1. filminden 9 sene sonra dizisini de çekelim demişler. keanu reeves yok tabi dizide, john constantine rolunde matt ryan'ı görüyoruz. sarışın konstantin mi olurmuş diyosun ilk gördüğünde ama gözün alışıyo bi süre sonra. ingiliz aksanlı bi de kendisi.
    imdb demiş ki; inancıyla mücadele eden bir adamı geçmişteki günahları yakasını bırakmaz fakat birdenbire kendisini insanlığı bütün karanlık güçlerden koruma rolüne bürünmüş olarak bulur.
    ne edebiyat yapmış imdb de. şeytan falan kovuyo işte abimiz, tanımıyoz sanki konstantini.
    #30942 morgase | 8 yıl önce
    0dizi 
  2. Çoğu sahnesi, üzerinde pek durulmadan çekilmiş, konu anlatımı olarak sıradan, kötü karakter seçimi biraz vasat olmasına rağmen pek bir sevdiğim yapım. Buna sebep keanu abimiz veya konu seçimi olabilir. 2010 öncesi filmlerin çoğunda bu tür bir özellik var. ilk çıktığı zaman tutmasa bile sonradan pek bir kıymete biniyorlar. işte bunlar hep günümüz filmlerinin sıradanlığından oluyor.
    Bol Efekt uğruna heba edilen onlarca yapım...
    #30947 Trafalgar | 8 yıl önce
    0film 
  3. haketmediği bi biçimde iptal edilen dizi. hadi nbc iptal etti, birsürü kanal var keşke biri alsaydı da devam etseydi.

    tanım: üzücü ve beklenmedik bi şekilde yayından kaldırılan dizi.
    #30951 ingoshi | 8 yıl önce (  8 yıl önce)
    0dizi 
  4. constantine...
    john constantine...
    666 john constantine...

    başrolünde 'in isa'sı rolünden sonra "punisher of devils" kıvamında sahaların tozunu attıran keanu reeves abimizin yer aldığı 2005 yapımı fantastik aksiyon filmi.

    esasında heroları tırt (batman hariç, çünkü o batman), villianları sağlam çizgiroman devi 'in serisinden uyarlanmıştır.

    izlediğim tüm şeytanlı filmler arasında en sağlam, en karizmatik the devil yorumlamasını barındıran filmdir aynı zamanda. abimize saygım bu yüzden sonsuzdur.
    #30986 the ancient one | 8 yıl önce
    1film 
  5. adlı çizgi romanda ortaya çıkmıştır.

    daha sonradan kendi çizgi romanına kavuşmuş sevilmiş ama ilgi görmemiş karakter. kendi çizgi romanları beğenilmemesine rağmen yancı olarak girdi serilerde kendini sevmeyi başarmış ekstra cool zeki hilebaz/hilekar büyücü.

    genelde büyüye değilde pratik ve zekice yöntemlere başvurarak iblislerle savaşır.

    in oynadığı filmden ayrıca da bir dizisi mevcuttur. yine dizisinde de çizgi romanlarda ki gibi sevilmesine rağmen ilgi görmemiştir ve bitirilmiştir.
    #42574 neildegrassetyson | 8 yıl önce
    0eser karakteri 
  6. şu kadar yazı yazılmış hakkında kimse de dememiş ki roma imparatoru. istanbul'un eski adı konstantinopolis, bu adamdan gelir. hristiyanlığı roma'nın resmi dini yapan adam ayrıca.
    #42621 laedri | 8 yıl önce
    0hükümdar 
  7. peter stormare var daha ne olsun...
    tilda swinton da bonusu. kafadaki adamın da keanu abimiz olduğu düşünülürse, şahsen kadro için dahi bir kaç kez daha izleyebileceğim bir film.
    #66988 fly | 7 yıl önce
    0film 
  8. kariyerinde daha önce hiçbir film yönetmemiş avusturyalı 'ın ilk tecrübesi olan (daha önce hep klip yönetmiş adam yahu), 'in oyunculuk harici gıcık olan karakterinin zar zor ikna edilerek başrol oynatılabildiği, 2005 yapımı nefis film. sanırım çizgi romanı ile bu kadar uyumsuz ve farklı olup da, bu kadar sevilmiş başka bir çizgi roman uyarlaması karakter yoktur (cümleyi yazdım ve biraz düşündüm. gene de bulamadım).

