diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizm adlı kitabı (О диалектическом и историческом материализме) kimilerince diyalektik materyalizmi yeni ve daha yüksek seviyelere yükselttiği için ve söz konusu kavramın tam bir açıklaması yapıldığı için övülmüş ve Marksist-Leninist düşüncenin zirvelerinden biri olarak kabul edilmiştir.
josef stalin bu kitabı ile;
diyalektik yöntemin temel ilkeleri olarak her şeyin birbirine bağlı olduğunu, her şeyin hareket halinde olduğunu, nicel değişmelerin nitel değişmelere yol açtığını, doğadaki her şeyin ve her olayın yapısında iç çelişkilerin var olduğunu, öte yandan materyalizmin temel ilkeleri olarak dünyanın maddi olduğunu, maddenin bilincin dışında ve ondan bağımsız olarak var olan nesnel gerçeklik olduğunu, dünyanın ve onun yasalarının bilinebilir olduğunu,
tarihsel materyalizmin temel ilkeleri olarak toplumun maddi yaşam koşullarını oluşturan unsurun üretim tarzı olduğunu, üretim tarzının üretim güçleri ve üretim ilişkilerinden oluştuğunu, üretimin ilk özelliğinin sürekli bir değişme - gelişme içinde olduğunu, üretimin ikinci özelliğinin bu değişme - gelişmeyi başlatanın üretim aletlerinde olan değişme ve gelişme olduğunu ve üretici güçlerin değişimini üretim ilişkilerinin takip ettiğini, üretim güçlerinin ve üretim ilişkilerinin değişiminin eski sistemin dışında değil içinde filizlendiğini, tarihsel değişimin üretim güçlerinin gelişimine ayak uydurmak zorunda olan üretim ilişkilerinin değişimi ile olduğunu ve değişimin üretim güçleri - üretim ilişkileri arasındaki çelişki ile gerçekleştiğini, eski üretim ilişkilerinin yeni düşünceler, ideolojiler ve siyasi güçler aracılığıyla yok edileceğini,
ifade ediyor. bu bağlamda josef stalin'in bahsi geçen felsefi konuyu anlaşılır bir şekilde formüle ettiğini söylemek mümkün olduğu için sscb'de yüksek takdirle karşılanması doğaldır.
Kendisini en iyi tanıyan kişiler arasında nikita kruşçev'de vardır. Kendisi hakkında daha sağlam bilgiler almak isteyen kruşçev'in anıları'nı okuyabilir.
Paranoyaklığı yüzünden en yakınları bile odasına girmeye cesaret edememiş, bu yüzden de kendi sidiğinde boğularak ölmüş diktatör, cani bir herif. Daha erken ölmemiş olması yazık aslında. Çakma komünistler pek bir sever kendisini.
Ortamlarda şu kadar şu kadar kişi öldürüldü diyerek adeta lokması sayılan büyük lider. Ya napacaktı kolay mı o sistemi bütün dünyaya karşı korumak? Biraz empati beyler. (bkz: kral)
stalin'in kişisel olarak nereden geldiği veya nasıl bir insan olduğundan daha önemli bir konu var aslında. kendisini marksist olarak tabir eden (ki aslında bunların çoğu ile marksizm üzerine azıcık tartışsanız bir kaç dakika içinde marksizmin fazla batılı olduğundan falan dem vurup marksizmi bile reddederler) kesim tarafından hala savunulması akıl tutulmasıdır.
marksizm okumasının iki cümle ile yapmış her insan iktidar tahlili yaparken sınıf temelli tahlil yapar. stalin dönemi için de bunun yapılması gerekir ama nerde.... tabi sahte kahramancılıkla kitle motivasyonu sağlamak çok daha kolay. ortamlarda dünyayı nazilerden kurtardı dersin kim bilecek...
