Boyoz'u unutmayın sözlük.İzmir denince akla kızları gelse de, ilçelerinde barındırdığı sayısız tatil beldeleriyle oldukça güzel bir şehrimizdir.İnsanları çok sıcak ve samimidir.şehir merkezi sokakları deniz kokar, iç taraflar ise zeytin.Kordonu pek güzeldir.bu şehrimiz bir çok tarihe tanıklık etmiştir.
bir yazımı kültür turizmi için seve seve feda ettiğim şehirdir. tarihi kalıntılar ve müzeler bakımından çok zengin ve değerlidir. sabah 8'de kalkıp ayrıntılı ve dakik bir program yaparak bir hafta içinde izmir ve çevresindeki hemen her önemli yeri gezebilirsiniz. agora'da aklınızı kaybedip efes'te ömrünüzü geçiremediğiniz için pişmanlıktan ölürsünüz. etnografya ve arkeoloji müzesi zenginlik bakımından tam bir imparatorluktur. sindire sindire her zerresi gezilmelidir.
fakat ne yazık ki memleketimdeki vurdumduymazlık ve önemsemezlik burada da mevcuttur. agora'yı gezerken henüz kazılıp çıkarılmakta olan tarihi eserleri inceledik. fotoğraflarını çektik. parça parça masanın üzerinde birleştirilmekte olan eserlere dokunduk. tamamını bitirip çıkınca girdiğimiz bölümün kazısının devam ettiğini, kesinlikle yasak olduğunu öğrendik. fakat ne bir engel, ne bir kilit, ne bir uyarı ve ne de bir bekçi vardı. içimizdek pişmanlığa mı yanmalı yoksa bu durumu yaşamamıza sebep olan şartlara mı kahrolmalı bilemiyorum.
meryem ana kilisesinin kalıntılarında iyice gezin. özellikle kutsal kaseyi tepeden görün.
menemen'e uğramadan ve ağlamadan dönmeyin.
şirince'ye gidin ve şarap alıp yemeklerini yiyin. teyzelerin sabunları çok güzeldir hediye için.
ay ışığında deniz kenarında sucuk kızartıp şarabı izmir'den bünyenize katarak çıkarın.
kordon'da gün doğumu ve batımını muhakkak izleyin. biranızı unutmayın.
doğal yaşam parkı çok ilginizi çekecek.
denizi maalesef yeşil ve kordonun konser verilen kısmı lağım kokuludur.
Bazen Birçok insandan daha fazla dostluk, arkadaşlık, yoldaşlık eder. Dağı taşı altın değil, özgürlüktür. Eski izmir bölgesindeki günlüğü 10 lira olan pansiyonlarıyla veya agora taraflarındaki -basmane'nin arka sokakları da dahil- küçük meyhaneleriyle, hatta ve hatta sokak tiyatrolarıyla bilinmez genelde. İlk defa gelenler kordona, ikinci defa gelenler karşıyaka vapur hattına vurulurlar.
İzmir gibi kadın/erkek benzetmesi de çokça yapılabilmektedir.
allah canımı alsın 1 hafta zor dayandım lan bu ne geberik bi şehir. İstanbul'u seviyorum aga o karmaşası, trafiği, pisliği, suriyelisi, her gün en az 1 otobüs kavgası falan normalliğe gelemiyorum.
tanım: sıkıcı şehir. ayriyeten bence 1 istanbullu 100 izmirliyi yok eder. saygılar.
Kavruluyoruz yanıyoruz, duşta otursan gene de fayda etmez, böyle pis böyle iğrenç bir sıcak olamaz.yaz gelsin diyenler online mı?
edit: izmir başlığına taşınınca biraz havada kaldı anlatmak istediğim izmir sıcağı.
Memlekete geri döndükten bir süre sonra özlediğim yer ama acaba iyi mi yapmışım o sıcakda da durulmazdı diyorum kendi kendime.
Gerçi gitsem yine salak salak evde oturacaktım.
Neyse madem başlığına geldim biraz kendi maceramı anlatayım izmirle olan.
Geçen sene meta sözlükten beni tanıyan tanır zaten, azrael nickiyle yazıyordum orda. İyisiyle kötüsüyle kapandı bitti gitti, hatta biraz boşlukta hissedip üzüldüm falan ama neyse.