    hem biraz gereksiz ama eğlenceli bilgiler vereyim istedim hem de 'ın üzerine constantine izlememin gazını atayım dedim. birkaç gün geçti, iki filmi de bilmem kaçıncı kez izledim ama hissettiklerim bir gram olsun azalmıyor. bu iki filmin de özellikle çizgi roman hayranları tarafından itin götüne sokulduğunu da belirteyim.

    constantine bizim ülkede 2005 mart'ında gösterime girdiğinde, koşa koşa salona gitmiştik arkadaşlarla. o zamanlar, birkaç yıldır içtiğim sigarayı o zamanki hatun istedi diye bırakmıştım kısa süre önce. filmden sonra yaptığım ilk iş, köşedeki büfeye gidip paket satın almak, aynı sevgili john gibi tek elimde tuttuğum paketi götünden ağzına doğru kaktıra kaktıra bir sigara çıkarıp yakmak ve ciğerlerimi mahvede mahvede o sigarayı yercesine içmek olmuştu. ayrıca constantine'in alkol düşkünlüğü (genellikle viski tabii) de bir süreliğine beni viskiye gömmüştü. bu yazdıklarımdan "bütün kötülüklerin babasısın constantine" anlamı çıkmasın tabii. gene de genç yaşta fena etkilemişti beni film.

    filmde doğru düzgün çekim hatası olmaması (sadece hata arayarak izlerseniz, bulursunuz elbette), çekimlerin ve sonraki efektlerin üzerine oldukça düşülmesi, reeves ve arasındaki mükemmel uyum, reeves'in çizgi romandaki constantine'e hiç benzememesine rağmen, nefis bir portre çizmesi sebebiyle eleştirilememesi (tabii lan!), filmin yazılı senaryosunun film çekilirken dahi küçük küçük değiştirilmesinin filmin genelini anlamsızlaştırmaması (aşağıda anlatacağım bunları), lawrence'ın çömez bir yönetmen olmasının büyük bir risk taşıması gerekirken, egosuz bir insan olması ve yeni fikirlere tamamen açık bir yönetmen olması sebebiyle filmi "sıradan" olabilecek bir noktadan "ortalama üstü"ne çıkarması ve tabii ki ikinci film ile ilgili söylentilerin, henüz filmin galası yeni bitmişken konuşulmaya başlanması gibi müthiş ayrıntılar var. elimden geldiğince parmaklarımdan bal damlatarak yazmaya çalışacağım. sıkılırsanız siktir edin, okumayın, geçin başka girdileri okuyun.

    - filmdeki çekim hatalarının çıplak gözle ve anlık olarak görülebilir bir seviyenin altında olması: bu bir başarı. içinde kullanılan ile maliyeti 100 milyon dolara çıkmış bir filmden bahsederken (yılın 2005 olduğunu da unutmayın), cgi'ın yer yer amatörlük bataklığına saplanması başa çıkılabilecek bir risk olmayabilir. lawrence'ın, filmin çekimleri bittikten sonra cgi eklentilerini aşama aşama, bizzat kontrol etmesi bu başarının temel nedeni. adam çömez ama işine bağlı ve zeki.

    - çekimlerin ve efektlerin üzerine düşülmesi: bu durum, lawrence'ın biraz da takıntılı bir yönetmen olmasıyla alakalı. efektleri her aşamasında kontrol ettiğini yazmıştım. çekimlerde de içine sinmeyen sahnelerin hepsini baştan sona tekrarlatabilen bir yönetmen kendisi. bunun yanı sıra, çekimlerde reeves'in gönlünü hoş tutabilmesi de önemli.

    -reeves ve weisz arasındaki uyum: weisz'ı ben hiçbir zaman en güzel aktrislerden biri olarak görmedim. reeves'in ise ne biçim bi' abi olduğunu biliyoruz. ikisi arasındaki uyum, sadece oyunculuk açısından değil, ten uyumu da denilen, romantizmin biraz arttığı sahnelerde de bulunması gerekiyordu. küvet sahnesinden hemen önceki çekim oldukça başarılı mesela. arabanın içindeki veya film bittikten sonra akan yazılardan sonraki, filmin sadece extended halinde bulunan sahnelerdeki uyumları da müthiş. weisz'ın oyunculuğunu da beğenmeyen biri olarak, weisz'tan başka bir oyuncuyla ( hariç tabii) constantine'in bu kadar başarılı olabileceğini düşünmüyorum.

