evliliğimizin ilk ayları.. günlerden kış değil zemheri. hasta olmuşum fena halde, ateşim var. hafta sonu, bütün gün salondaki üçlü koltukta televizyonun karşısında yatmışım. eşimin de işleri yoğun, o da evde ama sürekli kucağında laptop çalışıyor. ben de tüm gün yatmış olmanın verdiği ağırlıkla birlikte kafamın üstünde bi kafa daha taşıyorum. ateşten mütevellit bir acaip huzursuzluk da bünyede zuhur etmiş. inleye inleye dönüp duruyorum koltukta. en son gece vakti dayanamadım, ağlamaya başladım. (koskoca kadın hastayım diye ağlar mı, piii)
sanırsam bu şekilde eşime bir mesaj göndermiş oldum. kaldırdı kafasını laptop'ından, "yatmaktan hasta oluyorsun, gel biraz ayaklan" dedi. bende tabi "kezban mode on"; "kolumu kıpırdatacak halim yok, kafam kazan gibi, ateşim düşmüyor" diye mızıldıyorum. kalktı, koluma girdi, gel dedi mutfağa gidelim. cezvede su kaynattı, attı içine ıhlamur, koydu bardağa, biraz da bal, accık da limon sıktı. sarılarak mutfak camına götürdü beni.
camın önünde ayakta duruyoruz. dışarıda kar yağıyor, sokak lambalarının altına yansıyan ışıktan farkediliyor, her yer bembeyaz. sarıldı bana, bak dedi, negzel dışarısı. elimde ıhlamur bardağı, durduk bi süre camın önünde. sonra tekrar geçtik salona, oturduk yanyana, açtık bi film...
yemin ediyorum iyileştim! kolumu kaldıramayan ben o bir bardak ıhlamuru içtim ve kendime geldim! vallaha bak! işte bunlar hep ıhlamur
Kendi halinde yaşamayı seven bir adamım. Kimden geldiğine bakmaksızın gereğinden biraz fazla maruz kaldığımda şartellerimi attırıyor bu kavram. Bunalıyorum, geriliyorum. Bir yerden sonra baskıya dönüşüyor. Sizinle vakit geçirmek isteyenler hep ulaşılabilir olun istiyor, ulaşamadığında hesap sorma cüretine girişiyor. Hareket alanınızı daraltıyor.
Bunun yanında hastalık da barındıran bir kavram. Çok göstereni de, çok seveni de rahatsız. Işıkların kişinin üzerinde toplanması eninde sonunda gözlerini kör eder. Bu ışıkların kümeleştiği en olumlu yer fikirler, o da tehlikeli. Kendi ilginizin yanılgısında fanatikleştiğinizi farkedemezsiniz.
İnsanoğlu bu kadar şaşkına döndüyse, bu kadar yoldan çıktıysa ilgi denilen veba köşe taşlarındandır.
çok farklı boyutları var elbet. ama yaşayan tüm canlılar, fotosentez de yapsa, oksijen de alsa, ilgiye muhtaçtır. ben nefret ediyorum diyenin bile hoşuna gider içten içe.
kadın ve erkek ilişkilerinde nasıl ilerlediğini ele alalım. şimdi bu ilgi dediğin şey, kadınların nükleer silahı. bu onları kötü insan yapıyor demiyorum ama, işte bazı kesim kadınlar için ortada bir gerçek var yadsınamaz. aşağıdaki kadınlar, bahsettiğim bu kesimi temsil ediyor. şöyle ki;
kadınlar, onunla ilgilenen adam dünyanın en çirkini olsun, yılık değilse * dozunda ilgiyi göğsünde yumuşatır, tüm gözeneklerine eşit bir şekilde dağıtır ve sindirir. erkek kişisi, bunu kadın ondan hoşlanıyor olarak algılar. çünkü ilgi gösterilmiştir, karşı taraf da bunu çeşitli tepkilerle kabul etmiştir. kadın bundan beslendikçe, erkek daha çok sömürülmeye müsait olur. işin sonu bok tabi. bazı iyi niyetli kadın kişiler, "lan acaba yanlış anlıyor mudur bu erkek kişisi" diyerek kendilerini çekmeye çalışsalar da, ilgi ışınları o kadar kuvvetle ve tatlı tatlı gelmektedirler ki, bundan kaçmak artık kadın için de güçleşir.
ha olumlu sonuçlandığı yok mudur? vardır elbet, daha şahit olmadım ama yani işte kitaplarda falan okuduğum oldu.
gençlik enteresan şey. birini kafaya takıp, takıntı haline getirip adına aşk diyolar, olumlu sonuçlanmayınca da kaybeden aşık olduğunu zanneden oluyor. çünkü senin hissettiğini sandığın o duygulardan güç alarak gösterdiğin alaka, zaten karşındakinin ihtiyacı olan. o da seni buna zorlamadığına göre, alan razı veren razı durumu. bu yanılgıya düşüp sonunda hesap sormak isteyenler oluyor ki o en yıkıcısı. çünkü cevap çok olası : "ben mi dedim benle ilgilen diye??"
işte bu artık zaman geçtikçe edinilen bir tecrübe. bir süre sonra sapla samanı ayırt edebilir hale geliyor insan. yoksa herkes gençliğin bir döneminde böyle takıntılanmıştır birilerine. kasmayın kendinizi. fedakarlık olursa gerçek sevgi olur o zaten. olmuyorsa da bi duble daha koyun.
ilgi genelde ektir. hep bir şeye eklenir. kimi zaman bir olaya kimi zaman bir gülüşe. en güzeli de bazen kalbe eklenir. o ilgi alevlenip içinizi yakmaya başladığı zaman yüzünüz de kızarır. saçmalarsınız titrersiniz duramazsınız. hatta bazen zehirlenecek kıvama bile gelirsiniz. ekleme yapılacak olan ana gövde sağlam olmalı.
düşünce üzerinde özgürleşmek isteyen toplumların beden üzerinde yoğunlaşması ve bedeni hala üst düzeyde kabul edilebilirlik ve ilgi aracı olarak kullanması kadar acınası çok az şey var. saldırganca bir tutumla, ilgi ihtiyacını beden üzerinden gidermeye çalışan milyarların hakkını vereceğimiz nokta iyi birer tiyatrocu olmalarıdır. kimse çıkıp özgür düşünce değil derdim demez. hatta canı gönülden öyle bir inandırılmışlardır ki -belki de bundandır rollerini iyi oynamaları- fiiliyatlarının yalnızca düşünce özgürlüğüne dayandığını öne sürerler. ilgi ihtiyacı doğal olduğu kadar, ulaşılabilirliğin artışıyla eşiğini aşmıştır.
İnsanın içinde akan, doğru yöne yönlendirilmeyi bekleyen bir nehir gibidir. İyi yönlendirilirse çiçekler açtırır, kötü yönlendirilip başı boş bırakılırsa karşısına ilk çıkana taşarak çağıldarken etrafı yakıp yıkabilir bile. İlgiyi hele de yetenekli olduğunu keşfettiği alana yönlendirmeli insan, yoksa can sıkıntısıyla yanlış şeylerde köreltmek ilginin o akıcılığını da alır, kişi sürekli yanlış şeylerle ilgilenip zamanını boşa harcadığını görürse ilgisiz, heyecansız birine dönüşür, bu da hümanist düşünceye göre büyük kayıptır.