bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. canım çok pis sütlaç çekti. zaten hangi gün var ki canım sütlaç çekmesin. hergün olsa hergün yerim. bi seferinde bir oturuşta 5 kase yemişliğim var. kim bulduysa her yiyişimde dua ederim, o kadar kutsaldır benim için sütlaç.

    akşam eve gidince sütlaç yapacağım size de tarif vereyim sizde yapın, yiyin, yedirin herkes mutlu olsun.

    Malzemeler
    1 litre süt
    2 çay bardağı pirinç,
    1 su bardağından biraz az toz şeker,
    1 paket vanilya,
    4 su bardağı su
    Nişasta yok aman haaa sütlacınıza nişasta koyup rezil etmeyin.

    Öncelikle süt sakın kutu süt olmasın, mümkünse ki günümüz şartlarında çok mümkün değil ama açık süt olsun. güvendiğiniz bildiğiniz kaymağı alınmamış temiz inek sütü olsun.

    Pirinçleri suyun içinde yumuşayıncaya kadar haşlayın. haşlarken muhakkak dibini karıştırın pirinçler dibine yapışmasın yoksa sütlacın tadı değişiyor.

    pirinçler suyunu çekince aynı tencerede pirinçlerin üzerine sütü ilave edip kaynayıncaya kadar karıştırın, kaynayınca altını kısın 15-20 dakika kendi halinde tıkırdasın. ocağın altını kapatmaya yakın şekeri ilave edin karıştırın. altını kapatıp tencereyi kenara koyun, 3-5 dakika sonra vanilyayı tencere koyun ve karıştırın. bu işlemi ateşin üzerinde yapmamamızın sebebi vanilyanın yüksek ısıda tadını ve kokusunu kaybetmesi. o yüzden ateşten aldıktan ve bir müddet soğuduktan sonra ilave ederseniz daha yoğun vanilya tadı ve kokusu elde edersiniz.

    Sonra kaselere koyup soğutun, buzdolabına görme kıvamına gelince üzerini örtüp buzdolabına koyun. bu sıcak günlerde soğuk soğuk yiyin. Yerken üzerine tarçın serpmek tamamen damak zevkidir, size kalmıştır.

    Hadi afiyet olsun.

    #50162 11001 | 8 yıl önce
    0kişiye özel 
  2. Uzun zamandır burasını ihmal etmişim. Sabah sabah da iş yerinde pek iş yapasım yok, hadi bir şeyler karalıyım.

    İnsan ilişkileri ne garip, insan acaba doğum ile ölüm arasında kaç kişi ile direk ve endirek iletişime geçiyor? Sanırım iletişim/etkileşim bu dünyanın en birincil konusu. Yani bakınca her şey iletişimden ve etkileşimden geçiyor. Eğer bu ilişkiyi düzgün kurarsanız hayat her anlamda kolay oluyor, yok düzgün kuramazsanız hayat zindan oluyor. İş yerinde bizim tedarikçilerden 3 çocuk var, çocuk diyorum çünkü benden 8-10 yaş falan ufak çocuklar. Bu aralar 3 ü de evlendi, evleniyor veya 1-2 aya kadar evlenecek. 3 ay önce evlenmiş olan ile geçen konuştuk, çok dertli hiç beklediği gibi değilmiş evlilik öyle söylüyor. Sürekli kavga ediyorlarmış, hayatım bok oldu diyor. Hâlbuki ki çok değil 4 ay falan önce nasıl heyecanlıydı, evlenicem diye nasıl mutluydu ama 4 ay sonra geldiği noktaya bak. Yapılan binlerce tl masraf, kurulan hayatlar, hayaller sonrası…hayal kırıklığı ve muz kabuğu. Dün o çocuklardan birisi geldi ziyarete, öyle ara ara geliyorlar sağ olsunlar, abi dedi nisanın bilmem kaçında sefaköyde düğün var beklerim, olur dedim müsait olursa geliriz. Neyse ki çok heyecanlı, yok beyaz eşyayı almış, yatak odası vs anlatıyor onları. Dedim x, takılma bunlara sen mutlu olabilecekmisin ona bak esas. Eminmisin, sence tamam mı, hakikaten doğru kişi mi, öyle bi heves yapmıyorsun değil mi. Abi dedi hayatımın kadını. Hadi dedim inşallah. Eğer iletişimi iyi kurabilirlerse dünya onlara cennet yoksa…yoksasını düşünemiyorum bile.

    Ama her şey çok farklı, insanlarda kabahat de aramıyorum artık. Dünya artık o kadar hızlı ki, kimse eskisi gibi değil. Her şey en iyisi olmalı, en yenisi olmalı, sevgili bile. İnsanlar artık tahammülsüz, kimse annesi babası ile bile yaşamıyor elin oğlunun/kızının kahrını mı çekecek. Yüksek yüksek binalarda hapishaneden farksız, penceresi bile açılmayan 1+1 evlere tıkıldı herkes, toplu yaşama dair tüm emareler siliniyor. Geçen gün şekerpınarında bir arkadaşın evine gittim, apartmanın bir katında 12 daire var, ve apartman 25 katlı. İnanabiliyormusunuz 25 katlı ve her kat 12 daire. Bi savaş çıksa, esir düşsek, bizi esir alan insanlar da bizi aynen böyle bir yapıda saklar anca, biz ne yapıyoruz, tonlarca paralar dökerek o hapishanelere kendimiz gönüllü giriyoruz.