O sene ben hiçbir şey kazanamayıp mezuna kalmıştım. Sene başından beri kavgalara yol açan izmir dokuz eylülü dershaneye ilk gittiğim gün nereyi düşünüyorsuna cevap olarak verdim ve kazandım da. Yani başta neyse sonda da o oldu benim için. Baya azim öyküsü gibi hala kendime inanamıyorum ya.
Neyse ben zaten lysye baya rahat girmiştim. Sınav da basit çıkınca zaten arada başımızdaki görevli hanımı bile kesiyordum (hoş kadındı be)
İşte izmir falan sevinçten havalara uçuyorum falan.
Ben orduluyum aslen. Burda da fındık falan olur yazın. Bahçeye köye gidip toplanır vs vs.
O sene fındık da az oldu mu 3-4 güne nerdeyse bitirmiştik birsürü bahçeyi.
Neyse baya yakınken kayıt olmaya diye pederi kandırdık, aslında internetten de oluyordu. Baya para da indiregandiledim.
Normalde peder birkaç gün için bilet parası hariç 50-100 bir şey atacakken onu 200-300 yaptık yalan dolan.
Neyse bindim geldim izmire. Yakın arkadaşım otogardan aldı. Kendimi nasıl kaptırdıysam (hani yıllarca anlattılar ya karı kız var ortam var falan filan) kafamda welcome to the jungle çalıyor. Baya baya los angelesdaki axl rose tribine girdim klipteki gibi.
Neyse abi uykusuzum acım ve tuvaletim var :D
Ayrıca duş da yapmam lazım. Çünkü afyonda ne kadar götüm donduysa izmirde de o kadar yandı.
İşte gittik bir yere kır pidesi yedik falan sonra bucadaki eğitim fakültesinin fen binasına geçtik sıra bekliyoruz falan.
Abi ortam üniversite falan benim libidolar uçtu tabi. Birkaç kızla bir kesişiyorum. Kendime diyorum ki abi ben bir tane bari yaparım diyordum ama bu sene yaşadım galiba falan.
Neyse ordan şirinyerdeki kafeler senin şu kafe benim derken, sırtımda ilkokuldan kalma çanta var. Cüzdan depozito, kira, harçlık falan tıkabasa dolu. Hatta bir ara çantayı kafede unuttuk falan.
Neyse ordan konak, ordan vapurla karşıyaka sonra bir burger sonra kordon falan yorulduk haliyle ve deli gibi tuvaletim var hala.
Kordonun ucunda bu arkadaşımın çocukluk arkadaşı var, zaten aynı evde kalacağız.
Bunlar yaz okulunda olduğu için kyk'da kalıyorlar. Ama benim kalcak yerim yok. İşte o çocuğun da arkadaşının evi varmış. Oraya geçtik biz tabi. Neyse eve geçtim iğrenç pis öğrenci evinde önce işimi halledip sonra duşa girdim falan. Yorgunluktan öldüğüm halde 1'e kadar uyumadım.
Neyse işte ev işlerini hallettik falan ben memlekete döndüm. Sonra muafiyet sınavı için birdaha geldim falan.
İşte bir senem geçti şimdi memleketteyim.
Ama bir ara öyle bir tiksindim ki izmirden anlatamam.
Bir kere insanları yapmacık gibi geliyodu. Hala birçoğu öyle geliyor. Birçoğu moderniz ayağına boş laf ustası. Ne kadar gelenekçiliğe olan nefretim olsa da yetiştiğim yerle mi alakalı bilmiyorum ama birçoğu gavat. Evet kelimenin tam anlamıyla, kadınıyla erkeğiyle gavat.
Çok ilginç tipler tanıdım orda ve ağzına kürekle vurmak istedim. İzmirde ama en çok yetişme yerlerinin farkını öğrendim.
Ordaki ingilizce hocam ile annemin yaşları yaklaşık ama ikisi de bambaşka hayatlar yaşamış. Sonra oradaki çocukların hepsinin o yöresel olmayan ama salon çocuğu kibar konuşmasına bazılarının gıcık oluyordum.
İzmirde bir de şeyi iyi gördüm. İki ucun da ne kadar boktan olduğunun.