    - reeves'in çizgi romandaki constantine'e hiç benzememesi: ingiliz, sarı ve kısa saçlı, reeves'e göre oldukça kısa ve aksanlı konuşan biri olan çizgi roman karakterine hiç benzemeyen reeves seçiminin yapılmasını isteyen kişi gene lawrence. filmin imdb'deki trivasına göre de, reeves role seçildikten sonra, senaristler (başta olmak üzere) ingiliz olarak kalabileceğini söylemişler yapımcılara. bu fikir tepki göremeyince, amerikalı yapmışlar. çok riskli bir durumdu bu ama çizgi roman hayranları bile reeves'in constantine'liğine laf edemedi.

    - senaryonun film çekilirken değiştirilmesi ve bunun filmi o kadar da etkilememesi: şu ana kadarki çizgi roman uyarlamaları arasında halâ en iyisi olduğunu düşündüğüm filmdeki cehennem tasvirinde, senaryo ve çekim arasında büyük farklılıklar var mesela. yazılı haliyle cehennem, "zemini yağla kaplı simsiyah bir boşluk" olarak düşünülürken, filmdeki hali ne kadar farklı olmuş, di' mi? gene yazılı haliyle, peder hennessy'nin hayatını kaybetme şekli de oldukça farklı olacaktı (spoiler'ı abartmayayım, filmin imdb sayfasındaki triviasından okuyabilirsiniz. belki aşağıda yazabilirim) (girdi sonrası edit: yazdım).

    - ikinci film: lawrence'in bu filmin yönetmenliğini üstlenmesinden sonra, yapımcılar filmin seri halinde düşünülmediğini açıklamışlardı. galası norveç'te tam kişinin davetli olduğu bir salonda yapılan film, o kadar beğenilmiş ki; film sonunda lawrence'a ikinci film ile ilgili gırla soru sorulmuş. sonradan reeves'e de sorulmuş bu sorular ama paşam filmden hemen sonra yaptığı açıklamada "böyle bir şeyin içinde olmayacağını, filmi de pek beğenmediğini" söylemiş. yıllar sonra fikrini değiştirmiş reeves ama iş işten geçmiş tabii.

    gereksiz gibi görünen ama eğlenceli bilgiler de vereyim. bundan sonrası ciddi spoiler tehlikesi taşıyacaktır. spoiler şeysinin içine alayım bari. siz de ona göre okuyun lütfen.

    -- spoiler --


    - genel olarak hristiyanlıkla ilgili güzel iğnelemeleri var filmin. mammon'un, babası şeytan'ın tahtını ele geçirmesi için gereken kader mızrağı'nın bi' eleman tarafından los angeles'a getirildiği sahnelerde, arka fondaki reklam panolarının birinde "got faith?" yazısı vardı dev gibi.

    - şeytan'ın dünya'ya inmesine sebep olan constantine'in bileklerini kestiği sahnede, kol saati 05:19'da durur. onca olay olup saat tekrar çalışmaya başladığında ise, saat 05:20'dir. zamanın durduğuyla ilgili oldukça açık ayrıntılar var zaten ama bu da güzel bir ayrıntıydı.

    - filmin sonlarına doğru constantine'i yere yatırıp ona insanların tanrı'ya nasıl tapmaları gerektiği hakkında nutuk atan 'in sağ bileğinde hastalara takılan şeritlerden var. bolca var hatta ama sadece 2 tanesinde yazı yazıyor. bunlar "sorrow" ve " passion". zaten cebrail'in constantine'e attığı nutuğun temeli de, insanların yeterince acı çekmedikleri ve yeterince tutkulu bir şekilde tanrı'ya yalvarmadıkları üzerineydi.

    - filmde yer alıp çizgi romanda yer almayan çok karakter var ama bunlardan en garibi peder hennessy olmuş. çünkü kendisi çizgi romandaki üç karakterin özellikleri birleştirilerek oluşturulmuş: nige archer, rick the vic ve header.

    - weisz'in canlandırdığı angela dodson'ın ikizi isabel rolünde -benim de yanlış tahmin ettiğim üzere- weisz'e benzeyen bir aktris değil, heykel gibi bir şey yapmışlar ve onu kullanmışlar. canlı gibi gelmişti bana ama değilmiş.