    Neyse ki sırf bu yüzden eve gelen misafir artık daha kıymetli bana. Geldiler mi kalsınlar istiyorum, yatsınlar. 3 gün 5 gün dert değil. Öyle yok düzenimiz bozulacak, yok bu kadar adam nerede oturacağız falan sorun değil. Kimse ne aç kalıyor ne açık kalıyor. Kayınvalide kayınpeder bizimle aynı şehirde yaşamalarına rağmen ara ara onlar gelip bizde kalıyor, ara ara biz gidiyoruz 2-3 gün kalıyoruz. Öyle bildiğin eski usul, yere yataklar, banyo önünde sıra bekliyoruz falan. Haa niye yapıyoruz bunu, tek bir gayemiz var çocuklar da bunu tatsınlar istiyoruz. Ben hatırlıyorum çünkü çocukluktan aklımda kalan bir çok anı dedemlerin evinde dayımlar, teyzemler, kuzenler, yerde balık istifi yatmaca.

    Bu hafta benim annemlerin haftasıydı, onları çağırdık, onlar kalıyor 3-4 gündür bizde, çocuklara inanılmaz değişiklik, bize tek bir zararı oluyor, dedeyi babaanneyi görünce bizim oğlanların hafif ayarı kaçıyor ama olsun o kadar olur. Bu arada annemler geliyor diye hanım dediki yaw akşam çayın yanına yemeye kek, tatlı bir şey yapsaydık keşke. Eski zamanlardan kalma tiramisu tarifini buldum, onu yaptım, iki gündür mis gibi yiyoruz. Şimdi size de yazıyım, olur ya eve yatılı misafir gelirse yaparsınız.

    Hemen belirteyim benimkisi basit olandan, kedi dilli. Malzemeler şöyle;

    3,5 su bardağı süt
    ½ su bardağı şeker
    3 yemek kaşığı un
    2 yumurta sarısı
    1 paket labne peyniri
    1 paket kedi dili

    Kedi dilini ıslatmak için ise;

    Granül kahve
    1 yemek kaşığı şeker
    Yetecek kadar sıcak su

    Ateşin üzerinde bir kaba, yumurta sarılarını, şekeri ve unu bir kaba boşaltıp karıştırıyoruz, üzerine sütü yavaş yavaş döküyoruz, sonra topaklaşmasına müsaade etmemek için ara vermeden karıştırıyoruz, bir tıkım kaynayınca ocağın altını kapatıp ılımaya bırakıyoruz. O arada yine karıştırıyoruz yoksa üzeri kaynak tutuyor. Sonra üzerine labne peynirimizi koyup çırpıcı ile çırpıyoruz. Pürüzsüz bir krema kıvamını alınca bir kenara koyuyoruz.
    Sıcak suyun içine şekeri ve kahveyi atıyoruz sonra kedi dillerini arkalı önlü ıslatıp borcama diziyoruz. Burada kritik nokta kedi dillerinin tamamen ıslanmış olması, kuru kalmasın sonra yerken pek keyifli olmuyor. İlk sıra kedi dilini yerleştirince kremanın yarısını kedi dillerinin üzerine döküyoruz, sonrasında ikinci sıra kedi dili. Sonrasında kalan krema. Bir miktar daha soğuduktan sonra üzerine dekoratif amaçlı kakao serpiyoruz. Şimdi size kakao serpmek için de bir püf nokta, kakaoyu çay süzgecinin içerisine dökün ve sonra çay süzgecinin kenarına yavaş yavaş vurarak tiramisu üzerinde gezdirin. Daha uniform bir kakao dağılımı sağlamış olursunuz. En son dolaba koyuyoruz borcamı, soğuduktan sonra da servis ediyoruz.

    Bol bol yapın efendim, yapın ve sevdiklerinize ikram edin, iletişimi de kuvvetlendirir hem
    #124558 11001 | 6 yıl önce
    0kişiye özel 
  3. burada amaç tabi ki nutellanın reklamını yapmak değil. ama önce nutellayı tanıyalım. nutella italyan ferrero grubuna ait bir firma. bir italyan firması ve grupta hepimizin her gün severek tükettiği kinder ve duplo markalarının yanı sıra tic tac falanda var. ama grubun en iddialı ürünü şüphesiz ki nutella. nutella aslında kakaolu fındık kreması. baktığınızda bizim gibi sagra mağazalarının çeşmelerinden kakaolu fındık kreması satın alan kişiler için çok bi esprisi yok aslında. benim yaşımda olanlar bilirler hangimiz rüyasına girmemiştir o çikolata çeşmesi, hangimiz ağzımızı o çeşmeye dayamayı hayal etmemişizdir. yaş ilerleyince farklı cinsel fantazilere bile vesile olmuşluğu vardır o çeşmenin.

