Insani bir tek sonsuzluk tatmin eder o sebeple din kavramının çıkması mecburidir. Din olmassa insan serkeş bir hayat sürer. Din insani aslında bir amaca sevkeder amaçsız insan eksik insandir. Herkesin kötü , iyi, doğru ,yanlış amacı vardır dünya adına buna ulaşması muhtemeldir. Ulasinca amaç olmaktan çıkar aynı aşık maşuğuna kavusunca aşkın bitmesi gibi o sebeple din mecburidir olmak zorundadır ki insan sonsuz mutluluğu yakalayabilsin
herhangi bir kötülük yapmamak için herhangi bir dine ihtiyaç yoktur. iyilik insanın yüreğindedir zaten.
dine ihtiyacı olan bireysel anlamda insanlar değil, o insanları, o toplumu istedikleri gibi yönetmek ve yönlendirmek isteyen diğer insanlardır. book of eli filminde işlendiği gibi.
"ne kadar cesur olursak olalım, yokluk bizi ürkütüyor. iz bırakmadan silinmek, bir kurbağa gibi gebermek, bütün rüyalarımızla, bütün acılarımızla yok olmak... insan zekâsı bu kadar trajik bir sonu zor kabul ediyor. vücudumuzu aşmak, 'ben'in dar ve sevimsiz geometrisinin ötesine geçmek, sonsuza yönelmek, bir insana sarılmak, hatıralarda yaşamak: işte aşkın, dinin ve kahramanlığın kaynakları. sessizce solan bir menekşenin kaderi bize cazip gelmez."
insanlar kötüdür, karşılığında bir vaadiniz yoksa iyi olamazlar ön kabullü olmayan bir versiyonu var mı çok merak ediyorum. performans artsın diye prim vaadinde bulunan şirketler gibi hepsi de.
hangi milletle özdeşleştiyse onun kültürünü taşıyandır.
mesela islamiyet ister istemez arap kültürünü de beraberinde getirir.
her din az çok böyledir. hristiyanlık da daha çok roma ile özdeşleştiği için roma kültürünü taşır mesela. yahudiler zaten kendileri başlı başlarına bir millet. bugün "biz de yahudiyiz" deseniz bile "nereden bilelim?" derler eğer soyunuzu isptalyamazsanız.
işte işin ilginç yanı budizm bunu başaramamıştır. aslında hint kültürünü taşımıştır bu doğru. ama çin'de başarsız olmuştur. budizm, çin'e ilk girdiğinde çinliler "sen dur hele orada yeğenim" demişler ve budizmi kendilerine özgü hale getirmişlerdir. bu sebeple hint ve çin budizmi kendi içlerinde bazı farklılıklar taşır.
lakin çin, budizmi japonya'ya taşıdığında da yine kültür misyonerliği gerçekleşmiş ve japonlar çin'in adetlerini benimsemişlerdir. bugün çin ve japonya'da kutlanan festivaller bazı yerel farklılıklar haricinde aynıdır. sanırım japonya'nın kar ettiği nokta budizme kadar bir yazı sistemine sahip olmadığı için yazı sistemi ednimş olmalarıdır.
yanlış bilmiyorsam 3,000 tane falan var dünyada. 3-5 tanesi bir hayli yaygın. ve hangisine sorarsanız sorun, kendisininki gerçek. diğerleri sahte. yahut son kullanma tarihi geçmiş...
insanların umut ve toplum düzenini korumaya yönelik kurulmuş sistemin adı.
isa, musa, muhammed ve diğerleri hepsi o zaman ki toplum zeka seviyesinin çok üstünde olan, kötü gidişattan rahatsız olan ve bunu düzeltmek adına adım atan insanlardı. dönemde var olan üstün zekalarıyla insan psikolojilisini iyi analiz edip, başta yakın çevreyi etkisi altına aldılar. insanoğlunun sohbetlerinin yayılmacı politikası neticesinde söylenenler daha da çabuk yayıldı ve insanlığın her zaman açığı olan "inanma, sığınma, umut etme" duygularına hitap etti.
inanmak isteyen bir insanı hiçbir güç durduramaz. kanayan yaraya ilaç gibi gelen gözün göremediği kuvvetli bir güce inanmak, genel olarak umutsuzluğa hızlıca kapılma içgüdüsüne sahip insana cazip geldi. dolayısıyla bu olağanüstü zeka sahibi insanların çıkarmış oldukları topluma yararlı olacak ahlak kuralları bütünü, simgesel bir güç olan tanrı ile birleşti ve inandırıcılığı, cazipliği arttı.
