isminin orjinali napoleone buonaparte'dır. fransızlar ismini doğru telaffuz edemediği için düzeltmiştir. korsika göçmenidir, kısmen italyandır. çok fakir bir ailenin çocuğu olarak yaşamış, sonra kardeşlerini kral, prenses, prens yapmıştır. cumhuriyet in genç generallerinden biriyken imparator olmuş, arı ve kartal ı sembolü olarak kullanmış, tüm avrupa ya kısa bir süre için diz çöktürmüştür.
Biraz da hayatının magazin tarafından bahsetmek istediğim asker, devlet adamı.
Napoleon narenciye ve taze kokulara hayran bir imparator. Hatta biraz fazla düşkün ve kayıtlar günlük 2 şişeye yakın kolonya kullandığını söylüyor. Öyle ki cepheye bile kutularca taşırmış. Başından aşağı boca ederek kullandığını tahmin edebiliriz, bunun yanında mutlaka banyo yağı olarak küveti için özel hazırlanan suyuna da ekleniyormuş. Ve hatta şarabına da birkaç damla katıyormuş. Canlandırdığına inanıyormuş sanırım.
Aslında kaynaklar bu kokuya olan ilgisini kendisine, meşhur aşkı ve bir dönemki eşi Josephine’in kattığını yazar.
O kadar ki Josephine, özellikle güllerle ilgili çılgın takıntısından ötürü, kocasına askerlerinin ele geçirilen yeni yerlerde bahçesinde olmayan güllerden varsa mutlaka getirmelerini emretmesini istiyor.
İngiltere’yle en yoğun savaş döneminde bile gül taşıyan gemilerin İngiliz amiralliğinden özen izni var geçiş izni için.
Ve en sonunda gül fuarını da bizzat düzenletiyor.
Aslında uzun bir ismi olmasına rağmen (Marie Josephe Rose Tascher de la Pagerie) Josephine, kendisine sadece Rose yani Gül denmesini istiyor ama gülün kendisinden de adından da nefret eden Napoleon bunu kullanmıyor ve duyduğumuz isim Josephine kalıyor.
Josephine ise daha ağır, oryantal olarak tanımlayabileceğimiz kokulardan hoşlanıyor. Ne kadar ağırsa o kadar seviyor,bu tarz parfümlerle kendisini daha çekici buluyor.
Efenim bir zaman geçince Fransız devriminden sonra bir napoleon hayranı koku firması, parfüm işine girmeye karar veriyor ve (o zamanlar sadece deri eldivenler için kokulandırma yapılıyor çünkü, öyle parfüm firması falan yok ortalarda, başka bir girdi konusu uzun ama bir eğlenceli ki, haydi yazdım kenara) napoleon’a “muzaffer” isimli bir parfüm yapıyor. Sarayda parfüm pek beğeniliyor, napoleon’un sevdiği narenciyeleri basmışlar tabii içine. Gül çılgını Josephine bile seviyor.
Sonra bu coşkulu, mübalağa sever çift diyorlar ki firmaya, bana bir parfüm yaptın ama josephine’e de yap ,o da çok güzel koksun, ama biz bir araya gelince daha güzel koksun.
Sonra Josephine’e de haliyle hak geçmesin diye “İmparatoriçe” diye bir parfüm yapılıyor ve gerçekten bir araya geldiklerinde harika kokuyorlar. O zamanlar için pek zor bir iş tabii. Şimdi bile zor ama o zaman çok çok zor.
Ve bu ölümsüz aşkın kokusunu mühürlemek için firmayla 200 yıl bu parfümü başka kimseye üretmemeleri için yazılı bir de anlaşma imzalıyorlar.
200 yıl geçince üretilmiş parfüm tekrar ama tabii pek bir numarası olmamış.
Sonuçta böyle allı güllü giderken, evlilikleri Josephine’in o çok beklenen tahtın varisini verememiş olmasından kelli 5 yıl sonra görümce, kayınvalide baskılarıyla sona eriyor ve Napoleon millete “hala seviyorum ulan, mecburen ayrılıyorum” demesi suretiyle boşanıyorlar. (böyle uzun bir konuşması var)
Ama o Josephine, durur mu?
Güllerin dikeni de olacak elbet. sarayı terk ederken, sarayda yatak odası olarak kullanılabilecek tüm odaların duvarlarını önce miskle üstüne kendi parfümüyle kaplatıyor , (misk tabii bunun feci kalıcı olmasını sağlayacak) tüm saray buram buram kendisi kokarken saraydan ayrılıyor. Muhtelif rivayetler odaların kağıtlarının birkaç kez değiştiği ama özellikle duvar sıvasına uygulattığı için bunun bir işe yaramadığı yönünde.
Kiminle o yatağa girersen gir, gözünü kapattığında yanındaki ben olacağım fikrinden yola çıkarak ayarladığı şu düzen, çok sert bir hamle değil mi ama?
on numara hareket.
kaynak: kokular ansiklopedisi 2.cilt
majesteleri isminin birincisi, fransa ve italya imparatoru, ren konfederasyonu koruyucusu, fransa birinci konsülü, italya seferi'nin komutanı, rusya'nın 1 aylık da olsa fatihi, austerlitz'in muzafferi, kukla devletleri kendisine bağımlı kılan, imparatorlukları ve devletleri yıkıp devletlere krallar atayan lider. grande armee'nin başkomutanı, iber yarımadası fatihi, kıta ablukası'nı kuran ve neredeyse bütün avrupa'nın karşısında birleşip kurduğu koalisyonların çoğunu dağıtan adam. asaleti kendisiyle başlayan, dünyanın gördüğü en önemli karakterlerden birisi.
unvanları daha uzar gider. sevilesi ve nefret edilesi yanlarıyla dünyayı titretmiş bir adam ama gelin görün ki napoleon'u pek tanımıyoruz. kısa boylu ve kompleksli olduğu, "para, para, para" sözü ve iyi bir komutan olduğu bilinir ama kendisi hakkında uzun uzun yazmak isterim. Ekşi sözlük'te 23 entry'lik uzun bir seri ile majestelerinden bahsetmiştim, taşınma evremde buraya da düzenleyip aktarmayı umuyorum.
eskiden emekçi sınıfın işi çalışmak, soylu sınıfın işi savaşmakmış. bunun da sebebi roma imparatorluğu yıkılınca ortaya çıkan boşluğu avrupa'daki savaşçı sınıfın doldurmasıdır. adamların işi savaşmak olduğundan da "senin nasıl gözün olabilir lan?!" tarzında saçma sapan bahanelerle sürekli birbirleriyle savaşıp durmuş bu adamlar. bu sebeple de şövalyeler, prensler, dükler, kontlar falan savaş meydanlarında can vermiş uzunca bir süre. bu durum da çoğu zaman basiretsiz yöneticilerin başa geçmesine sebep olmuş. osmanlı ve moğollar da zaten bu boşluğu iyi değerlendirmiş.
napolyon ise "kitleleri özgürleştirmek" adına çıktığı seferde kitleleri kullanmış. tabii bu cahil kitle de savaşmayı bilmediğinden halkı eğitmek şart olmuş.
yani aslında devletlerin, politikacıların falan hiç umrunda değiliz anlayacağınız üzere. adamlar bizim savaşmamıza ihtiyaç duymasa, eğitimli olup olmamamız bile pek umurlarında değil. kimse halkı babasının hayrına düşünmüyor.