    konu kakaolu fındık ezmesi olunca aslında bi alt yapımız var allah’a şükür. sagranın peşine nestle, şokella vs geldi tabi hiçbirisi çeşmenin yerini tutmadı. ama bir gün her şeyi altüst eden bir şey çıkageldi. evet hepimizin bildiği fındık kreması ama koku desen farklı, akışkanlık farklı, tat farklı her şey farklı. allah’ım o nasıl birşeydir öyle, ekmeğe sür ye, kaşık kaşık ye, muzun üzerine dök ye, portakalın üzerine sür ye…yeter ki ye. eve girdiği ilk günden beri ki o tarihi maalesef hatırlamıyorum, sanırım 97-98 yıllarında tanışmış olabilirim, benim temel besin maddem oldu. tabi o zamanlar gençlik de var, yediğini yakıyorsun, fütursuzca yiyordum. sabah kahvaltısı, öğlen yemeği, gece uykudan uyanınca hiç farketmiyor. işte o zamanlar nutellanın adı kalbime, tadını dilime, kavanozunu dolabın en nadide yerine mıh gibi kazıdım. herşey bi yana nutella bi yana.

    zaman içinde nutella yaygınlaştı. nutella cafeler açıldı, sadece nutellayla ürün yapan restoranlar açıldı, nutella için festivaller düzenlendi falan. bunlar benim için hep pozitif şeyler, çünkü içinde nutella var. ben ki çayı şekerli içtiğim zamanlarda çaya nutella katan insanım niye pozitif olmasın ki hem. ablamın bekar yaşadığı zamanlar…bi gün kalmaya gittim. kahvaltı hazırlıyor, nutella varmı dedim, var var sen geliyorsun diye yeni aldım dedi. ikinci gün nutella bitince, bastı fırçayı. şaşırdım ulen ne olacak alt tarafı bi kavanoz nutella. meğerse benden bir hafta önce erkek kuzenim gitmiş yine kalmaya, onun içinde yeni bi kavanoz almış o da 2 güne bitirmiş. nedir benim nutellayla imtahanım diyor 2 günde bir nutellamı alcam diye.

    bence almak lazım, maazallah kimse almaz, firmanın cirosu düşer kapanır vs, niye o riske girelim, haftada en az 1 sefer alalım. hazır adamlar hammaddeye yakın olabilmek adına manisa’ya fabrika da kurdular, lezzet bu kadar yakınken niye geri tepelim ki.

    bizim oğlanın yeni doğduğu zamanlar kahvaltı yapıyoruz, nasıl huysuz nasıl huysuz. aldım dizlerime yatırdım sonra açık nutella kavanozunu ters çevirip burnuna yaklaştırdım. işte o an 3 aylık bebeğin nasıl aydınlandığına şahit oldum. sanki o 3 aylık kısacık ömrünü sorguladı o an, ulen bu ne, bu nasıl bi koku diye. yaklaşık 15-20 dakka ööyle yattı dizimde sanrım hayatını sorguladı, hipnotize oldu. koku etkisini kaybedince yavaş yavaş kıpırdanmaya başladı yine. o an düşündüm kokusu 15-20 dakka etkilediyse, ağzına bi parmak sürsem ne olur diye ama tabi ki 1 yaşını geçmesine rağmen hala yapmadık onu.

    bugünlerde yerini torku almaya çalışsa da nutellanın yerini hiçbirşey tutamaz, en azından benim için. şimdi size nutella yemek için iki tarif vericem, çok basit şeyler bence ilk fırsatta deneyin.

    1. uno’nun tam tahıllı, içi çekirdekli falan, ekmeğini alın, ekmek kızartma makinesinde üstü hafif çıtır olana kadar kızartın. sonra ekmek sıcakken üzerine kalın bir tabak nutella sürün ve çay eşliğinde yiyin.
    2. hafif ekşi bir portakal bulun onu yuvarlak yuvarlak dilimleyin, etrafından kabuğunu soyun, kenarındaki ve ortasındaki beyaz lifleri temizleyin ve büyük düz bir tabağa dizin. 5-10 dakika bekleyin, portakallar hafifçe suyunu tabağa bıraksın. ondan sonra 2 yemek kaşığı nutellayı portakalların üzerinde gezdirin. sonra o hafif ekşinin nutellayla buluştuğu şeyi afiyetle yiyin.
    #44328 11001 | 8 yıl önce
    0kişiye özel 
  4. Çocuk uyutmanın çok inceliği var. Öyle göründüğü kadar kolay değil walla değil. Bi defa öce çocuğu buna hazırlıcan. Süreç ilk neyle başlıyor, hadi yavrum gel altını değiştirelim yatıcaz. Oooo orda başlıyor cümbüş, 100 m2 evde kovalamacalar, zorla kolundan tutup yatırmalar, altını açmaya çalışmalar, kündeler, kafa kollar…