stalini stalin yapan ve tabanını oluşturan iki önemli unsur vardır. ki lenin son döneminde açıkça bu tehlikeyi görmüş olmasına rağmen engel olamamıştır. engel olmasına da imkan yoktur zira bolşevik parti sistemi illegalite koşullarında ve bu koşullarda hayatta kalmaya odaklanmış bir mekanizmadır. demokratik merkeziyetçilik ve dikey örgütlenme şemasına dayanan bu yapının iktidara gelmesi ile otoriterleşmesi normaldir. tabii bu eleştiriyi yaparsanız size anında menşevik damgasını yapıştırırlar. çünkü ezbere cevap vermek çok kolay bir iştir. bu noktada rosa lüksemburg'un, bolşevik partinin güçlü merkeziyetçiliğini anımsamak önemlidir. günümüzde lüksemburg'un bahsettiğimiz eleştirisinin alman sosyal demokrat partisinin güçlü bürokrasisi nedeniyle geliştirilmiş bir reaksiyon olarak açıklanmaya çalışılmasına rağmen haklılığı tarih tarafından ispatlanmış bir eleştiridir.
her neyse stalin'in tabanına göz atarsak önümüze üç önemli kesim belirir;
1. iç savaşın sonunda bolşevik partiye doluşan çarlık bürokrasisi 2. nep yeni ekonomi programı dönemi sonucunda zenginleşen ve adına nepmen denilen yeni türemiş zengin kesim 3. "zengin köylü” anlamına gelen ve kırlardaki tahıl benzeri yaşamsal tüketim maddelerinin depoları ile ambarlarına sahip olan varlıklı toprak sahipleri olan kulak’lar
bu kesimler de sonrasında stalin tarafından tehdit olarak algılandığı için özellikle "kulaklar" kanlı biçimde tasfiye edildi. şimdi çıkıp bu kesimleri zaten stalin tasfiye etti goygoyu yapacaklara önceden belirtmem gerekiyor ki söz konusu kulakların ellerindeki depolara ve tahıllara el konulması gerektiği daha 1920'li yılların ortalarında sol muhalefet tarafından ısrarla belirtiliyordu. o dönemde stalin sağ muhalefet için değerli bir mevzidaş olan kulakları korumuştur. sonrasında ise bu "işi" en kanlı ve vahşi şekilde gerçekleştirmiştir.
lenin almanya'dan mühürlü tren ile dönmeden büyük rus şovanizmi ile flört eden stalin zaten iktidarı devraldığı andan itibaren hızla bu milliyetçiliği hortlatmıştır. öyle ki lenin ölümünden hemen önce gürcistan meselesindeki şovanist refleksten dolayı stalin ile bütün kişisel ilişkisini kesmiştir. parti içindeki karşı devrimci güçler ile de gudubet bir sistemi inşa etmiştir rusya'da.
bu gudubet sistem sadece ülke içindeki mulafeti katletmek ile kalmadı. kendisine hadi marksist demeyi geçtim "devrimci" diyen herhangi bir kişinin bile şiddetle karşı çıkması gereken "tek ülkede sosyalizm" tezi gibi abuk bir tez ortaya attı. söz konusu tezi kötü bir marksist; iyi bir teorisyen olan buharin'e hazırlatıp zaten daha sonrasında onu da idam ettirmiştir.
tek ülkede sosyalizm tezinin sebebi ne peki? bir insan neden durduk yere "yaa tek ülkede yeter sosyalizm aslında" gibi abuk bir laf eder. cevap basit; çünkü stalin başka ülkelerde ortaya çıkabilecek devrimlerden deli gibi korkuyordu! çünkü böyle bir olası devrim kendi işçi sınıfını da tetikleyebilir ve özellikle sol muhalefetin mirası ile bu kıvılcım koca bir yangın olup kendisini de oluşturduğu bürokratik çöplüğü de hak ettikleri yere gönderebilirdi!
bu noktada özellikle almanya trajiktir. bakın kötü demiyorum; trajik!