Mesela bizim buralar ne kadar çomarsa orası da o kadar geniş. İşte bu genişliklerinin sınırı yok ve dünyadaki gerçeklerden bir haber rahat hayatları ile politika yapıyorlar ona sinir oluyordum.
Taşra hayatın ve geniş lüks hayatın ekstremlerini birebir görünce ikisinden de bir bok olmayacağına kanaat getirdim.
Taşrada kadın ne kadar köle gibi, seks objesi gibiyse izmir gibi yerlerde de o kadar orta malı. İsteyen alıyor gibi.
Bir de son sözüm izmirin ege iklimi olmadığı yönünde. Amk yeri bildiğin karasal.
Ben metrelerce kar olan yerde dört sene lise okudum ama arkadaş bu nedir be. Hayatımda bu kadar üşümedim ben. Evde klima da çalışmıyordu elektrikli soba aldık maşallah fatura her ay 300 400e vuruyordu.
İzmire dönünce en sevmediğim olay o olacak muhtemelen.
Neyse izmir hakkında daha çok anlatırdım ama başım ağrıdı yeter :)
Tamamen subjektif yorumlarımdır.
içinde birkaç sene yaşayarak geniş geniş olmasa da, ufak fikirler edinebileceğiniz, en çok nüfuslu ilk 5 şehir içinde (Adana hariç hepsinde yaşadım bir süre) en fazla kasabaya benzeyen, belediyecilik anlayışı "biz bize yeteriz"ci, yerlisi canayakın, kültürel etkinlikleri bir istanbul ve ankara kadar olmayan güzel şehir.
fena eleştirilerde bulunulmuş. hayatımın büyük bölümünü içinde yaşadığım ve böylelikle de sahiplendiğim şehrime gerçek olmayan eleştirilerde bulunulunca, ben de bir şeyler yazayım istedim:
- insanları yapmacık değil, içtendir. bu durum, dışarıdan bakıldığında "chp kadın kolları izmir şube başkanı" gibi görünen "laikçi teyze"lerde de böyledir, sigara içmekten 30 yıllık bıyığı sapsarı olmuş, köşedeki bakkalı 20 yıldır işleten mehmet amca'da da böyledir. içinden geldiği gibi davranır izmir'in yerlileri. bu içtenlik illa ki olumlu anlamıyla olacak değil, şekilciliği abartıp "madem başörtülüsün, bu otobüste işin yok. in aşağı" diyebilecek raddede de olabilir. yapmacık derseniz, dışarıda farklı, evine girdiğinde farklı davranan insanlar gözünüzün önüne gelmeli. ama böyle bir şey yok. içi dışı bir insanlardır izmir'in yerlileri.
- "istanbul ağzı"nın ne olduğunu bilmeden, görmeden izmirli'nin konuşmasına "salon çocuğu gibi konuşuyorlar" yakıştırması yapmak doğru değil. istanbul'da 7 yıl yaşadım ben. izmir'e geri döndüğümde, insanlarla konuşurken "bizim köye geldik" diye mutlu olmuştum. ayrıca, düzgün konuşan insana, yalnızca konuşmasından ötürü yıkıcı eleştiriler yöneltmek sağlıklı bir beyni olan insanın yapacağı iş değil.
- "izmirliler'in genişliklerinin sınırı yok" eleştirisi ise, tam bir ergen yaftası. penguen medyanın izmir'i çorum ile, afyon ile kıyaslaya kıyaslaya "bakın, izmirliler'de haysiyet, onur, gurur, koruma mekanizması falan hiç yok" fikrini beyinlere apaçık zerk etmesinden ötürü oluyor bu. afyon'dan izmir'e ilk kez gelen birisi de, bu çarpık fikir bilinçaltına beton çivileriyle çakıldığı için hemen ön yargılı olarak bakmaya başlıyor çevresine. garip tabii. bursalı birinin karşısına geçip "bursalıyız" kelimesini el hareketleriyle hecelemek gibi bir şey. "kadını ayrı, erkeği ayrı geniş" denilince, benim gözümün önüne, her sokak başında kadın pazarlayan erkekler, mekanlarda her masadaki erkeğin kucağına oturup kalkan kadınlar falan geliyor. böyle bir şey olabilir mi? türkiye'nin hangi şehri tamamen böyle insanlardan oluşuyor? "genellemenin bokunu çıkartmak" da denebilir buna. ayrıca, bizim genişliğimiz insaniyet düzlemindedir. haysiyet, gurur, onur gibi kavramlar için işine girdiğinde, her izmirli türkiye ortalamasında davranmaya kodlanmıştır. yahu, izmir türkiye'de değil gibi yazmayın lütfen, rica ediyorum.