toplumlar tarafından kabul gördükçe, görüldükçe inanç sisteminin keskin sınırları daha da çok belirginleşti ve inanç sistemi içerisinde olmayana iyi bakılmadı. bu da toplum baskısı dediğimiz unsurun fitilini yaktı. şu yıla gelmiş olmamıza rağmen bu baskı çok yoğundur. bu kitaplardaki tüm unsurlar kutsal sayılıp, kırmızı hatlarla üzerine dokunulamaz maneviyatı işlendi. şu an taksim meydanına çıkıp islama laf etseniz, deli olmadığınız sürece linç edilirsiniz.
yıllardır bu sistemin bu kadar iyi işlemesinin sebebi de bu. büyük bir çoğunluk tarafından kabul edilmiş olması ve bu sisteme dokunan kimselerin anında elinin yanması.
21. yüzyılda hızla gelişen teknoloji ve insanların araştırma ihtiyacı bu noktada insanlara daha fazla sorgulama ve özgür alan hissiyatı veriyor. binlerce yıldır hiçbir sistemin sabit kalmadığı gibi 3 ana din olan islam, hıristiyanlık ve musevilik de yıkılmaya mahkumdur. yerini yeni sistemler alacaktır ve takriben önümüzdeki 200-250 yıl içerisinde güçsüzleşerek yok olmaya yüz tutacaktır.
"ben ateistim olm, tanrı falan neymiş?" diyen adamları tapınakta dua yerlerine bozuk para atıp dua ederken gördü bu gözler.
ayrıca japonya imparatoru ilahi varlığını ikinci dünya savaşı sonrasında reddetse de "imparator özellikle öyle yaptı, tekrar güçlendiğimizde tekrar ilahi varlığını kabul ettirecek" diyen insanlar epey fazla.
bir de japonya'daki festivallerin hepsi dini temellidir. festival danslarının hepsi animist inancın simgeleridir.
imparator her sene bahçesine pirinç eker. eğer ekmezse japonya'da pirinç çıkmayacağına inananlar vardır.
bazı madenlerde kadın işçi olması zorunludur. sebebi ise yerin altında yaşayan tanrıçaların rahatsız olmamasıdır.
bir inşaatın temeli atılacağı zaman mutlaka bir şinto rahibi o inşaatın temeline sake döker.
bunlar benim denk geldiklerim. mutlaka daha fazlası vardır.
göreceli bir kavram. burada dinin ne olduğunu tartışacak değilim ancak insanların dinden soğumaya bahane bulmaya çalıştığına kesinlikle eminim. hangi din olursa olsun, bir dine inanıyorsanız gerekliliklerini yerine getirmekle yükümlü olursunuz ve getirmediğinizde de cezalandırılacağınız söylenir. konumuz bu değil. dini insan davranışlarına göre yorumlayıp örneğin bir müslüman için “ağzından allah’ı düşürmüyor ama onu yapıyor bunu yapıyor vs.” diyerek dinden soğuyacaksanız neden inanıyorsunuz ki? din insan davranışlarıyla ölçülmez; inanıyorsanız eğer, başkalarının davranışlarından dini öğrenmeniz ve yorumlamanız oldukça saçma gelmiyor mu size de? hangi dine mensupsanız gidin o dinin kitabını okuyun ve o davranışlarını beğenmediğiniz insanlardan daha iyi şekilde dinin gerekliliklerini yerine getirmeye çalışın, bence bu herkes için daha iyi olur. ayrıca iyi bir insan olmak için de dine gerek duyulmaz, hacca giden birisi de kötü olabilir, kilisede her pazar ayinine düzenli katılan birisi de kötü olabilir, dünya üzerinde yer alan tüm inanışlar için geçerlidir bu. önemli insanın iyi olmasıysa size göre, neden birisinden kötülük gördüğünüz anda dine saldırmaya çalışıyorsunuz? ben size hemen sebebini söyleyeyim; mensup olduğunuz dinin size yüklediği yükümlülükleri yerine getirmeye üşendiğiniz, ama inanmasanız da boşluğa düşeceğinizi bildiğiniz için bahane üretiyorsunuz. hepsi bu.
