"kimsenin kimseye gözü değmiyorsa şiir niye?" mısrası ile sonlanan bir haydar ergülen şiiri.
*****
iki şehri var gecenin, biri gözümde tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur gibi çöken siste, bana bu uykusuz şehri niye bıraktın, göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin, gece değil istediğin hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak hevesindesin! gözlerini anlıyorum henüz bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin; gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır, ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir, öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak, sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim: biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz, biri sis içinde kirpiklerine kadar açık, bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum konuşkan gözlerinde tek sözcük bile, gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
tevfik fikret'in bir şiiri. esefle belirtirim ki el emeği değil, copy paste. ne var ki, pek hoş bir şiir de değil, bu kadar ey fazla geliyor insana. ey duymaktan usanmışız zaten. otur yaz deseler üşenirdim. yaşasın copy paste.
Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman, beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan ağırlığının altında herşey silinmiş gibi, bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü; tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar! Ama bu derin karanlık örtü sana çok layık; layık bu örtünüş sana, ey zulümler sahası! Ey zulümler sahası... Evet, ey parlak alan, ey facialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı saha! Ey parlaklığın ve ihtişamın beşiği ve mezarı olan, Doğu'nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi! Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden sefahate susamış bağrında yaşatan. Ey Marmara'nın mavi kucaklayışı içinde sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın. Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak, ey bin kocadan artakalan dul kız; güzelliğindeki tazelik büyüsü henüz besbelli, sana bakan gözler hala üstüne titriyor. Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün iki lacivert gözünle ne kadar canayakın görünüyorsun! Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi; içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden. Sanki bir hain el, daha sen şehir olarak kuruluyorken, lanetin zehirli suyunu yapına katmış gibi! Zerrelerinde hep riyakarlığın pislikleri dalgalanır, İçerinde temiz bir zerre asla bulamazsın. Hep riyanın çirkefi; hasedin, kargüdmenin çirkeflikleri; Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek. Milyonla barındırdığın insan kılıklarından Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?
Örtün, evet ey felaket sahnesi... Örtün artık ey şehir; örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi! Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; Kaatil kuleler, kal'ali ve zindanlı saraylar. Ey hatıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, camiler; ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki, geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur; ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi. Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri; ey doğruluğun sözlerini taşıyan minareler. Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler; ey servilerin kara gölgelerinde birer yer edinen nice bin sabırlı dilenci güruhu; "Geçmişlere Rahmet!" diye yazılı kabir taşları. Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hatıra canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler! Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar; ey her açılan gediği bir vak'a sayıklıyan viraneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer. Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer matemi sembole eden harap ve sessiz evler; ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş, ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş! Ey midelerin zorlaması zehirinden ötürü her aşağılığı yiyip yutan köhne ağızlar! Ey tabi'atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu bir hayata sahip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp her nameti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir! Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş olan insanda şu nankörlüğe lanet yağdıran feryat! Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler; ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar! Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Namus; ey adamı ikbal kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu. Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki her talih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür! Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı! Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan, ey mahkemelerden biteviye kovulan 'hak'! Ey en şiddetli kuşkularla duygusu körleşerek vicdanlara uzatılan gizli kulaklar; ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar. Ey nefret edilen, hakîr görülen milli gayret! Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasi mahkum; ey fazilet ve nezaketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre! Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış zengin - fakir herkes, meşhur koca bir millet! Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç; ey taze kadın, ey onu takibe koşan genç! Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca; ey kimsesiz; avare çocuklar... Hele sizler, hele sizler...
Örtün, evet, ey felaket sahnesi... Örtün artık ey şehir; Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!
kurt koşarak gelir, koşarak gelsin
tilki sinsice sürünerek
sürünerek gelsin
sürümüz ağılda bağlı bağlı da
umarımız uzaksa
yola inen sisi benimsedikse
ister kurt gelsin ister tilki gelsin
vedat türkali'nin tevfik fikret'i "sis şairi" olarak anmasına neden olan tevfik fikret şiiridir. vedat türkali "istanbul" şiirini tevfik fikret'e -sis şairine- ithaf ederek yazmıştır.
sisin defteri silgisi sisin sisin gözleri uçuculuğu yumar kendini dağılır, görünen yüzü görünmeyenlerin
dağılmadan önce, dağıldıktan sonra uçurumuna inen sisin derinliği silinmezin görünmezin kuşkunun var oluşun sisteki tedirginliği beyaz yoğunluk uçurum yontusu tekin olmayan uykunun gecenin dilin