- "izmirliler dünya'daki gerçeklerden bihaber rahat hayatları ile siyaset konuşuyorlar" eleştirisini ben düzeltip böyle yazdım. orijinal eleştiri anlaşılmıyor nitekim. izmir'in kutsalının türkiye'nin genelinde olduğu gibi hz. muhammed değil, atatürk olduğu bir gerçek. atatürk'le ilgili herhangi bir olumsuz eleştiriye karşı kılıçlarını kuşanıp savunma pozisyonuna geçmeleri de doğru. ama bunun "dünya gerçeklerinden bihaber" yapılması ne demek; ben anlamadım. dünya gerçeğini geçelim, türkiye gerçeklerine bakalım: benzinin litre fiyatı 5,09 lira, en ucuz sigara fiyatı 9 lira, bir kamyon dolusu vergi sebebiyle tüketilen su ve elektriğin faturaya yansıyan miktarı, kullanılanın en az 3 katı, maliyeti 1 lira bile olmayan bazı meyve ve sebzeler aracılar sebebiyle pazarda bile 5-6 lira, emlak ve inşaat piyasası son 15 yıldır tamamen balon (50 metrekarelik, penceresiz zindana 1000 lira kira isteyenler var), işsizliğin gerçek boyutu en az %30'larda, ülke 1 yıldır ohal'le yönetiliyor, khk'lar ile bir anda işlerinden atılmış on binlerce çalışan hayatlarını sürdürebilmek için gereken koşulların altında yaşıyor, asgari ücret yoksulluk sınırının bile altında... bunlardan mı bihaberiz biz şimdi izmir'de yaşıyoruz diye? saçma. "rahat hayat" eleştirisi var bir de. 4 sene önceki gezi direnişi'nde saçları kopartılmış, kafasında kask olan polisin bu şekilde kendisine kafa attığı, yalnızca yanlış zamanda yanlış yerde oldukları için hayatlarının tamamında hatırlayacakları derin travmalar yaşamış binlerce insan var burada. bunları üzerinden değil 4 yıl, bir ömür geçse unutmayacak insanlar yaşıyor burada.
- "kadın izmir'de orta malı, kim istiyorsa alıyor" eleştirisine ben hiçbir şey yazmayayım, siz düşünüp cevap verin. sinirlendim zaten yeterince.
türkiye'de yaşamanın refah seviyesi 2014 verilerine göre 142 ülke arasında 86.'lık. izmir de türkiye'nin bir şehri. hepinizle aynıyız, hepimiz insanız. lütfen ona göre eleştirilerinizi yapın.
nüfus olarak 100 küsur binlik bir şehirden yaklaşık 35 katı büyüklüğündeki başka bir şehre eğitim nedeniyle göç edip 1 yıl orada yaşadıktan sonra "buranın insanı da çok şey" demeyin, yalvarırım demeyin. ben 7 yıl yaşadığım istanbul hakkında hiçbir zaman bu kadar sığ, çapsız eleştiriler döşemedim.
toplu ulaşımı çileden çıkarır, siz insanlıktan çıkmak istemedikçe 65 yaş üzeri gün teyzelerinin mitoz bölünmesinden ötürü gözlerinizin önüne metrobüs sahneleri gelir. son 5-6 yıldır berbat bi' hal aldı. ayrımcı olmak istemiyorum, yoksa güzel planlarım var kendilerinin toplu taşımayı kullanmasıyla ilgili.
daha bugün oldu bir olay, yazacağım buraya. her böyle olay yaşadığımda (ki artık haftada 4-5 kere yaşamaya başladım), bakıp bakıp okurum. sinirim geçer belki.