Tartışmanın en anlamsız olduğu konulardan biridir. Zira din, felsefi bir inanç sistemidir ve doğruluğu veya yanlışlığı kanıtlanamaz veya çürütülemez. Kanıtlanabilir olsaydı din değil bilim olurdu. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki insanın ürettiği her şey inanmakla başlamıştır. Bilim insanlarının bilimi ortaya koyması da inanmakla başlamıştır, icatlar da. (bkz: telefonun icadı)
roma'yı o dönem bilinen dünyanın en büyük imparatorluğu yapan unsurlardan biridir. roma imparatorluğu ayrıştırıcı değil birleştiricidir din konusunda. fethettiği her bölgenin dinini ve tanrılarını kendi içinde özümsemiş ve panteonuna eklemiştir. diğer dinlerin yalan olduğu hikayesi ise semavi dinlerin ortaya koyduğu bir fikirdir. ve o zamandan bu yana dinler insanların birbirinden nefret etmesi ve öldürmesi için bir bahane haline gelmiştir. bu nedenle semavi dinlerin hiçbirine bağlılığım yok. bir diğerini inkar eden dinler benim için yok hükmünde.
Din insanların yaşayış biçimidir.Din insanların sadece ilah ile olan bağını değil insan ile insan ,insan ile çevre ilişkisini düzenleyen kurallar bütünüdür.
aklın bitip umudun başladığı yer. albert camus'a göre 'saçma'yla yani neden varolduğumuzu bile bilmeden ölümle sona erecek olan bir hayatı yaşadığımız bilinciyle baş etmenin 3 çeşidi var: 1. intihar. 2. umut yani din. 3. başkaldırı. yani insan bu anlamsızlık ve boşluk karşısında ya intihar eder ya da yaşamını öldükten sonra yaşayacağı daha iyi bir sonsuz hayat için araç olarak görerek dine tutunur ya da 'eeh ben de kendime göre bir anlam bulurum ya da bulamam her halükarda yaşar giderim, napalım ölelim mi *' der. umuda yani dine dönersek aklın sınırlarından sonra başlıyor. yani ölümden sonrasını bilmiyorsak bilmiyoruzdur. nasıl ki insanlığın ilkel zamanlarında bir gök gürültüsü, şimşek insanların aklıyla açıklayamadığı şeylerdi ve insanlar 'tanrılar bizi cezalandırıyor.' dedi, bu da öyle. halbuki günümüzden bakınca olay çok net: 'şimşeğin nedenleri bilinmiyordu.' biz de bugün aklımızın sınırlarının zorlandığı yerde, ötesini bilmediğimiz şeylerde 'bilmiyorum.' demek yerine 'bilmiyorum öyleyse bu tanrının işi olmalı.' diyerek dinlere sarılıyoruz.
ilk insan toplulukları ilkel komünal bir düzlemde yaşamaktaydı. avcı toplayıcı biçimde yaşayan insan kümeleri ortada olan her şeyin pay edilmesi şeklinde hayat sürmekteydi. o zamanlardan itibaren din, insanın doğayı anlama çabası açından insanlığın yaşamına girmiştir. insan tanrıyı yaratmıştır da diyebiliriz.
tarım toplumuna geçilmesiyle birlikte insanların tükettiklerinden fazla üretmesi sorunu oluştu. bu ürünler depolanınca birilerinin olması gerekenden daha fazla ürünü oldu. bu da o insanların toplumda güçlü olması demekti. kabaca bir anlatımla bu erk devlet denen aygıtı oluşturdu. bu aygıtın insanları yönetmesi için bir de meşruiyete ihtiyacı vardı. tabii ki o zamanlar bu meşruiyet demokrasiden devşirilmedi, göklerden devşirildi. dinin ve devletin insan yaşamına bir sömürü gücü olarak girmesinin en özet anlatımı böyledir.
ortaya çıkan ilk dinler doğanın gücünü esas almaktaydı. paganist de diyebileceğimiz bu din anlayışı doğaya saygı hükmederdi. bugün semavi din mensuplarının ''putperest'' diyerek her türden aşağılama faliyetine giriştiği dinleri de paganist kültürdeki dinlerin evrim geçirmiş formlarıdır.