    Diyelim ki bu ilk aşama geçti, hadi pijamalarımızı giyelim. Bu en zorlarından bir tanesidir. Buradan herkese açıklıyorum. Arkadaşlar çocuklar üstlerini çıkartmayı severler ama giyinmeyi asla sevmezler. Giyinirken sevdikleri tek şey evden çıkarken ayaklarına giydikleri ayakkabı. Güreşin iki raundu başlar, ilk raundda uygulamadığınız oyunları burada denersiniz, el enseler, arkadan bastırıp 2 puan almalar falan…

    Sonra diş fırçalama faslı var. Burası kısmen biraz daha kolay kısmı ama buradaki kritik nokta bu aktivite çocuğu esas amacından uzaklaştırıyor. Niye mi. Çocuklar genellikle suyla oynamayı severler, o yüzden diş fırçalamada pek sorun çıkmaz ama bu seferde diş fırçalama eylemini sonlandırmak mesele olur. Ağız yüz su olur, kollar su olur, uykusu varsa açılır falan falan.
    Buraya kadar anlattıklar aynı üniversite 1-2 dersleri gibi. Mühendisliğe giriş. Nasıl ki asıl kazık dersler 3 ve 4. Sınıftadır (mukavemet, dinamik, termo falan) uyku sürecinin de en kazık yeri bundan sonra başlar. Çocuğun uyumaya dalma yöntemine göre bir süre denemeler yapılır. Nedir bunlar, emzirme, ayakta sallama, yüz üstü yatırıp sırtını pışpışlama, battaniye içinde sallama, kucağına alıp kucağında dolaşma, en olmadı gecenin o saati çocuğu arabaya atıp çeyrek depo benzin harcama gibi. Diyelim ki şanslısınız ve çocuk uykuya daldı, aslında burası bile başlı başına bir olay ama diyelim ki daldı, farklı bir süreç sizi bekliyor.

    Çocuğun yanından ayrılma. İşte en kritik yer. Bu zamana kadar yaptığınız herşey bir anda çöp olabilir. Burada çok dikkatli olmak lazım. Ayak bileğinizden çıkacak bir çıt sesi, yerdeki parkenin boşluğunda çıkacak en ufak bir ses tüm süreci bok edebilir. Bu aşamada olay mahallini adeta bir komanda gibi sürünerek, düşmanı çok fazla taciz etmeden terk etmeniz gerekiyor. Ya da diyelim ki herşey yolunda gitti olay mahallini terk ediyorsunuz son aşama kapıyı kapatıyorsunuz, eywahh işte burada kapının kolunu aşağıda doğru bastırma açınız bile çok önem kazanıyor. Eğer ki kapının dili tam içeri girmemişse ve o sıra siz kapıyı çekiyorsanız sıçtınız, o dil kapıya takılır ve bir süre kapıya sürttükten sonra tık diye kapının sövesindeki yere oturursa, yandı gülüm keten helva.

    Hadi diyelim ki siz buralara kadar sorunsuz geldiniz, zannetmeyin ki tüm görev bitti. Tabi ki bitmedi bundan sonra çevreden gelebilecek tehlikeleri sizin betaraf etmeniz gerekir. Evdekileri hemen gidip uyarıp sessiz moda almanız gerekir, televizyon sesini kapalının bir tık üzerine kadar indirmeniz gerekir bunları yapmazsanız tüm bu emekler çöpppp.

    Ama diyelim ki bunları bunların hepsini başarıyla yaptınız işte o zaman koltuğa oturup rahat bir ohhh çekebilirsiniz. Taaaa ki sokaktan egzozu patlak bir motosiklet geçene kadar. İşte o an aklınıza rahmetli barış manço gelir. Tam elini tutmak üzereyken, aşkımı itiraf edecekken, sokaktan gelen o sesle yıkıldı dünyaaaaam….

    #47032 11001 | 8 yıl önce
    0kişiye özel 
  5. Bolu dagi tuneli acildiktan sonra bolu dagindaki devlet karayolunu hic kullanmamistim. Bugun ankaraya gelirken yol yapim calismasi nedeniyle otobanin kaynasli cikisindan cikmak zorunda kaldim. Biraz soylendim kendi kendime hep beni bulur zaten diye ne guzel kapattim gidiyorum diye. Sonra yol daga rampa cikmaya basladi. Ya megersem ne kadar guzelmis oralar, gordukte tekrar hatirladim. Inanilmaz guzel doga, alcaklarda genis yaprakli agaclar, yukari ciktikca daha kucuk yapraklilar, zirvede camlar. Yesil ton ton. Muthis bir keyif aldim, otobani kapatanada tesekkur ettim icimden, bu guzelligi zorla olsada gormeme sebep oldugu icin, megerse ne cok ozlemisim. Size de tavsiye ederim muhakkak istanbul-ankara arasi giderken otobandan cikin ve bolu dagini tirmanin.