iş çıkışı alsancak'a uğrayıp hatunun ayırttığı ayakkabıyı almam gerekiyordu bugün. "erken çıkarım biraz, tam iş çıkışı kalabalığının tam ortasına kalmadan da eve geçerim" diye düşünüyorum. olmadı. 5'e doğru alsancak'a anca varabildim. ayakkabı işi kısa sürdü, hemen durağa gittim. bekleyenler genelde beyaz yakalılardı. "oh" dedim, "en azından gün teyzelerinden kurtuldum. anlayışlı kesimle birlikte ön cama yapışık gitsem de olur". tezcanlı olduğum kadar, çabuk gaza gelme huyum da var. iki özelliğimin de köküne kibrit suyu...
otobüs geldi, zor da olsa bindim. tahmin ettiğim gibi otobüsün %90'ı işten çıkmış, evine gitmeye çalışan, gözlerinden yorgunluk akan çalışan grubundan oluşuyor. sabahları metroda selam verdiklerimin birkaçını da gördüm, göz kırpıştık. kendi kendime "ulan" dedim, "bazen çok abartıyorsun". 1 durak gittik. otobüste herkes üst üste olmasına rağmen, günün yorgunluğundan ötürü sessizlik kaplamış her yeri. durakta durdu otobüs, ön kapıdan şöyle diyaloglar duydum:
- "şoför bey, kaç dakikadır bekliyoruz. böyle dolu mu gelinir?" + "ben ne yapabilirim han'fendi. iş çıkışlarında böyle oluyor." - "biz sizi beklemek zorunda mıyız bu kadar yaa? + "..." - "daha eve gidip yemek yapacağız. lütfen ilerler misiniz? biz de binelim."
bu teyze tipindekilerin birçoğunu ben her sabah metroda görüyorum. bazen de akşam iş çıkışlarında görüyorum gene metroda. sabahları yer kapmaya çalışıyor, akşamları da biraz daha beklememek için millete emirler yağdırıyorlar. ben laf edince de "gençlik çok bozulmuş" oluyor. bana genç diyor: ayakkabılarımın biri diğerinin üstünde, bir elim tamamen dolu, diğer elimin 3 parmağıyla direğe tutunuyorum ve şikayet etmiyorum. hemen önümde, 5 dakikadır zorla akrabalık ilişkileri kurduğum liseli çocuğa da pis pis bakıyor: çocuğun sırt çantası ayaklarının dibinde, bir elinde montu var, diğer eliyle de zar zor tutunuyor; bazen kayıyor ve bana tutunuyor. bu gün teyzeleri bana ve genç çocuğa "bi' de laf yetiştiriyorlar. terbiyesizlere bak" diyor. iç sesim "cinnet zamanı geldiii! saçından tut, yere çalıver" diyor ama sinirle gülümsemekten başka bir şey yapamıyorum. çünkü "terbiyesizim".
ineceğim durakta inemedim ben çünkü orta kapıya 10 metre uzaklıkta olmama rağmen, insanları ezmeyeyim diye düşündüm. 2 durak sonra inebildim ve geri yürüdüm. benden 1 durak sonra, gündeki hamur işleriyle tıka basa dolu mideleriyle (çevremdeki 3 insanın karnının aç olduğu ağız kokularından belli oluyordu ve hepsi de çalışandı), kürek kadar dilleriyle (şoföre sayıp söverlerken çevremdeki güruhla birlikte sinir gülümsemelerimizi birbirimize yansıttık, ağzımızı açmadık) otobüse binmiş teyzeler halâ "yer veren de yok ya, off!" falan diyorlardı. büyüklere saygıyı anlarım. ben de bu şekilde yetiştirildim ama bunun adı arsızlık oluyor be agacım. bu denli çapsız arsızlıkları gördükçe "umarım 60'larımı görmeden göçüp giderim" diyorum. yaşam enerjimi emiyorlar.
büyüklere saygının olduğu yerde küçüklere sevginin olmadığı bir terbiye tanımı yok. ben bunu hiçbir gün teyzesine anlatamadım. ben iş çıkışları çok yorgun olduğumda ve oturmak istediğimde, ters yöndeki metroya binip son durağa gidiyorum ve oradan biniyorum mesela. sıfır sıkıntı oluyor. sen de yap bunu. ayakların mı ağrıyor; günden eve gidişini n'olur iş çıkış saatlerine getirmeyiver. hem sen rahat git hem de çalışan grubu senin of'layıp puf'lamalarını, kürek dilini çekmesinler. ağzımız kokuyordu diyorum açlıktan, ağzımız. yolda bir ara salyam aktı benim, evdeki kedileri kesme planları falan yapmaya başladığımı fark ettiğimde kendimi durdurdum.
