zaman akıp gidiyor, ya da belki de biz zamanın içinden geçip gidiyoruz. bu kısım muamma. zamanın geçtiği algısı üzerinden devam edelim. ilk ölçüt gündüz ve gece döngüsü. bu son derece kolay algılanır ve net. sonrası karışık. insanların zamanla ilgili meselesi tarım başladıktan sonra başlıyor. ne zaman ekmek, ne zaman biçmek gerek. ektiklerini biçtikten sonra tekrar ekmek için ne kadar zaman gerek. hayatta kalmak için gereken bu. bu soruların yanıtları göklerde aranıyor. gece gündüzden farklı periyodlarla tekrarlanan gök olaylarını gözlemleyerek, tekrarlanma periyodlarını hesaplayarak zamanı parçalara bölmeye başlıyor insanoğlu. hepsi bir lokma ekmek için. bu hesapların gizemleri tapınaklarda saklanıyor. ekim dikim zamanları, buna göre belirleniyor, gün dönümlerinde, bayramlar, kut törenler yapılıyor. yerleşik yaşam insanların iletişim ve ilişkilerinde de değişime yol açıyor. artık günün hangi zamanında olunduğunun da bilinmesi ihtiyacı ortaya çıkıyor. bugün, günün 24 saat, bir saatin 60 dakika olduğu hesabına varılana kadar türlü çeşitli ayarlar deneniyor. sonuçta, saat dediğimiz ve dünyanın kendi çevresinde dönüşünün tam ölçümlenmesi ve eşit parçalara bölünerek, akıp gittiğini varsaydığımız zamanın, birbirinin üstüne eklenen birimlere ayrılması oldukça yakın dönemlerin işi. günümüzün kent hayatı ise saatlerin üzerine kurulu, ders, okul, mesai saatleri, otobüs, tren, uçak saatleri, namaz, iftar, imsak saatleri. her şeyi dakikası dakikasına yaşıyoruz. bir şeyin saatini kaçırdığımızda hayatımızda kırılmalar olabiliyor. saat, kendi kendimizi içine sıkıştırdığımız bir tuzak.