    Vaktiniz varsa denk geldiginiz saate gore guzel bi kahvalti yapin veya manglada et yiyin. Temiz havayi icinize cekin. Birakin hayat otobanda 170 km/saatle akmaya devam etsin siz dinginligin huzurun tadini cikartin. Hee cok mu aceleniz var, dagdan asagi inip otobana karisinca 190'la gidersiniz.
    #48313 11001 | 8 yıl önce
    0kişiye özel 
  6. Kendi kendime çok fazla konuşurum. Akşam işten eve dönüş 45 dakika falan sürüyor, arabayı sürerken kendi kendime gün içinde olan olayları anlatırken buluyorum. Bazen olayları istediğim şekilde değiştiriyorum, aslında baksan kendim kendime anlatıyorum ama yine de kendime bile anlatırken yanlış anlatıyorum, bile isteye. Türkçesi sallıyorum yani. Sonra düşündüm ulen ben kendime bile doğru dürüst anlatmıyorken başkasına nasıl doğru anlatıcam diye. O günden beridir pek kimseye bir şey anlatmam, yalan söylemekten korkarım. İşime geldiği gibi değiştirmekten falan.
    Aslında bi doktora gitme isteğim var bununla ilgili psikolog olur psikiyatr olur hangisi yardımcı olacaksa. Belki de altında başka bir şey yatıyordur, teee çocukluktan kalma birşeydir. Aslında ben çok da rahatsız değilim de ailem evdekiler falan kızıyorlar hiçbirşey anlatmıyorsun, koskoca gün dışarıda geçirdin iki kelam etmiyorsun diye.
    Yemek yerken konuşan insanları da çok anlamıyorum yaw arkadaş ye yemeğini işte. Haa olur toplanmışsındır özel bi gündür yiyip içiyorsundur sohbet edersin ama normal sıradan bir Çarşamba gününün akşam yemeği ne konuşcan yiyelim işte ondan sonra çay içerken falan konuşuruz. Haa diceksin ki konuşmayı sevmiyorsun diye, yooo öyle de değil aslında bi ortamını bulsam çenem kapanmaz. Sanırım yemek yerken konuşmak işime gelmiyor.
    Yemek yeme olayı çok kutsal bişe benim işin sanırım ondan, sadece yemek yiyim kendimi dış dünyadan soyutlayım, kan şekerimin yavaş yavaş yükselmesini hissedeyim. Karnımın dolduğunun farkına varayım falan istiyorum herhalde. Hee bi de yemek yerken ağızdan ses çıkartandan nefret ediyorum. Tüm yemek yeme iştahımı kapatıyor. Maazallah yemekteki çorba sıcaksa sıçtık. Hüüüüüp, hüüüüp yaaa o nedir ya o nedir. Hatta bununla ilgili bir teorim var. Hani bu Avrupa medeniyetleri 16-17. Yy’da yemek yerken yanı başlarında keman, piyano çaldırırmış falan ya bence sırf bu yemek yerken çıkan sesleri kamufle etmek için icat edilmiş. Benim gibi takıntılı bi tip bakmış ki baş edemiyor bari sesi sesle örteyim diye düşünmüş. Walla bence iyi de olmuş da gel onu bizim ülkeye uyarla. Yemek yerken birbirimizi duyamıyoruz derler.
    Yemek demişken küçükken annemin yaptığı bi yemek vardı, bizde adı “borani” ydi. Belki başka isimle başka yerlerde de yeniyodur. Küçükken boraniyle ilgili annemin uydurduğu bir yemek olmasına dair derin kuşkularım vardı. Sanki evde yemek yokken annem hemen yapılsın diye icat etmişti. Ama o kadar mı lezzetli olur, ye ye bitmez. Aman belki de çocukluk diye bize öyle lezzetli geliyordu. Sırf bunu test etmek için geçen anneme gittiğimde yaptırdım…yine efsane oldu.

    Şimdi size de bi tarif vereyim çok basit, muhakkak deneyin.
    Malzemeler:
    Patates
    Yoğurt
    Tereyağ
    Tuz, Karabiber, Kırmızı biber, Nane ve reyhan

    Patatesler haşlanır, sonrasında soyulup yuvarlak fırın tepsisinin içinde çatal marifetiyle ezilir.
    Yoğurt az biraz sulandırılıp karıştırılır ve ezilen patatesin üzerine dökülür.
    Tereyağı eritilip az miktar rengi değişene kadar ateşin üzerinde bekletilir. Sonra yoğurdun üzerine gezdirilir.
    En son dilediğiniz kadar, tuz, kara biber, kırmızı biber, nane ve reyhan üzerine serpilir. Burada kritik baharat reyhan. Muhakkak olması lazım yoksa o lezzeti asla yakalayamazsınız.
    #45171 11001 | 8 yıl önce
    2kişiye özel 
  7. çocuk insanın hayatına çok fena yön veriyor, kimileri bunu ele geçirmek olarak görse de durum öyle değildir bence, insanın kendisini değiştirmesi, evirmesi, geliştirmesi, eğitmesidir çocuk. insanın kendi çocuğu olunca hiçbir kötü şeyi konduramıyor ona, yaramazlıklarını aman canım mal gibi sessiz sessiz otursamıydı diye, kırıp dökmelerini aman canım her çocuk yapıyor diye, başka çocukları hırpalamasını, e canım dursun dayak mı yesin en iyisini yapıyor diye kendince bahanelerle yumuşatıyor. burada sanırım kritik nokta bunu çocuğun karakterine yansıtmadan aslında bunların kötü olduğunu ama belirli bir yere kadar tolere edilebileceğini belirli bir yerden sonra kabul edilemeyeceğini çocuğa anlatmak/öğretmek gerekiyor. evet kolay değil bu ama bunu yapmak gerekiyor.