izmir'de 5-6 yıl önce aktarma istasyonu sisteminin çapı korkunç boyutta büyütüldü. uzun hatların büyük kısmı kısaltıldı ya da bölündü. otobüslerin sefer sayısı da aynı kaldığı için aktarma istasyonlarında korkunç kalabalıklar oluyor artık. o zamanlarda protesto yürüyüşleri yapıldı, ben de gittim. bu gün teyzeleri yoktu orada. iş çıkışlarındaki izdihamı istanbul ve ankara'dakiler biliyor işte. bizdeki durum o denli değil ama gene de ön camda gidiyoruz. bir de bu gün teyzelerinin afra tafralarını çekmek istemiyorum ben. 6 yıldır çekiyorum, bir 3 yıl da ben rahat edeyim, onlar günden evlerine daha erken gitsinler. olmaz mı?
metrobüs görüntülerini gördükçe odin'e şükür duaları ediyorum ama bu 65 yaş üzeri için iyi hisler beslemiyorum. bunu da böyle laps diye söyleyince "aile terbiyesi almamış", "ağzından çıkanı kulağı duymuyor", "sen de yaşlanacaksın. o zaman görürsün göt" diyorlar. varsın olsun. susacak değilim buna.
geçen gün alsancak'ta hava yağmurlu iken bir duvarın dibinde üzerine battaniye örtülmüş ve şemsiye koyulmuş şekilde uyuyan bir köpek görmemle daha bir sevdiğim şehir.
her zerresine aşık olduğum şehir. istanbul'un pis insanı ve havasından sıkıldıkça soluğu bu güzel yerde alırım. yalnız son yıllarda inanılmaz bir göç almaya başladı. umarım sonu istanbul gibi olmaz.
aziz kocaoğlu'nun yıllardır başında olduğu büyükşehir belediyesinin ulaşıma bakış açısı berbatlaşmış, "tramvay yaptık, otobüsleri kaldırıyoruz, ki tramvayı kullanın" mantığı sebebiyle izmir'in en eski otobüs hatlarının birkaçının tamamen kaldırılması sonrası mustafa kemal sahil bulvarı doğrultusunda üçkuyular-alsancak arasındaki toplu taşıma hattı 2 vagonluk, saatte 2 km hızla giden, 100-200 kişi anca taşıyabilen, 10 dakikada 1 seferi olan, turist çekmekten başka hiçbir yaraya merhem olmayacak, sikimsonik tramvaya endekslenmiş canım şehir. çok sinirliyim. özellikle bunca köklü değişiklik hayatını zerre etkilemiyormuş gibi gözlerini, kulaklarını kapatmış olanlara karşı çok sinirliyim.
10 yıl kadar önce aktarma merkezleri peydahlandığındaki sefer sıklığı 12 dakikada 1 olan izban, halâ aynı sefer sıklığında. bu kadar süre boyunca elektronik tabelaları bile doğru göstermeyi başaramadı. "tramvay da olsun bari" diyen belediyedeki akıllı bir anda karataş-göztepe arasındaki sahil hattında inşaat çalışmaları başlattı. benim gördüğüm 2 büyük kaza oldu, görmediğim birinde de 2 kişi hayatını kaybetti. bu ölümlerin davaları takipsizlikle sonuçlandı. kazaya sebep olan belediyeydi çünkü 1 buçuk kilometrelik sahil hattında karşıdan karşıya çekmek için trafik lambasını bırak, elektrik direği bırakmamış; söz konusu bölgeyi şantiyeye çevirmişti. yayalara çarpan araç sürücüsü arabadan çıkıp koşarak uzaklaştı, 2 ay sonra anca ortaya çıktı. belediye bunlar hakkında tek bir kelime açıklama yapmadı. penguen basının ege eklerinde bu cinayeti okuyanlar da tepkisizleşti, unuttu, gitti.
