kökten değişecektir. john lennon ile new york binalarından sarkıttıkları dev savaş karşıtı pankartlar; birlikte de birçok ortak duygu çerçevesinde birleştiklerini kanıtlamaktadır. www.youtube.com/... şu klipte ortalarda bir yerlerde görülüyor, son derece sarsıcı bir mesaj içermektedir. "war is over. ıf you want!"
her ne kadar yerden yere vurulsa da, sanat adına koyduğu mihenk taşları azımsanamayacak kadar çoktur. Her zaman umutlu bir sanat ortaya koymuş, insanlığa dair umutlarını her eserine bir şekilde eklemiş, optimist yönü ağır basan bir sanatçıdır sevgili dostlar. bir de bu çerçeveden aktarmak istedim.