alman sosyal demokrat işçi partisinden kopan 3. enternasyonale bağlı alman komünist partisine hitlerin iktidara gelişi dönemindeki bazı ifadelerini burada dillendirmek istiyorum;“programında sosyalist öğelerin var olduğunu”, bu partinin güçlenmesinin “kitlelerin sola dönük bir radikalleşme içerisinde oldukları” "nazilerin fransız ve ingiliz emperyalizmine karşı olduğu için ilerici addedilmesi gerektiği" gibi insan aklına zarar ifadeler ise hitlerin iktidarının yolunu açmıştır. bununla kaldı mı? tabiki hayır... aksine kendisinin emriyle almanya komünist partisi’nin kızıl referandum’da nazilere oy çağrısı yapmasıyla ve hitler-stalin Paktı ile sürecekti (anlaşma uyarınca stalin hitler’e, hitler de stalin’e saldırmayacaktı; stalin bu faşistle imzaladığı anlaşmaya sağdık kaldı, Hitler kalmadı!). 1939’da hitler-stalin paktı imzalandıktan sonra ise stalin, anlaşma gereği 570 alman sürgün komünistini moskova’da toplayarak almanya’ya iade edecekti; katledilmeleri için…
sadece almanya'da da sınırlı kalmadı bu ihanetler... pek çok ülkede yaşandı. her biri ayrı ayrı ve titizlikle ele alınmalı... burada salt almanya özelinde özet olarak ele aldım.
ve evet şizofreni derecesinde paranoyak bir adam stalin ama stalin'i stalin yapan taban çarlık rusya'dan miras alınan ve koca bir ülkenin tepesine çöreklenen bir devasa bürokrasinin görünmez vücudu! peki bu vücut hala yaşıyor mu? bu ayrı bir başlığın konusu...
Sadece şostakoviç'e değil, theremin'in mucidi leon theremin ve diğer bilim, sanat neferlerine bir sürü zulüm etmiştir. Paranoyak psikopat hezeyanları atom bombasından daha beter etki yapmıştır.
Stalin devrini görmüş olan, hayatını partiye Adamış sovyet yöneticiler de kendisinden pek iyi bahsetmiyor. Stalin paranoyası deyim haline gelmiş hatta bir zamanlar.
". bugün silivri soğuktur esprisi yapan kitlenin bok sürdürmediği rejim böyle bir şeydi. silivriyi soğuk bulanlar karaganda'yı haritadan bulup baksınlar. bu bölgede kış sekiz ay sürüyor. ortalama sıcaklık -20 derece. kışın zirve günlerinde -50 ve daha aşağı düşüyor. bir tweet attı bir ay silivride yattı size zul gelirken, bir kitap okuduğu için 25 sene kömür madeninde ve böyle bir coğrafyada canı çıkana kadar çalıştırıldı insanlar."
hakkında çok şey yazılıp söylenebilir ama hakkında yapılan en haksız eleştirilerden birisi aslında gayet makyavelist bir şekilde imzalanmış olan 1939 alman-sovyet saldırmazlık paktını imzalamış olmasıdır. aslında, bu pakt iki tarafında işine gelen gayet zekice bir antlaşmaydı. hitler, işgal edeceği ülkelerle savaşırken sovyetlerin saldırmayacağı garantisini alıyor, stalin ise iki kapitalist bloğu birbirine kırdırmanın hesaplarını yapıyordu. bu antlaşmaya çok güvenip elini kolunu bağladığı eleştirisi de anlamsızdır çünkü ne hitler ne de stalin birbirine güveniyordu iki tarafta önce hangisinin antlaşmayı bozacağı konusunda tedirgin oluyorlardı fakat yine de stalin saldırıya karşı hazırlıksız yakanlanmıştı çünkü hitler'in ingiltere ile savaşını bitirmeden sscb'ye saldırmayacağını ve iki cephede aynı anda savaşamayacağını düşünüyor ve hesaplarını buna göre yapıyordu. ona göre, naziler ile savaşacağı tarih 1942 ya da 1943'tü ancak harekat 1941 yılında gerçekleşti. hitler'de bu harekatı boşuna yapmadı ona göre saldırıyı başlattıktan sonra ingiltere teslim olacak ve abd savaşa ideolojik nedenlerden dolayı sscb'nin yanında savaşta yer almayacaktı. hitler'in sovyetlere saldırma cesaretini de ekim 1940'ta molotov ile berlin'de yaptığı görüşmede, ''ingiliz imparatorluğunun yakın zamanda dağılacağını ve bu pastadan düşen payların sovyetler ile almanya arasında nasıl dağıtılacağını'' söylerken, molotov'un bu kolonilerin paylaşımıyla hiç ilgilenmeyip ısrarla hitler'e romanya ve doğu genişlemesi hakkında soru sormasıdır. bundan dolayı da hitler, sovyetlerin düşündüğü kadar tehlikeli olmadığını ve doğu seferinin sovyetler'i endişelendirdiği çıkarımını yapmıştır. liberallerin bu paktı da hitlerle ortaklık şeklinde eleştirmesi bana göre sahtekarlıktır. stalin, batı liderlerinin aksine hiçbir zaman hitlerle yan yana gelmemiştir aynı zamanda 1936 yılında nazi almanyasında gerçekleşen olimpiyatlara günümüzde nato'yu oluşturan ülkeler boy boy nazi selamları ile katılırken sscb bu turnuvaya katılmamıştır.
