rastgele üç beş romanını okudum. paul auster kıvamında bir yazar. rahat okunuyor, tek bir konuya takılıp kalmıyor, çoğu zaman eğlenceli de. yine de bir şeyler eksik geliyor. adı haruki murakami olmasa sorun olmayacak belki de. japon bir yazardan biraz daha yerellik, incelik ve zariflik bekliyor insan farkında olmadan. yasunari kawabata, yukio mişima, hatta ingilterede büyümüş ve yaşıyor olmasına rağmen kazuo işiguro japon kültürünü ve ruhunu daha iyi yansıtan yazarlar bana göre.
dışarıdan bakıyorum, türk edebiyatını okuyan bir yabancı olsam, yaşar kemal mi daha çekici gelirdi, orhan pamuk mu? nobel'i orhan pamuk aldı ama yaşar kemal her türlü daha etkileyici ve değerliymiş gibi geliyor.
bir yandan paul auster benzetmesi yaptım ama murakami japonya'nın orhan pamuk'u da olabilir.
çevirileri orijinalinden daha güzel olan kitapları yazan adam.
hiç kitap ve yazar ismi vermeden bir japona herhangi bir haruki murakami romanından bir bölüm okutun. büyük çoğunluk "kim yazmış lan bunu?" şeklinde tepki verecektir. çoğu kişi "murakami japonları eleştiriyor ondan beğenmiyor japonlar" dese de esas sebep bu adamın kendi dilini çok yavan kullanmasıdır. yukio mişima, kawabata yasunari gibi yazarların kitaplarından sonra murakami okumak cidden sabır isteyen bir iş. zeki müren'den sonra nihat doğan dinlemek gibi. tabii bu dediğim orijinal dilinden okurken geçerli. yoksa adamın kitaplarının çevirisi kat kat daha güzel kendi yazdıklarından.
her ne kadar yazar olmak aklına tesadüfen gelse de, yazarlığını büyük oranda kobe'de doğmuş olmasına borçlu olan yazar.
kobe şehrinin imkanları sebebiyle birçok yazarın eserini okuma imkanı bulmuş ve üniversiteye başlayana kadar müthiş bir birikime sahip olmuştur. bu birikim de yanlış hatırlamıyorsam bir beyzbol maçı sırasında yüzeye çıkacak ve murakami amcamız ilk yazılarını evdeki mutfak masasının üzerinde yazmaya başlayacaktır.
romanlarında genelde japon kültürüne aykırı karakterleri olan yazardır. bu sebeple japonlar tarafından pek sevilmez.
aslında romanlarında japonların ikiyüzlü toplum anlayışını eleştirir. doğu kafasını çok iyi anlamış yazarlardan birisidir. ama japonya ikiyüzlü olmayı bir kültür haline getirdiğinden ve her doğu ülkesi gibi kültürüne körü körüne bağlı olduğu için japonlar tarafından sevilmez.
örneğin japonya'da el ele tutuşup yürüyen çiftler pek sevilmez. ama kimlik sormayan garsoniyer oteller de hep ağzına kadar doludur.
kadınların çıkma teklif etmesinin ayıp (hatta günah) sayıldığı bir toplumda romanınızda bir kadın karaktere çıkma teklif ettirirseniz sizi pek seven olmaz. murakami'nin japonya'daki durumu da böyledir.
shokugyou toshite no shousetsuka isimli otobiyografik deneme kitabıyla hakkındaki bir çok muallakta kalan noktayı açıklığa kavuşturmuş olan yazar.
ben de kendisiyle barıştım bu kitap sayesinde. neden romanlarında o tuhaf hava var en sonunda anladım.
kendisinin "oku, iş bul, evlen" şeklindeki algoritmayı "evlen, iş bul, oku" şeklinde yaşaması da ilginçmiş. ben hep üniversiteden sonra açtı zannediyordum caz barını. meğer adam caz bar işletirken üniversite okumuş.