dindar dostlarımdan bir kaç ricam olacak. bilsinler ki din dogmatiktir. göklerden gelen emir ve buyrukları sorgusuz sualsiz kabul etme üzerine temellendirilir. dini istediğiniz kadar manevi bir sığınak olarak kullanın fakat bunu bize bilimle örtüşüyor şeklinden satmaya çalışmayın. çok komik oluyorsunuz. kutsal kitaplar büyük ahlaki şiirlerdir. allaha inananlara, kimseyi sömürmemelerini, baskılamamalarını, haklıdan yana olmaları konusunda emirler verir. allaha inanan dostlarım dini bunun tam tersini icra ederek yaşatma yoluna gitmesinler. biz ateistlere allahın her günü kitapsız diye küfür etmektesiniz. bir ricam da inandığınız kitabı zahmet edip okumanızdır.
yıllarca dedik durduk, 16 yaşından küçük çocuklara din eğitimi vermek en büyük insan istismarıdır diye. bugün artık bilimsel çalışmalarla da ispatlanmış bir husustur tezim. zira çocukken din eğitimi alan insanların büyüdüklerinde gerçeklik algılarının güdük olduğu ispatlandı. kendilerinde şüphe gelişmediği ve itaata yatkınlıklarından kuzu gibi her yalanı yedikleri ortaya çıktı. sonrasında gelsin jet fadıllar, gitsin banker castelliler.
1970 lerde abd'de yetiştirilen sinsi bir cia ajanı ülkede imam cüppesiyle tanrılaştırıldı uzun süre. o imama devletin kozmik odalarından, yatak odalarına kadar her yer açıldı. sonuç ortada.
fakat bugün hala olanlardan ders alınmamış. devletin kasalarından bütün odalarına kadar yine cüppeliler dolu. sanırım bizler eğitılmayız. tabii bu hususta murathan mungan'ın da haklılığı yüksektir. zira türkiye'nin resmi dini iki yüzlülüktür.
Salt Amacım islamı ya da herhangi bir dini tartışmak değil, o seviyede biri de değilim. Sadece yanlış yaşandığını ve uygulandığını düşündüğüm şeyler var, onları dilim döndüğünce açıklamaya çalışacağım.
bir bireyi ileri taşıyabilir ancak bir topluluğu, devleti ya da milleti ileri taşıyamaz diye düşündüğüm inançlar ve ibadetler bütünüdür din. İnsan ile yaratıcı arasında bir müessese olan bu şeyin, bir milleti ileri taşıyabilmesi ihtimali son derece gülünç. Umarım birileri çıkıp Roma imparatorluğu ya da Osmanlı din ile büyüdü, gelişti ve genişledi demez.
Konu din olunca, dünyada yaşamını sürdüren milyarlarca kişide cehaletin boyutu korkunç düzeye erişiyor ve bu, katlanarak devam ediyor. Buna birçok birey gibi ben de dahil olabilirim. Zira hepimiz, bir önceki nesilden aldığımız kültürü yaşatıyoruz. Günümüzde ise kültür, hiç olmadığı kadar hızlı değişen ve yayılan bir yapıda. Teknoloji sayesinde ortaya çıkan böyle bir yapıda, dini en fazla etkileyen şeyin de kültür olduğuna inanmaktayım.
Geçmişten bugüne, semavi din olarak kabul edilen dinler tüm hatlarını koruyarak günümüze ulaşamamıştır. Kimileri için Nispeten tehlike arz eden bir cümle o yüzden açıklama yapmakta fayda var. Bu dinlerden İkisi bizzat insan eliyle çıkarlar uğruna değiştirilmiş ve özünü yitirmiş. İslam dini ise insan eliyle değiştirilmemiş olmasına rağmen, mezheplerin ilk çıkış zamanından yüzyıllar sonra, yine çıkarlar uğruna mezheplerce ve o mezheplerin doğurduğu cemaatlerce “fikren” talan edilmiş bir dindir diyebilirim. Öyle ki talan hâlâ devam etmekte.
Örneğin diyanetin geçmiş günlerde vermiş olduğu bir karar var. Bir dine İnanın ya da inanmayın ancak eğer bir din faize haram diyorsa, o dine inananlar açısından faiz haramdır. Bunu inanmayan birisi bile açık şekilde görebilir ve “evet, bu din bunu yasaklamış” diyebilir. Hal böyleyken, Çeşitli çıkarlar uğruna diyanet, TOKİ’den ev alırken kullanılan vadede ortaya çıkan faiz caizdir gibi bir açıklama yaptı. Bu da bir tür din talanıdır.
Dikkat çekici bir unsur olarak, şöyle geriye yönelik bir Araştırma yapılınca hiçbir milletin -özellikle islam dinine mensup olanlar- dini kullanarak ya da daha doğru bir tabir ile dini devlet işlerinde yoğun kullanarak -(bkz: şeriat)- gelişemediğini, gelişse dahi mutlak suretle din dolayısıyla çöküş yaşadığını görüyoruz.