    çocuk yetiştirirken olayı doktora tezine dönüştürmenin hem aileyi yorduğunu hemde çocuk üzerinde baskı yarattığını düşünüyorum, insan evladı işte bir şekilde büyücek ve sosyal hayata karışacak, bu geçen sürede de anne baba elinden geldiğince doğruyla, güzelle, iyiyle donatacak çocuğu. herkes çocuğu gibi piyano çalsın, gibi keman çalsın, gibi tenis oynasın, gibi ata binsin, gibi nobel alsın falan istiyor ki herkesin hakkıdır bunu istemek ama ben eminim bu saydıklarımın hiçbirinin annesi babası çocuklarını yetiştirirken aman öyle böyle olsun diye yetiştirmemişlerdi. çocuklarını iyi bir insan, çalışmaya öğrenmeye hevesli bir birey olarak yetiştirmişlerdir ve kalanı kendiliğinden gelmiştir.

    hiç unutmam ilkokul ortaokul zamanlarımda babam zorla org dersi aldırmıştı bize hem de 2 sene, evet evet 2 sene. hiç istememize rağmen neredeyse zorla org çalmayı öğrenmiştik. şimdi ne oldu biliyormusunuz ben çok ünlü bir piyano sanatçısı oldum, ay da bir konser veriyorum... tabi ki öyle olmadı, in konserlerde gitarı parçaladığı gibi orgu her gördüğümde aklıma hetfield geliyor ve içimde aynısını yapmak geliyor.

    neyse ki siz siz olun çocuğu öyle aktivite aktivite heba etmeyin, sabah jimnastik, öğlen satranç akşam drama dersi gece yatmadan bale falan çocuğu kodlamayın bırakın kendince oynasın gelişsin, profesyonel destek alın çocuğun ilgi odağını bulun ona yönelin. bakın gelişmiş dediğimiz ülkelere onlar öyle yapıyorlar. danimarkada norveçte hiç duymazsınız çocuğu aktivite aktivite koşturduklarını.

    haa bu arada o kadar çocuk dedik aklıma geldi. bizim oğlan kek'e bayılıyor, ilk başlarda aman ne güzel yiyor diye ses etmedik ama ondan sonra aman içinde un var, şeker var diye biraz tedirgin olduk sonra bir tarif bulduk, hem şeker az hem un az, çok da pofuduk oluyor, yumuşacık falan, şimdi haftada bir yapıyoruz ailecek yiyirouz. şimdi buyrun tarife geçelim

    Malzemeler
    3 yumurta
    3/4 su bardağı şeker
    1 çay bardağı süt
    1 çay bardağı zeytin yağı
    1 paket vanilin
    1 paket kabartma tozu
    tarçın
    un
    ceviz

    önce 3 yumurtayı şekerle çırpıyoruz. çırpma zamanı yumurtanın kabarıp rengi açılana kadar ki bu da yaklaşık 5-6 dakika falan yapıyor. sonra içine zeytin yağını ve sütü ilave ediyoruz. burada bi trik var, sütü ılık koyuyoruz yoksa pofuduk pofuduk olmuyor. sonra içine vanilin ve tarçını ilave ediyoruz. tarçın miktarı keyfe kalmış, biz biraz çok koyuyoruz tarçın tadını alabilmek için. sonra içine 1 su bardağından bir tık fazla elenmiş un ve kabartma tozunu ilave ediyoruz. un az gibi gelebilir ama hiç endişe etmeyin. unu elenmiş ekleyin tek püf noktası bu. sonra istediğiniz miktarda ve büyüklükte ceviz ilave edin.

    kek kabına koyun, 180 derece 50-55 dakika pişirin (bizim fırın anca pişiriyor) sonra afiyetle yiyin. saklama koşulları için de bir püf nokta. keki alüminyum folyo içerisinde saklayın, kek 1 haftalık dahi olsa hala yumuş yumuş oluyor.

    aynı keki tarçın+ceviz ikilisi yerine kakao ile de deneyebilirsiniz.
    #65376 11001 | 7 yıl önce
    1kişiye özel 
  8. az önce bir videoya denk geldim. insanlığımdan utandım, içinde yaşadığım insan topluluğundan utandım, neden böyle olamıyoruzu sorguladım ama bu kadar kötü duygunun yanında içinde umut da yeşerdi.