stalin, bana göre kendi döneminin siyasetçileri ve diğer sovyet liderlerine göre daha zeki bir adamdır aynı zamanda diğer sovyet liderleri gibi entel değildir toplumun alt tabakasından kendi çabalarıyla yükselmiş birisidir. sonuna kadar da realisttir, solcularda genellikle görülen romantikliğin zerresi yoktur. belki de bu zekası ve insani duygularının azlığı birleşince insani yönünden tartışmalı ama devlet açısından faydalı olan kalkınma hamlelerini başlatmıştır. zaten, karısına, oğluna ve yıllarca beraber olduğu devrimci arkadaşlarına ( buharin, kamenev, zinovyev, tomski vs.. )acımayan adam makineden farksız olarak gördüğü halkına mı acıyacaktı? fakat, günümüzde bazı siyaset yorumcuları devrim kadrosunu tabiri caizse deşmesinin aslında dolaylı olarak sscb'nin de sonunu getiren bir etmen olduğunu tartışırlar.
1930'lu yıllarda yürüttüğü büyük temizlik, ve daha birçok canice uygulamanın yanında, kadınlara karşı belirgin bir zaafı olduğu söylenir. ilk karısı tifüsten dolayı ölünce tabutuna sarılıp ağlamıştır.
Bizde komünistlik hümanisttir, romantiktir. Hah işte bu adamda bu yok. Bilgisayar oyunu oynayan biri gibi bir bakıma. Devlet halktan önce gelir...
Sibirya sürgünleri vs... her devrim sonrası karşı devrim içerir veya karşı devrimcilerin etkisizleştirilmesini, ki tarih boyunca istisnasız hep böyledir.
Tatarlar, kırımdakilerin sürgünü falan derseniz adam haklıdır. Almanları çiçeklerle karşılamış ve destek vermişlerdir. Bunu bbc belgesellerinde bile görürsünüz.
hitler gibi bir deliden dünyayı kurtardığı için teşekkür mü etmeliyiz. yoksa varşovada, çekoslavakyada, ve daha pekçok yerde binlerce insanın ölümüne dolaylı yoldan sebep olduğu için yermeli miyiz? seveni de çoktur. sevmeyeniyeni de.
ikinci dünya savaşı yıllarında filistin bölgesinde bulunan yahudilere epey yardım etmiş olan lider. hatta yahudilerin devrimci birlikler kurmasına da yardım etmiş.
ama ikinci dünya savaşı'ndan sonra israil kendisine müttefik olarak abd'yi seçince, sscb'de yahudi karşıtı kampanya başlatmış. tıpkı hitler gibi "yahudiler birer parazitten farksız." deyip yahudileri sibirya'ya sürmüş.
sürdüğü yer de tam rusya-çin sınırında. adam ne kadar kinlendiyse artık.
hakkındaki nazi yalanları ve iftiraları günümüzde hala gerçekler gibi anlatılan dünyayı ve türkiye'yi nazi postalları altında kalmaktan kurtaran lider.
bana dünyadaki en güzel şeyin, vücut çok da iflas etmeden ölmek olduğunu gösteren lider.
düşünsenize koskoca sscb'nin liderisiniz, höt deseniz millet bağırsağını oraya bırakıyor. ama ölmeden 1 gün önce yanınızdaki askerler sizi altınıza işemiş bir durumda yerde buluyor...