gerçekleştirdiğimde annemin çok üzüleceği ihtimalini düşündüğümden bir arkadaşıma* bahsettiğimde, "bunu düşünüyorsan hala kaybedeceğin şeylerin var demektir. hala kafanda bitirmemişsin demektir." şeklinde cevabını aldığım özkıyım eşanlamlısı.
trt belgeselde izlemiştim. japonya'da insanların durup dururken ortadan kaybolma hakkı varmış. hatta size bunun için yardım eden şirketler var. devlet bu hakkınız ve gizliliğinize sonsuz saygı duyuyor. ailenize kolay kolay hiç bir bilgi vermiyor. tabii ki aileler daha bu duruma karşı bir anlayış geliştirmemişler. lakin medeni bir toplumda bireysel özgürlüklere bu denli ucu açık bir saygı geliştirilmeli.
kısa bir vadede intihar etmeyi düşünmüyorum. lakin bilimin bu mevzuyu akıl hastalığı olarak nitelemesi gericiliktir. kısa bir süre önce dünyada olabilecek en güzel şekilde ve mutlu bir şekilde mesaj bırakıp aramızdan ayrılan mehmet pişkin'e bile ne küfürler ettiler.
gelişmiş ve medeni ülkelerde ağır depresyondaki insanlara ötenazi hakkı bile tanınmakta. çok rica ederim sayısız çelişkiyi artık bedeninde, beyninde barındıramayan, çözemeyen kimseyi rahatsız etmeden giden insanlara kızmayın. arkalarından feveranlar da etmeyin. suçlamayın onları.
freud her intiharın kalanlara bir mesaj olduğunu söyler. bazen sadece her gün yoğunlaşan zilyon tane çelişkiyle baş edememek de olabilir. yaşamak direnmektir de, her şeyi doğru yapmaya çalışan güçlü bir promethus sanarken kendinizi aptal ve çaresiz bir sisifos olarak bulabilirsiniz kendinizi. ama asla zavallı değil.
yaşam bireysel ve toplumsal bir şeydir. lakin bu çağ sadece yağlı bir sıvıya batırılmış kükürt kadar kirletmiş hepimizi. çürütüyor.
Bir film önerim var. Bu baslik altinda olmasinin sebebi; intihari cok basarili bir sekilde anlatir. Boyle bir dusunceye kapildiginizda da bu filmin sahneleri defalarca ve defalarca gözünüzün onunde oynar. Inanc sisteminiz, deger yargilariniz ne olursa olsun daha farkli bakmanizi saglar.
İntihar, özünde; kendini çaresiz, kimsesiz ve ümitsiz hisseden kişinin eylemidir ancak bu hisse sebep olanların faili olduğu bir cinayettir bir açıdan da...
Doğal yollardan ölümün korkunçluğu dikkate alınırsa kendi yaşantısına son vermeyi istemek hangi psikolojinin sonucudur, tahmin etmek zor. Öte diyarların cehennemini bu dünyaya tercih etmenin insana büyük bir cesaret verdiği ortada, asla düşünülmemeli çünkü gerçekten hayat her şeye rağmen uzun uzun yaşamaya değerdir.
bu eylemselliği gerçekleştirecek birey önceden çok dillendirmez genellemesi ne kadar doğru bilmiyorum. intihar etmek durumunun anlık bir fiil değil süreç olduğu kanaatindeyim.
en az yaşamak kararı kadar intihar etmek süreci de olağan üstü bir süreçtir. insan ruhu bir kazana atılmışçasına yoğun kaynar durur bu süreçte. daha önce bir çok yamayla mükemmeleştirdiğiniz sayısız anlamsallık kaotik bir entropiye dönüşür. doğadaki ve insanlardaki bütün çelişkiler kıl kıl dağılır, çözülür bu süreçte. zaten kendinizi çoktan param parça etmişsinizdir. elinizde tuttuğunuz ruhunuzun yumakları kötü kokusu dayanılmazdır. ellerinizden zaten nefret ediyorsunuzdur artık.
gezegenler ve sonsuz uzay yıldızlar kadar çok nedenleri olabilir bu halin. hepsinin son tahlildeki formülasyonu çaresizliktir. dayanılmazlık ve dayanışılmasızlıktır.
uzun süredir herkese çok ayıp olur diye intihar etmiyorum. ulan yüz binlerce güzellik arasından böyle bir yaşama sebebi süzer mi insan kendine? her şeyin entropisinden gelen koku burnumun direğini kırıyor.