    - gene yazılı senaryonun film çekilirken değişmesiyle ilgili güzel bir ayrıntı var sırada: peder hennessy yazılı senaryoda fazla yemekten dolayı ölüyormuş. bu şekliyle çizgi romandaki bir karakterin ölümüne benzetmişler ama filmde alkol komasına girerek ölmüştü, hatırlarsınız.

    - bu biraz tırışkadan ama yazayım: constantine bileklerini keserken sol bileğinden başlıyor ve şeytan dünya'ya inip "ödül"üne uzanırken de sol eliyle uzanıyormuş. herhangi bir şeyin sol tarafı kötücül olarak görülür ya hani, bunu da kullanmışlar.

    - filmin kesilen sahneleri çok fazla olmamasına rağmen (yaklaşık 15 dakika kadar), filmde yer alan bir karakter komple yok edilmiş: ellie. constantine'in seviştiği (sevgili deği) olarak, 'ın barında constantine'le konuşan kişi olarak ve filmin sonlarına doğru hastanedeki minionların constantine tarafından bir güzel katledilmesi sahnelerinde ellie varmış ama lawrence üzülerek bu sahneleri kesmek zorunda kalmış. sebeplerden bazıları; filmin hızını düşüren sahneler olmalar ve ellie'nin görünmesinin constantine'in yalnız olarak resmedilmesine gölge düşürmesi. ellie'yi canlandıran 'ı ise, sadece, hastenede minionların katliam sahnesinde "holy water!" dediği zaman görebiliyoruz.

    - constantine film boyunca 13 adet sigara içmiş. uğursuz sayıya gönderme olarak görmek mümkün.

    - constantine'in içtiği sigaranın çin'de satılan bir sigara markası olduğu ayyuka çıkmıştı, hatırlıyorum ben de bu söylentileri. ama bu doğru değilmiş. sigara paketi filme özel tasarlanmış. satışı olan herhangi bir marka değilmiş.

    - kesilen sahnelerin biri oldukça güzel: angela, isabel'in hastane çatısından atladığı kamera kayıtlarını bilgisayarında izler ve "constantine" fısıltısını duyar. polis arşivine girip bu ismi aradığında da 'in sabıkasına erişir. constantine'in 1966 doğumlu, yaklaşık 80 kilo (180 pound), yaklaşık 1,85 cm (6 feet, 1 inches; 6-1), siyah saçlı, kahverengi gözlü, bekar ve amerikan vatandaşı olduğu yazılı belgenin çıktısını yazıcıdan çıkarır.

    - bu bizimle ilgili: yazılı senaryonun ilk sahnesinin 'da geçmesi planlanıyormuş ama sahne bütçe yetersizliği nedeniyle istanbul'da çekilememiş.

    - geçtiğimiz yıl içinde bir röportaj veren , filmdeki şeytan kostümünün kendi fikri olduğunu söylemiş. yapımcıların "biraz daha deri ekleyelim, biraz daha zincirli olsun" dediğini de açıklamış. ayrıca stormare'ın şeytan rolü çin değil, rolü için ilk aday olduğu bilgisi de var. iyi ki olmamış.

    - john constantine rolü için ilk adaylar ve 'miş.

    - ilk sahnelerde, constantine'in, içinden asker demon çıkarttığı kızın "papatayin natin sila!" sözü vardı. bu aslında filipin dilinde "hepinizi öldüreceğiz!" anlamına geliyormuş.

    - bu çok acayip: aslında filmi hindistan doğumlu yönetmen yönetecek ve başrole de 'i koyacakmış. singh, cage ile bu filmin çekilemeyeceğini söylemiş ve diğer adaylara yönelmiş yapımcılar. zamanla singh de, cage de işi bırakınca lawrence ve reeves'e gelmiş sıra. açıkçası, biraz da şans olmuş.

    - filmi sinemada izleyenlerin en merak ettiği soruların başında gelen, constantine'in sağ ve sol kolunda, dirseklerine kadar gelen ve birleştirdiğinde ilahi varlıklarla temasa geçebildiği büyüler, "filozofların sülfürü" de denilen "kızıl kral" sembolüymüş. yla ilgilenenlere araştırmaları için şunları bırakayım: (bkz: ), (bkz: ).

