'' geceyi aç geçirip de kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim ! '' diyen, muaviye meşhur sarayını yaptırmaya başlayınca; "Ya Muaviye eğer bunu Allah'ın (devletin) kesesinden yaptırıyorsan bu hıyanettir. Kendi parandan ise o da israftır." diye çıkışan islamı ilk kabul eden sahabelerden biri.
Günümüzdeki söyleniş şekli Türkçe dil bilgisi kurallarına uydurularak tamlama birleştirilip “Abuzer gaffari” şeklinde yazılıp söylenmektedir. Gıfar, bağlı olduğu veya yaşadığı yeri belirtir. Ebu zer el gıfari Başlangıçta eşkıyalık, adam kaçırma, haneye tecavüz, soygun, bozgunculuk ve benzeri birçok özelliği bünyesinde barındıran sert mizaçlı bir yapıya sahipmiş. İslamiyet ile tanışmasıyla sert mizacı dışında kalan tüm özellikleri bir kenara bırakarak kendini İslamiyet için savaşmaya adamıştır. Bu konuda da kılıcı baya keskin sahabelerdendir. Hatta Bu asabiyet ve gözü karalık etrafına o kadar zarar vermeye başlamış ve müslüman olmayı o kadar çok içselleştirmiş ve bu durum ebu zer’de öyle bir noktaya varmıştır ki hz. Muhammed’in ebu zer'i kutsal topraklardan uzaklaştırmak için ebu zer’i kendi kabilesini islam’a geçmesi için görevlendirdiğini ve kendisini çağrmadıkça kutsal topraklara gelmemesi yönünde bilgi verdiği bile rivayet edilmektedir.
İslamiyetin robin hood’u olarak bakmak pek yanlış olmaz. Cihadı çok seven Abuzer gaffari, vilayet-i rum’dan aldığı tüm ganimetleri fakir halk arasında eşit bölüştürmeye her zaman özen göstermiştir. Zenginin de zengin kalmasına hiçbir zaman pek hoşnut olmamıştır. Bu sebeple yaşadığı dönemde fakir halkın sevgilisi, zenginin kabusu ve nefret uyandıran karakteri olmaktan kurtulamamıştır. Kur’an’ı olduğu gibi kabul edip anlamak ve anlamlandırmak için herhangi bir düşüncede olmamış, kendisi ne anladıysa her zaman onu uygulamaya çalışmıştır. Bu yüzden ebu zer’de kendisi pek farkında olmasa da günümüz sosyalizmine benzer bir düşünce vücuda gelmiştir. (akademisyenler bu konuda hala bir görüş birliğine varmış değildirler.)
653 yılında güneydoğu anadolu’da savaşırken ölmüştür. Öldüğü yerde ise 4. Murat’ın bağdat seferinden dönerken mezarının üstüne bir türbe yaptırmıştır. Bu türbe adıyaman’nın 4-5 km doğusunda bulunup şehir içi minibüs hatlarıyla ulaşımı rahatlıkla sağlanabilmektedir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ebu zer el gıfari’nin mezarı olduğu söylenen türbeler de mevcuttur.
Adıyaman insanının inançlısı yapı olarak son derece dindar bir özelliğe sahiptir. Bu dindarlık eski sahabe isimlerinin ve önemli şahsiyetlerin isim olarak olarak çocuklara verilme özelliği çok yaygındır.Bununla ilgili bir de kısa bir fıkra anlatılır Adıyaman topraklarında.
jandarma bir gün yol kontrolü yaparken minibüsü durdurur ve: -abuzer gafari kimse aşağı insin! Der, tüm yolcular aşağı iner. Jandarma: -adınız ne sizin? Hepiniz değil Abuzer gaffari dedim, der. Herkes isminin Abuzer gaffari olduğunu söyleyince durumu anlar ve ninibüsten inmeyene döner: -eeee! Senin adın ne peki, sen niye inmedin bakalım? Minibüsteki istifini bozmaz ve: -benim adım hacı Abuzer komutanım, o yüzden inmedim. Der.
"mülk allah'ındır." ayetine çok farklı bir yorum getiren insan.
kur'an "allah" kelimesi ile başlar ve "halk" kelimesi ile sona erer. demek ki kur'an'ın muhatabı halktır. ve halk yani insanlar da allah'ın ailesi olduğuna göre kur'an'da "allah" yazan yerlere "halk" ve "halk" yazan yerlere de "allah" yazılabilir. bu durumda "mülk allah'ındır." ayeti "mülk halkındır." şeklinde yorumlanmalıdır.
ebu zerr de muaviye'ye "mal allah'ındır diyorsun ve böylece mülk allah'ınsa ben de halifesi olduğuma göre bu malı yerim veya istediğime veririm diyorsun." demiştir. şunları da eklemiştir sonradan: "mülk allah'ındır ayeti mülk ileri gelenlerindir anlamına gelmez. mülk halkındır anlamına gelir. zira halk ve allah aynı saftadır."
ayrıca kendisinin çok ünlü olan "geceyi aç geçirip de kılıcına davranmayanın ben aklından şüphe ederim." sözü bize çok farklı bir tonda yaklaşmakta aslında. dikkat edin, kendisi "davranmak hakkınız" demiyor veya "davranabilirsiniz" demiyor. bu söz resmen proudhon'un üslübuyla söylenmiş gibi. yani bunu yapmayanın aklı yoktur diyor. düşünmek lazım üstünde.