bir dükkanım var, altı oduncu, ortası uncu, üstü kadifeci. daha hayatımızda iğdeyi görüp tadını bilmeden bu bilmeceyi öğrenmiştik çocukken. pek o kadar da yenecek bir şey değil. üç beş tane geveleyip bıkıyor insan. buna karşılık iğde ağacı mayıs sonu haziran başı gibi, minik, sarı, gösterişsiz çiçeklerini açıyor. tek bir iğde ağacı rüzgarsız bir havada bütün bir mahalleyi saracak koku üretebiliyor. nitekim iki ev aşağımızdaki iğde ağacı gün itibariyle faaliyette. hava serin olmasına rağmen bütün pencereler açık, mis kokular içinde üşüye üşüye oturuyorum. onbeş gün gider böyle, sonra meyveye durur.
muhteşem kokulu çiçekleri olan meyve ağacı. mayıs ortasından sonra çiçek açar. gövdesi ve yaprakları zeytine benzer. meyvesi de puf puftur ama tadı biraz ağız burar. Dalından da bereket için bir parça cüzdanlara koyar, çekirdeklerinden nazarlık yapardı büyüklerimiz. (bkz: çaltı dalı)