önce anathema açıyorsun arka planda, her bir sözü yüzüne vuruyor, gözlerin doluyor, yutkunamıyorsun, etrafındakiler senin bu haline alttan kıs kıs gülüyor, sana üzülmüş numarası yapıyorlar ama kimsenin umurumda olmuyorsun.
istemesen bile içinde bulunduğun durumlar seni mecbur ediyor.
ancak bunu yapıp insanların eline koz vermemek için vazgeçiyorsun vazgeçmek zorunda kalıyorsun...
gördüğüm kadarıyla çok fazla insan bunu düşünüyor ve yapmak istiyor onlara adını hatırlayamadığım bir düşünürün intihar ile ilgili sözlerini aktarayım.
"intihar etmek isteyen bir insanı denize atın. bedeni çırpınacaktır aslında kendisini öldürmek istemez içindeki bir şeyi öldürmek ister"
hayat sürekli inişli çıkışlı her aldığımız darbede bunu düşünerek bedenimizi zayıflatırız. her zorlu engele çıktığımızda bunu düşünürsek bir daha ki engeller gelmeden düz yolda düşer kalırız.
İnananlar için emanet olan canı teslim edebilecek dirayete sahip olunmaması durumu. İnanmayanlar için ise sadece bu kadar mıyım, her şeye rağmen hissetsene yaşamanın güzelliğini dedirtip; yapılmaması gereken bir eylem olduğunun düşünülmesi gereken durum.
Dünyadaki yerinizi sorgulamaya başlarsınız, yeryüzündeki tüm adaletsizlikler ve eşitsizlikler sizi rahatsız etmeye başlar, çözüm getiremediğiniz tüm sorunlar, yarasına dokunup iyileştiremediğiniz canlılar içinize dert olur ve sizi hayattan daha da uzaklaştırır. Aldığınız her nefeste, attığınız her adımda omuzlarınızda başkalarının acılarını sıkıntılarını taşıyorsunuzdur ve artık yaşamak size ağır geliyordur... Yeterli cesarete sahip olmadığım için şimdilik kafamın içinde sıradan bir kelime olarak yankılanıyor sadece
Bana kalırsa vazğeçme sınırını geçtikten sonra elinde kalan son şey olarak nitelendirirdim. Hayattan nefret ederek yaşamak mı yoksa sonuca kendin karar vermek mi arasında gidip gelinen bir hal durumudur tanrıya şükür hiç yaşamadım ancak etrafımda yaşayanları gördüm hatta birisi daha 42 gün önce yaşandı. Öldükten sonra ne olduğunu size söyleyemem daha onu tecrübe etmedim ancak hayatta kalanlar ne yaşıyor 3. Bir göz olarak anlatabilirim
1. si adınız bu durumla anılmaya başlanıyor herkes aile yakınlarına geçmiş olsun başınız sağolsun vs. Telkinlerini ilettikten sonra kendi aralarında yazık oldu hastamıydı acaba vs. gibi mazeretleriniz hakkında konuşmaya başlıyor tabi bu konuşmalar toplumdan uzak yerlerde veya telefondan yapılıyor
2. si 40 ınıza kadar yakın çevreniz ailenizin yanında sizin boşluğunuzu doldurmaya çalışırmış gibi debelenip duruyorlar. Ama nafile çünkü ailenizin acısı taze kimileri sakinleştirilerle ayakta duruyor ( bu durum çoğu ölümden sonrası için geçerli ancak intihar edenlerin ailesi buna daha yatkın zannımca)
3. Olarak 40 ınız geldiğinde aile evinde veyahut köy derneğiniz gibi bağlı olduğunuz stkların toplanma yerlerinde yakınlarınız ve tanıdıklarnız dualar ilahiler ve telkinler ile yaklaşık 4 saat civarı bir vakitlerini sizi hatırlıyarak geçiriyorlar.