şu tramvay mevzusu ise her şeyin üzerine tüy dikmiş durumda. 1 yıldır devam eden mithatpaşa alt geçit'i trafiğe açıldı ama çevre düzenlemesinin daha 1 yılı daha olduğu konuşuluyor. yahu, tramvay (edit: çalışması) olduğu için iptal edilen mithatpaşa'daki otobüs durağı bile geçen ay yerine kondu. kışa kadar bu çevre düzenlemesi bitirilmezse, sabahın köründe balçık içinde şantiye alanından geçip öyle tramvay bekleyecek bu insanlar. 3 dilekçe yazdım ben belediyeye. hiçbirine cevap alamadım bu konuyla alakalı. oturduğum mahalledeki cam şişe kumbaraları kaldırıldığında yazdığım şikayete anında geri dönüş sağlamışlardı. inşaatçı barankaya ile belediye arasındaki ilişkiyi de araştıracağım.
tramvay dünden beri ücretli oldu ve aynı gün mustafa kemal sahil bulvarı'ndan alsancak yönüne giden bütün otobüsler kaldırıldı. inönü caddesi'nden konak'a ek seferler ve hatlar açmış paşam. yahu, benim yaşım fazla değil ama ben bile izmir metro açılmadan önce tamamı trafiğe kapatılan hatay esnafının neler çektiğini yakından gözlemledim, biliyorum. hemen hemen hepsi kepenk kapatmıştı inönü caddesi trafiğe 2 yıl boyunca kapatıldığı için. trafiğe açıldığında bir şeylerin değişeceğini bekledim ben ama bunun yerine yolu rahatlatmak için hiçbir şey yapılmadı. hatay'daki akşam trafiği halen benim çocukluğumdaki berbat halinde. sahil yolundaki otobüsleri kaldırıp inönü caddesi'ne konak hatları yerleştirmek neyi çözecek; gerçekten aklım almıyor benim.
tramvayın alsancak trafiğine ekleyeceği yük, sadece arabası olanları etkilemeyecek ve onlara tahminen 10-20 dakikalık zaman kazandıracak. zaten arabası olmayıp toplu taşıma ile işine, gücüne gitmek zorunda olanlar kimsenin aklında değil. "alsancak trafiğini rahatlatacağız" diyerek yürürlüğe gökten zembille indirilerek sokulan tramvayın çankaya'da trafiğin ortasından geçtiği ve gazi bulvarı'nın girişinde durağının olduğunu da kimse umursamıyor. iş çıkışlarında zeplinle evlerine gidenler yukarıdan bize el sallıyordur, eminim. geri kalan kitle içinse bu zulüm, tramvayın yepyeni koltuklarına yorgunluktan çökmüş gözlerle bakmaktan daha fazla şey ifade ediyor.
benim izmir'in toplu taşımayı kullanan insanlarından zerre umudum kalmadı. dünkü sistemin yürürlüğe gireceği daha önceden açıklanmıştı. bir önceki hafta sonu konak'ta yürüyüş oldu, ben de katıldım. bir avuç insandık. herkes "aman, bana ne, ucu bana dokunmuyorsa, kılımı kıpırdatmam" mantığına büründüğünde elinizde bir izmir olmayacak. anca suriyelilere ve doğudan gelen göçe kafayı takıp boş muhabbet döndürürsünüz kendi aranızda artık.
ekleyeyim: beni zerre etkilemiyor bu son değişiklik. işe metro ile gidiyorum, alsancak'ta işim olduğunda da işten çıkıp metro+izban yapıp alsancak'a geçiyorum. sahile çıkıp 15 yıldır yaptığım piizi de göztepe kulüp binasının orada yapıyorum. gerekirse küçükyalı'dan oraya yürürüm. nasıl oldu, böyle iyi mi? böyle anlatınca, ben de "kılımı kıpırdatmam, sesimi yükseltmem" kitlesine dahil olma hakkımı kazandım mı?
son: özellikle kışın tramvaylarda çekeceğiniz dertleri bile özümseyeceğiniz, kanıksayıp tek kelime tepki gösteremeyeceğiniz günler henüz gelmedi. o günler gelmiş gibi davranmak sizin elinizde tabii. o günlere kadar böyle davranmaya devam ederseniz, her şey boka battığı zaman, tepki göstermek istediğinizde kimseyi yanınızda bulamayacaksınız.