zülfü livaneli'nin 1983 yılında yayımlanan "ada " albümünde yer verdiği, sözü ve bestesi zülfü livaneli'ye ait, biraz albümdeki çok bilinen ve dolu dolu diğer şarkıların (gözlerin, özgürlük, sus söyleme) gölgesinde kalmış, bence çok güzel sözlere sahip bir şarkı.
gözünde bir iz bulur
aydınlanır genişler ufuk
bir gün kapanır bütün kapılar
öksüz bir dünyada
yalnız bir dünyada
bakar kalırsın çaresiz
işte böyle, hüzün dolu
işte böyle, kırık bir şey yaşamak
tanıdık geceler bildik kaygılar
kentler, köprüler, uzayan yollar
kendi düşlerinden yorgun bir ozan
direnir acıya tek başına
işte böyle, onurlu bir şey yaşamak
damarda akan kanın hışırtısı
penceremin dışında tomurcuk, bahar
havada taze somun kokusu
her şeye rağmen, ayakta kalmanın mutluluğu
işte böyle delicesine
işte böyle coşkulu bir şey yaşamak
nefes alıp verildiği sürece öğrenilen, bedensel+ruhsal davranış biçimi. insanı en mutlu edecek hali "yalın" olanıdır. öğrenme merakının doğurduğu istekle daha çok başka insanların hayatını gözlemler ve o şekilde mutlu olacağımızı düşünür, taklit ederiz. oysa çok basittir. kim olduğunu, neyi sevdiğini, neyi sevmediğini kendince tespit edip en basit halini yaşamaktır esas olan.
"Bu arada kendimle kalınca sakin ol diyorum ama ne zamana kadar. Bu kaçıncı gecedir kendi kendime onunla konuşuyorum. Geçmiş acılı günlerin tartışmasını yapıyorum. Anlatıyor ve bütün yanlış anlaşılmaları, haksızlıkları düzeltiyorum. Onları yeni baştan yaşanacak bir zamanın önüne getiriyorum. Konuşuyorum onunla. Boş zamanlarımda da değil. Günlük çalışmalar sırasında ama gören olmuyor bu yaptığımı. Dış görünüşüm ele vermiyor beni. Kısa ya da uzun yürüyüşlerde oluyor nedense daha çok. Bir dalgınlığa koyulma gibi başlıyor. Arkadaşlarımı bilmiyorum ama yürüyüşler çok verimli benim için. Hem dışarda görünüyorsun hem içeriye kaybolabiliyorsun. Ayak seslerinin biraz arkasında az bir gayretle bir benzemeden dolayı başka bir ses duyulmaya başlıyor. Adi adıma geçilince bir çözülme, ayak seslerinin birbirine ve oraya buraya çarpması, bir dağınıklık başlıyor. Ama biraz dikkat edilince o dip sesin kaybolmadığını, görünüşte sadece beraberliğin bir parça dağıldığını, zira işin içine sesin sahiplerinin mizaçlarının karıştığını, bir nevi cezbenin başladığını görüyorum. Kendime dair düşüncelerim kayboluyor. Ve bu mizaçların sahiplerine, yüzlerine bakıyorum. Tanıyorum bu insanları. Ve görüyorum ki seslerine sahip çıkıyor değiller. Ve bilmiyorlar. (.....) Ve daha bir çok günlük olay ve eşyanın hemen arkasında kullanmakta olduğum zamana en yakın bir içimde beraberliklerimizi düşünüyorum. Haşa, "marifet" bu olsaydı derecemle övünürdüm. -Bir gün biri çıkar, insanları ölçmek için meslekleri ne olursa olsun aşık olup olmadıklarını sorarsa, anlamaya muvaffak edildiği bir ince güzelliğin hakkını kullanıyor demektir. Elimizdeki bütün işleri bırakıp, evlerde, parklarda, yollarda öbek öbek toplanıp ve dağ başlarında bir araya gelerek omuz omuza yaslanarak düşünelim. Hiç aşık olduk mu? Neye aşık olduk? Onu nasıl karşıladık? Onun ilk niyetiyle donduk kaldık mı yoksa ilk nimet gözlerimizi onun gizlediği daha büyük bir nimete mi açtı. Ve ikincisi üçüncüsüne ve böylece gide gide gerçek marifetle gelebildik mi içiçe. Oysa ben neler düşünüyorum. Diyorum ki gururumun bu kadar incinmesine dayanmamalıydım. İşte başıma gelen. Daha başlangıçta takılıp kalmışım bile. Böyle olacağına, insan, arkasının gelmeyeceğini bile bile, bir kaç zavallı lirasını ihtiyacı olanlarla bölüşebildiğini düşünüp böbürlensin daha iyi. Niye yazıyorum ki bunları. İçimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. Açıp gösterelim. Yine de anlatıyoruz ama. Bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. Gelecektim. Ama daha bir kötü hatıram olsun istemedim. Ona böyle yazdım. Merhametle bakarak gülümsedim. Görünüşü acımayı da zorlaştırıyor insana. Nereye varacağı belli olmayan kendi sağlığım taşınmaz bir yük oluyor. Hayret o da gülümsüyor. Yine demiyorum. Bakıyor. Fakat bu defa sanki o değil. Peki ben kimim?!" (Yaşamak, 120)
''yaşamak güzel şey doğrusu üstelik hava da güzelse hele gücün kuvvetin yerindeyse elin ekmek tutmuşsa bir de hele tertemizse gönlün hele kar gibiyse alnın yani kendinden korkmuyorsan kimseden korkmuyorsan dünyada dostuna güveniyorsan iyi günler bekliyorsan hele iyi günlere inanıyorsan üstelik hava da güzelse yaşamak güzel şey çok güzel şey doğrusu.''
insanın neden bulunduğunu bilmediği bir dünyada kendince anlamlar yaratarak hayatını sürdürmesi durumu. içinde bulunduğumuz kozmoz, evreni etkisi altına alan yasalar, belirsizlik, dehşet verici ama bir yandan da güzel. sonuç olarak yaşamak, güzel-huzurlu anlardan fazlası değil.