antik yunan'da ilk olarak askerler arasında başlayan, daha sonra ise özgür vatandaşlar arasında bir geleneğe doğru evrilen cinsel yönelim.
örneğin spartalıların çoğu uzun yıllar boyunca süren askeri eğitimleri sebebiyle ilk cinsel ilişkilerine bir kadınla değil de kendilerini yetiştiren asker ile girmekteydi. hatta spartalıların büyük çoğunluğu üreme amacı haricinde kadınlara pek yaklaşmamışlardır.
Bir arkadaşım 30 yaşından sonra keşfetti eşcinsel olduğunu. Daha doğrusu kabullendi. Homofobik değildi kesinlikle ama eşcinselliğe sıcak bakmayacak kadar da muhafazakar biriydi.
Ama olmadı işte, erkeklerle yapamadı ve şu an çok mutlu olduğu hemcinsi bir sevgilisi var. Bakmayın böyle kolay anlattığıma, çok zor günler geçirdi süreci kabullenme aşamasında. Psikolojik destek de aldı. Yani kimse eşcinsellik tercih falan demesin sakın, birebir gördüm nasıl zorlandığını. Reddetti tüm benliğiyle eşcinsel olmayı ama gördü ki bu seçime ya da isteğe bağlı değil. Eşcinsel isen eşcinselsindir, bu kadar net.
Bu dünyada en son umrumda olan mesela tam şu anda iki erkeğin birbirini zikiyor oluşu. Yani ugrassam çabalasam bunu kendime dert edemem. Ha ucu bana dokunursa (o anlamda değil fesat ibne) tepkim farklı olur. Yani ileride atiyorum oğlumun mahmut'u ailemize gelin getirmeye (ya da damat mi diyeyim ne diyeyim mk mahmut diyeyim bari) kalkması falan öyle bir şeyi kabul edebilecegimi sanmıyorum. Zaten cok öncesinde anlarım hormon tedavisine başlarız muhtemelen.
bugün yine taksim'de minik bir eylem yapanların kimliği.
nasıl, şizofrenler meydanlara çıkıp "şizofrenlere özgürlük, şizofrenim her yerde deliririm" gibi sloganlar eşliğinde eylem yapmıyorsa, eşcinsellerin de yapmaması gerektiğini düşünüyorum. sizi kimse dışlamıyor kardeşlerim, siz kendinizi dışlıyorsunuz. "bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu" mu dersiniz? çıkın bu kafalardan. dilediğiniz gibi; isterseniz aslanlar gibi gay olun, yiyin birbirinizi ama bunu sokağa taşımayın. kimse görmek zorunda değil. lütfen.
Kimi kesimlerin sırf kendileri gibi hissetmediği için dışladıkları insanlar. Ama onlar da eminim ki sizin gibi insanlar. Empati yoksunu olabilirsiniz ama saygı duymuyorsanız onları dışlamış olursunuz.
Yaratılanı severiz yaratandan ötürü, diye güzel bir vecize var. İşte bu vecizeyi birçokları için tamamen yalanlayan bir cinsel eğilime sahip insanlardır.
birçok kişinin yapılan yürüyüşleri eleştirerek "göze sokuyorlar, kimsenin umurunda değil ne olduğun, git evinde ne yaşıyorsan yaşa" minvalinde tepkiler gösterdiğine tanık oluyorum. öyle ki "göze sokuyorlar lafından nefret etmeye başladım.
eşcinsel değilim ancak dışarıdan, sosyal medyadan ve tanıdıklarımdan gördüğüm kadarıyla yaşadıkları zorluk ortada. iş yerinde, sosyal çevrede ve hatta sokakta yürürken sırf eşcinsel oldukları için şiddete ya da ayrımcılığa maruz kalabiliyorlar. yani eşcinseller, toplumun dezavantajlı gruplarından. siz bir şey demiyor olabilirsiniz ancak siz yürüyüşü göze sokmak olarak yorumlarsanız, toplumun büyük bir kısmı el ele tutuşarak yürüyen iki eşcinseli de göze sokmak olarak yorumlayacak ve dışlamalar başlayacaktır.
yürüyüş, eylem, kampanyalar vs. dışlanan grupların seslerini duyurma yollarıdır. "böyle şeylere maruz kalıyoruz ama bir çok'uz, maduruz ancak güçlüyüz ve normal insanlarız" şeklinde kendi seslerini duyurma yollarıdır. bu ses duyurma çabaları olmadan toplumun büyük bir kısmı "onlar da normal insan" farkındalığına erişemeyeceklerdir. o yüzden göze sokmak olarak yorumlanan eylemler, gerekli eylemlerdir.
birkaç onyıl öncesine kadar "ama zenciler de zenci olduklarını çok gözümüze sokuyor" yorumu ne kadar saçmaysa, şu an bu yorumlar da o kadar saçma.
not: yürüyüşlerde halkın daha çok tepkisini çeken görüntüler vermek işlevsel mi, yürüyüşün işlevine ne kadar uygun vs. bunlar tartışılacak ayrı konular.
dün twitter'da abdurrahman dilipak'ın "eşcinseller konuştu! Bu belgesel türkiye'de ilk!" diye yaptığı paylaşımını görünce açtım izledim belgeseli.
"benim ailem" belgeselinin ilk bölümünü yayımlamışlar. kaç bölümden oluşacağına dair bilgi olmadığı gibi yönetmenliğini can candan'ın yaptığı benim çocuğum belgeselinin isminden araklandığı da o kadar belli oluyor ki...
teknik olarak çok kötü olduğu gibi öncesinde eşcinsel olup daha sonrasında yardım ve tedavilerle nasıl heteroseksüel olduklarını, iyileşme süreçlerini anlattığı katılımcıların hikâyelerini dinlediğimde ne kadar da çiğ bir iş yapmışlar diyorum.
sunucunun "ısrarla lgbtiq+ yoktur sadece eşcinseller vardır." diye dikte etmesi sorduğu sorularla ne kadar rahatsız edici, baskıcı ve yönlendirici olduğunu da bas bas bağırıyor.
yapıcı olmaktan uzak, dışlayıcı ve nefreti körükleyen, söylenenlerin hiçbiri mantığa sığmayan böylesi belgeseli nasıl oluyor da insanlar ısrarla destekliyor?
çoğu orta çağ tarihi kaydında arapların bir geleneği olduğu öne sürülen kavram.
gerard dedeyan'ın yazdığı ermeni tarihi kitabında arap ülkelerine eğitim için giden soylu genç ermenilerin, ermenistan'a çokeşlilik ve eşcinselliği taşıdığı yazmakta örneğin.