    dünyanın herhangi bir yerinde böyle insanların olduğunu görmek bilmek insanı mutlu ediyor. eğitim, kişilere saygı, yaşadığı çevreye saygı, bilinç, sorumluluk ne ararsan var videoda. yaşı belli ki baya ileri olan bu teyze o fırtınada bana ne demiyor, zaten göz gözü görmüyor kim ..iker alışveriş arabasını demiyor alıyor onu yerine geri götürüyor.

    sonra vay efendim falan dine mensuplar çok iyi, falan ırkın insanları çok süper,,,hadi be oradan.

    teyzem ellerinden öpüyorum

    dms.licdn.com/...
    #138709 11001 | 6 yıl önce
    0kişiye özel 
  9. Kişisel başlık ve 11001
    #43232 11001 | 8 yıl önce
    0kişiye özel 
  10. Malumunuz mevsim değişti artık patlıcan, kabak mevsimi geçti. Artık yememek lazım bunları. E peki ne yiyeceğiz. Tabi ki kış sebzelerini. Nedir efendim bunlar, kereviz, ıspanak, pırasa...

    Bugün pazardan aldığımız taze kerevizleri pisirecegiz. Tarif basit, yemek bol vitaminli, lezzet 10 numara.

    Kerevizleri 2cm küplük boyutlarda doğruyoruz. Derseniz ki arkadaş elimizde metreyle mi yemek yapacağız, o zaman ağzınıza sığacak büyüklte doğrayın. Doğrarken kokusu biraz rahatsız edebilir, bir de elleri karartır bu meret. Görsel bir kaygıniz varsa ellerinizle ilgili eldiven kullanın. Dogradiginiz kerevizleri bi kabın içinde limonlu suda bekletin. Bir de kerevizleri temizlerken 4-5 yaprağını kenarda bekletin.

    Daha sonra patatesleri de aynı büyüklükte doğrayın. Akabinde havuçlar...havuçlari daha ufak dograsaniz daha guzel görünür yemeğin içinde. Tabi ki bir de soğan.

    Bir tencereye zeytinyağını koyup kızdırıyoruz, üzerine soğanları atıp pembeleşinceye kadar kavuruyoruz, bu yemekte salça yok, el alışkanlığı atmayın bence çok yakışmıyor. Sonra kerevizi, patatesi ve havucu tencereye atıp iki çevirim karıştırıyoruz, eğer varsa bi avuç bezelye de atabilirsiniz (keyfe kalmış), sonra üzerini 2 parmak geçecek kadar su koyuyoruz. Tuzunu attıktan sonra içine kenara ayırdığımız yaprakları atıyoruz. Ağzı açık, kaynayana kadar kaynatiyoruz, sonra ağzını kapatıp altını kısıyoruz.

    Kereviz çabuk pişen bir sebzedir, fazla kaynatmadan kapatmakta fayda var. Son işlem, ocağın altını kapatmadan önce tencereye yarım mandalinanın suyunu ilave ediyoruz.

    Servis ederken isterseniz üzerine limon da sıkabilirsiniz. Hadi afiyet olsun.
    #62210 11001 | 7 yıl önce
    3kişiye özel 
  11. Hayat bu aralar cok yogun, hayir her anlamda yogun sadece benim icin degil tum dunya icin yogun ama bana dusen yogunlugu cok yordu. 2-3 haftadir anamdan emdigim sut burnumdan geldi.

    Yaw bi muhendislik firmasinda calisiyorum, muhendislik diyorum, ne beklersin uretim, kalite, kaynak, satinalma artik ne varsa teknik olarak donanimli olsun. Cunku biz muhendislik tabanli bir is yapiyoruz, yapilarin yapi statgi, hareketi yukleri vs vs hesap kitapla cikiyor, yani ordan 2 kurek bilmem ne doldurla yurumuyor (ha bunu derken 2 kurek bilmem ne de tekniktir belki bilmiyorum). Zaten oyle aman aman buyuk bi firma da degil, bazi departmanlar tek kisilik, hal boyle olunca adam/kadin departmnada teknik olarak zayifsa sictik.

    Hee bir de ustune bir de satin almaci isi birakinca sivamis olduk. Ulan ben adami teknik olarak zayif diye elestiriyordum bu adamin zayifligi bizi yoruyor diyordum. herif tuttu isi birakti yani dedi ki yorulmak oyle olmaz boyle olur. Aslinda iyi oldu da giren bize girdi.