Son olnarak aileniz sizi hatırlamaya devam ediyor acıları yok olmuyor ama dünya meşgalesi ile biraz hafifliyor.
Yani demek istediğim pek fazla birşey olmuyor insanlar unutmaya çok meyilli ve sizin bu eyleminizi gerçekleştirdiğinize dahi deymiyor çünkü sizi o noktaya iten koşullar değiştirilmiyor ve bir başkasını bekliyor.
intihar etmek bir kaçıştır. neden kaçarız? korktuğumuz şeyden.. demek ki kaçmak da korkaklara mahsustur. yani korktuğumuz şeylerden bir kaçıştır.
yaşamayı seçmek mücadele etmektir. mücadele etmekten yorulan insan intihar eder. azim, sorumluluk duygusu, pes etmeme gibi erdemlerden yoksun insan intiharı seçer.
intihar düşüncesi hastalıklı bir düşüncedir. her şey kafada bitiyor. tüm şüpheleri de, gereksiz kaygıları da kafamıza kendimiz dolduruyoruz. sağlıksız bir beyin inşa ediyoruz. önemli olan farkındalık. farkındalığı yüksek insan bu hastalıklı düşüncelerden sıyrılabilir.
cesaret ve güç ile zerre alakası olmayan eylem bence. ölümsüz varlıklar olup ölümü seçsek, "vay arkadaş, adamdaki yüreğe bak" derim belki. ama zaten ölecek ki herkes... kazık çakacak var mı dünyaya? zaten olacak olanı, zaten kaçınılması mümkün olmayanı, kendince sebeplerle öne almak acelecilik olabilir sadece. hiç gereği yok. zor olan mücadele etmek.
aynı mantığı vatan söz konusuysa gerisi teferruattır/#107292 nolu girdide de izah ettim aslında. kolaycı olmayalım lütfen. ha bir de, kendisi ölümden korkan ölümü seçmeyi cesaret gibi görür sadece. ölümden korkusu olmayan için intihar yaşamayı bilmemekten ibaret.
Sıradışı olduğu kesindir. Bence çoğunlukla biri veya birilerine verilen ceza niteliğindedir. Size göre önemsiz bir şey bile insanları intihara sürükleyebilir.
Geride bıraktıklarının ne hale geleceğini düşünemeyecek kadar boktan bir kafaya girmektedir. Kim sevdiklerini bu kadar üzmek ister ki! O ruhsal çöküntüyü yaşamayan bilemez, uzaktan atıp tutmak kolaydır. Oysa Kim bilir ne yaşıyordu içinde...
Dünya intihar edilecek kadar önemli bir yer değil, içindeki hiç bir madde, yokluğu intihara sürükleyecek kadar gerekli değil, içindeki hiç bir canlı uğruna intihar edilecek kadar değerli değil.
Her gecenin bir sabahı vardır. İntihar etmek korkakların işi bana kalırsa.. Hayat her şeyi ile bir sınav, sosyal hayatın, ilişkilerin, geçmişin ve geleceğin ile beraber bir bütün. Bir zaman aralığında kötü olaylar başına geldi diye yıkılıp gideceksen biraz cesaretli olup, kıy gitsin o zaman hayatına?
Ama değer mi? Ne olacak ki? Arkadan 3-5 ay ağlayıp üzülecekle. Olan yine sana olacak.. Yaşanmamış günlerini, aylarını ve yıllarını çöpe atıp, 2 metre toprak altına gireceksin.
Ne olursa olsun can tatlıdır. Diğer insanların yaşadıkları zorluklardan bahsetmeyeceğim, çünkü onların yaşadıkları senin umurunda değil ve olmayacak veya acını da hafifletmeyecek. Ama unutmamak lazım ki beterin beteri var.
Sana tek tavsiyem, temiz bir dayak yemen.. Çok ciddiyim o zaman kendine gelirsin belki. Düşündüğün ve yapmak istediğin şey bencillik, arkanda bıraktığın herkese karşı bir sorumsuzluk..