sanırım belli bir yaştan sonra insan hayatın gerçeklerine fazla gömüldüğü için, hayatın sillesini ziyadesiyle yediği için, tecrübelerle yoğrulup, hatalarla boğustuğu için.... kısacası günlük hayatta zaten bi sürü sorun ve sorumlulukla uğraştığı için bir de kitaplarda veya filmlerde kasvetli konulara maruz kalmak istemiyor bünyem artık.
ikinci olarak da: karmaşık hikayeler, okuyucuya tabak içinde sunulmayan, kendisinin anlaması beklenen konular, imgelerle anlatım...vs bunlar da yoruyor beni. adam ne yaşıyorsa ne hissediyorsa yekten söylesin; metaforlara, imgelere boğmasın beni. hikayeyi de bi başından bi sonundan, bi ortasından anlatmasın.
yaşlandım ben yaşlandım. eskiden en sevdiğim türdü felsefe ve sürrealist romanlar/hikayeler.. yaşlandıkça bi realist oldum. gerçi sürrealizmi hala severim; sıkmaz, boğmaz beni.
ne diyosun özet geç diyeceksiniz, bi de ee bilge karasu'yla ne alakası var bu yazdıklarının...
şöyle söyleyeyim: sıkılıyorum okurken. (itiraflara yazam ben bunu.)
hamiş: aynı zamanda bir piyanist ve müzisyen olduğunu yeni öğrendim.
ama buna inanmıyor. inanıp, inandığına inanıp, inandığına artık inanmayıp, inanmadığına artık inanmayıp, inanmadığına inanmadığına artık inanıp inanmayıp...
Hakkında pek adlı adınca açıklık bulmamış bir gerçek de eşcinsel olup olmadığıdır. Romanlarında ve öykülerinde eşcinsel temalar bulunur, bilinene göre kendisi de eşcinsel olduğunu konuyla ilgili olan yakınlarından saklamamış ama bu gerçeği kalkıp okurlarına ve konuyla ilgisiz sevenlerine bir demeç gibi de belirtmemiş.
postmodern edebiyatın ülkemizdeki en önemli temsilcilerinden biri olan, 1930'da istanbul'da dünyaya gelmiş ve 1995'de ankara'da hayatını kaybetmiş olan büyük yazar.
yazmak nedir yazmak diye kendimize sorarız ve kendimizi o kadar zor ifade ederiz ki her şey birbirine dolaşır. kelimeleri kullanma gücünü kaybederiz. işte bu olay bilge karasu'da yoktur, türkçe'yi kullanma gücü, yeteneğinden gelir; kusursuzdur.
istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi felsefe bölümünden mezun olmuştur. zaten romanlarında, denemelerinde ve öykülerinde bu hissedilir. oluşturulduğu karakterler hep bir varoluş mücadelesi verir. benliğini bulmaya çalışmak için uğraşır.
anlattıkları her zaman kapalıdır. kapalı cümlelerle insanların zihinlere inip ışığı yakmaya çalışır.
okurken gerçekten haz almak istiyorsanız , başucunuza almanız gereken bir insan ve yazardır.
sait faik en iyi öykü armağanı kazandığı uzun sürmüş günün bir akşamını okurken bunu doya doya hissedeceksiniz .
ne kitapsız ne kedisiz'de zirvelere ulaştığını da belirtmek gerekir. özellikle hayvanların öldürülmesi ile ilgili bir yazısı vardır ki; muazzamdır.
öyküleri:
troya'da ölüm vardı uzun sürmüş bir günün akşamı göçmüş kediler bahçesi kısmet büfesi lağımlaranası ya da beyoğlu susanlar
romanları:
gece kılavuz
denemeleri;
ne kitapsız ne kedisiz narla incire gazel altı ay bir güz
"kitaplardan ve ayraçlardan ve bardak altlarından ve kedilerden ve gündüzlerden ve gecelerden ve yerlerden ve göklerden başka kimimiz kaldı?" ( ne kitapsız ne kedisiz'den)