    Bu arada yemin ediyorum bu is mevzusu cok garip. Bu isi birakan satinalmaci 3 hafta olmustu ise baslayali, yaw 3, 3 bugun birakti. Yaw haci amca daha sictigin denize ulasmadi nereye. Burasi cocuk parki mi yaw, ise girmek icin yok oyle de yaparim boyle de yaparim sonraaa, 3 haftaya topuk. Zaman kaybindan baska bise degil. Adama guvenip ise aliyorsun sonra cart birakiyor. Hee simdi cok patron bazli dusunmiyim 3 hafta sonra isten cikaran patronda var dogru ama o da kotu, kimse ona da aferin demiyor ki. Neyse ki sonra vay efendim is yok, millet issiz, walla bu ayni bu kadar cok yanliz var neden kimsenin sevgilisi yok. Yaw biz deli gibi adam ariyoruz, adam bulamiyoruz. Baksan issizlik almis basini gitmis e abi bu nasil is anlamadim, biz mi yanlis yerlerde ariyoruz acaba.

    Bu yogunlugun icinde tam detayini yakalayamadigim olaylar olaylar. Yaw bu bizim anitkabir sevdalisi musk amca uzaya araba yollamis ya la. Bi de sirucu koltuguna astronot maketi falan koymus. Yeminle jimmy fallen parodisi gibi degil mi. Duydum inanamadim adam yorungeden geri donen roketi tekrar launch ped e geri otutturmus bide. Sanirim simdi new york-hong kong arasi 30 dakikalik roket seferleri olcakmis falan. Yaw arkadas biz kacan satin almaci yuzunden follos olduk adam marsa otomobil yollamis, acaba satin almacisi kim?

    O degil de tamam adam gondermis otomobili, yapmis showunu da bizim gazeteciler de ne garip arkadas. Bununla ilgili haber yapcan demi, abi dusun bakalim nereye gide kiminle haber yaparsin, uzay calismalari yapan adamlari bul (tabi var mi bilmiyorum), universitelerin astronomi bolumlerine git, ne biliyim git iste bu isle ugrasan biriylw haber yap demi. Yokkk kimle yapmislar, ankara sengul hamamindaki tellakla. Hee cok alakasiz degil de abi nedir yaw. Tellak musk a masaj yapti ya abi ne dusunuyorsun herif uzaya arac yolladi demisler, tellak iste ne desin e uzaya yollayan bi tane de bana yollar herhalde demis. Tobe tobeee. Bu arada sengul hamaminin satin almacisi var mi acaba?

    Heee dunyada bunlar oluyo biz de durum de, amk caykur genel muduru kadin sporculara bir daha yardim etmicem, cunku gunah demis. Hay ben senin edecegin yardimin. Neymis kadin dedigin evde otururmus spor neymis, o yuzden artik caykur butcesinden kadin sporculara bi kurus bi yardim edilmeyecekmis. Haci amcaaa adam marsa gitti marsaaaaa. Acaba caykur satin almacisi kim?

    Yukarida mi burokrati, peki bakani naapmis o arada, gullu baba turbesine gul suyu dokmus. Abi vizyon bu yemin ederim. Turbe ziyareti... yaw bi ben mi hayiflaniyorum elin adami neyle ugrasiyor biz ne yapioruz diye, bu bakanlar milletvekilleri hicmi demiyorlar, amk ulke yonetiyoruz hele hale bak adam uzaya gitti biz ne yapiyoruz diye.

    Ne yapiyoruz onu da diyim. Robot fircaliyoruz. Fircaliyoruz derken, azarliyoruz. Yaw bakan konusmada biri bu robotun icabina baksin dedi yaw. Birileri aldi apar topar robotu uzaklastirdi ortamdan. Sonra gormedim guya getirip ozur mu dilermisler naapmislar, te allahim, ey yumurtaya can veren yuce yaratan, bi daha bi el atsan bu cografyaya.

    Bi de tabi bu aralar ver mehteri durumu var. eller duada yurekler afrinde. Zannedersin fetihe cikmis padisahin askerleri. Neymis 3,5 milyon suriyeliyi surekli burda barindirmicakmisiz onlarin yerlerini haizrliyousuz. Sen onu benim kulahima anlat, ulan madem bunlar geri gidicekler yine kalici konut yapiyoruz bu adamlara. Ben mi kaciriyorum biseyleri bilmiyorum, admalara varandaslik verdik, parasiz muayene ettik, universitlere yerlestirdik, is verdik eeee simdi onlara sonsuza kadar bakacak halimiz yokmus, onlar geri gidicekmis, hadi len ordan.

    Neyse ki hersey cok yogun walla bu aralar, dedim bugun cuma hadi eve donerken icecek bise alayim oturayim ziftleneyim aksam. Gittim bi sise sarap aldim, iki cerez aldim, cips falan, icip icip giden satin almaciya sovucem, genel ulke gidisatina sovucem falan falan. Saat 9 da oglani uyutiyim diye odasina girdim ohhhh mis bu saate kadar uyumusum oglanin yatakta. Bi uyandim ulan dedim nooluyo sarap icicektim ben niye kavga ediyorum birileriyle, cunku oglan uyurken agizma tekme attigi icin bende uyku sersemi biriyle kavga ediyorum zannettim.

    Neyse ki teknik donanim onemli, walla bak cok onemli, herkes yaptigi iste teknik yeterlilik sahibi olacak yoksa durum vahim
    #75307 11001 | 7 yıl önce
    0kişiye özel