Dinlerin, çıkış tarihlerinden günümüze, yaşayışlardan ve yaşanmışlıklardan etkilenerek kazandığı olumlu ve çoğunlukla olumsuz unsurlar mevcut. Günümüzde dahi bu unsurlar kazanılmaya ve değişmeye devam ediyor. Örneğin Mezhepler ortaya çıkıyor veya devam ettiriliyor. Oysa din semavi kabul edilirken, insan unsuru olan mezhep dine entegre ediliyor ve bu mezheplere mensup olan bireylerin yüzyıllardır süregelen yaşanmışlıkları ve kültürleri, günümüzde de mevcut olarak dinin üzerinde bir yapıymışçasına uygulanıyor.
Türlü mezheplerin türlü dinsel uygulamaları mevcut. Halbuki her biri aynı dine inanıyor, aynı dini benimsiyor. Fark ise davranışta ve yaşayışta ortaya çıkıyor. Kısmen, ibadet şekilleri ve dinin emrettiği yaşayış biçimlerinde farklılıklar gözlemleniyor. Gerek Hristiyanlık(farklı başka sebepleri de mevcut) gerek İslamiyet, mezhepler dolayısıyla tek bir din olmaktan çıkıp, tıpkı puzzle parçaları gibi birer birer dinsel parçaya bölünüyor. Ana fikir olarak bu dinlerin mensupları aynı şeylere inanıp, aynı kutsal kitabı kendilerine yön belirlemesine rağmen; kutsal kitapta yazmayan mezhepçilik silsilesine takılarak, emredilenin dışına çıkıyor ve dini olması gerekenin dışında yaşıyorlar. Bu puzzle parçaları, insanlar tarafından öyle karmaşık hale getiriliyor ki artık kimse çözmek ile de uğraşmıyor zira din, toplumları kavgadan uzaklaştırmaya çalışsa da aşırı mezhepçilik dinin önüne geçiyor. Uğraşan da işin ekonomik boyutuna yönelip cemaatler kuruyor ve etrafına topladığı müritler ile dünyanın en gereksiz topluluklarından birini oluşturarak kendisini müritlerine karşı ilahlaştırıyor. Bir müridi de çıkıp senin yaptığın, inandığımız dine göre şirke girer demiyor. Bu da cehaletin boyutunu gözler önüne seriyor.
Tüm bireyler inanç ve yaşayışta özgürdür. Ben, dinlerin varlığına inanıyorum ancak; inandığım din olan islam dininin, günümüzde çok az kişi tarafından doğru şekilde uygulamaya konulduğunu düşünüyorum. Herhangi bir mezhebe mensup olmadan, sadece kutsal kabul ettiğimiz kitabın emrettiği gereklilikleri doğru şekilde yerine getirmek gerekiyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla mezhepleri doğru bulmuyorum. Her kafadan farklı bir ses çıkması, demokraside gerekli olabilir. Din ise bir varsayım gibi demokrasinin bir sonucu olarak düşünülebilir. Karar verilmiş ve kural, yaratıcı tarafından konulmuştur. Dolayısıyla Tekrar tekrar tartışılması gereken bir şey kalmamıştır. O kuralı ya da kurallar bütününü, gerek kitabın içeriğini değiştirmeye çalışarak gerek mezhepler ortaya çıkararak değiştirmeye yeltenmek ve sonrasında da buna inanmak çıkarcılık ve cehalet değil de nedir?
Tüm bunların sonucunda, inananlar açısından dinin bir araç değil amaç olduğunun anlaşılması gerektiği kanısındayım. Mezhepler, kültürle değişen ibadet ve inanış şekilleri bir dini zenginleştirmek yerine farklılaştırıyor. Farklılaşan şey ise amaç olmaktan çok araç olmaya mahkum oluyor. Sonrasında da insanlar dini kendilerince yorumlama ve kişisel çıkarlarına göre uygulama yoluna girişiyor. Bir kişiye göre torpil yapmak gereklilik oluyor çünkü bir diğeri yaptığı için günah olmaktan çıkıyor, diğerine göre ise mutlak suretle günah oluyor. Bu da dinin, insanoğlunun kişisel ihtiyaçlarına kılıf aramak için değiştirdiği, şekillendirdiği bir araç olarak kullanıldığının kanıtı oluyor.