    - filmin adı olacakmış (evet, çizgi romana o kadar uymamasına rağmen, adını çizgi romandan alacakmış) ama hemen hemen aynı zamanlarda gösterime girecek olan 'la gişede karışıklığa sebep olabileceğini düşünen yapımcılar, filmin adını constantine olarak belirlemişler.

    - bu da son olsun, çok uzattım: filmin en güzel ayrıntılarından biri olan cehennem tasviri, bilgisayar efektleri eklenmeden önce, nükleer testler yapılmış bir arazinin fotoğrafıymış.


    -- spoiler --


    2005'e göre nefis bir film bu. hellblazer uyarlaması olarak hayranlarının akıllarını karıştırsa da, gene de geçer notu alması gerekiyor. yukarıdaki spoiler'ın içine sıkışmasına gönlüm razı olmadı, şunu da yazmak istedim: yönetmen lawrence'ın, filmin dvd'sinde kesilmiş sahnelerin üzerine konuşarak bu sahneleri yorumladığı yaklaşık 18 dakikalık bir videosu var. filmi izledikten sonra, bu videoyu da izlemenizi şiddetle öneririm. onu da aşağıya bırakayım:

    deleted scenes from constantine (francis lawrence talking)

    filmin mottosu: ""

    edit: imla hatalarını düzelttim.
    #76788 lake of the hell | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    0film 
  9. yapılmış en iyi çizgi roman uyarlaması film olmayı sürdüren destansı eser. geçen gün tekrar izledim. "izlerken ekran görüntüleri de alayım. neler aklımda kalmış, hangi sahneler beni doğrudan etkilemiş; anlayayım" diye düşündüm ama filmi bitirmem 4 saate yakın sürdü. 200'e yakın da ekran görüntüsü almışım, aklıma sıçayım.

    filmin görüntü yönetmeni 1945 doğumlu . kendisini , ve 'in yeniden çevriminin ilk halkası 2001 yapımı filmle hatırlarsınız. özellikle big fish'teki renk paleti romanı okuyormuş hissi yaratıyordu izleyicide. vampirli filmde hemen her karede o cansızlık ve solukluğu görebilirken, maymunların egemenliğinde saf kaosu görerek hissedebiliyordunuz. ise, filmi çekerken henüz 34 yaşında, klip yönetmeni olarak adı duyulan ama beyazperde için yetkinliği tamamen bir soru işareti halinde bir yönetmen. adam toy ama oldukça akıllıymış. rousselot ile çalışmaya filmin senaryosu yazılırken karar verdiğinden bahsetmiş. bu seçimin filme neler kattığına bakalım (bundan sonrası spoiler olabilir. en azından 'ı bilenler sonraki kısmı okusa daha iyi olur):

    - spear of destiny'nin bulunma sahnesi : çukur, dişleri kırılıp dökülmüş bir ağza benziyor. el bu ağza girdiğinin farkında; ürkek, titrek ama meraklı. yavaş hareket ediyor ilkin, ağza girmeye başladığında parmaklar hızlanıyor. hem korku hem bilinmezlik hem merak hem de gücün karşı konulmazlığı tek karede. müthiş bir açı bu.

    - geometri dersi : john neredeyse yere paralel durumda ama mimiklerinde ölümüne zorlandığına dair bir işaret yok. hatta, aynanın ve içindekinin ağırlığı altında bulunan 3 kişi daha çok zorlanıyor. duvardaki haç, halatla hemen hemen örtüşmüş durumda. solda yerde oturan beyaz saçlı kekonun tam karşısında açık duran yüklük kapısı ise, aslında umudu ve devamlılığı simgeliyor bence. aynanın geçmek zorunda olduğu pencere pervazı çıkış, yüklüğün açık duran kapısı giriş. odanın giriş kapısı "gates of hell"den biri iken, pencere pervazı "hell hole"lardan biri. kapıda duran rahip hennessy, olduğundan daha büyük, daha biçimsiz ve olmadığı kadar heybetli. john'dan bile heybetli, evet çünkü henüz cehennem kapılarından birinden içeri girmemiş durumda; durumdan soyutlanmış. rousselot'nun böyle bir açıyı filme yedirmesindeki amacın, sevdiği filmlerin sahneleriyle kafayı bozmuş benim gibi izleyicileri memnun etmek olmadığını biliyorum, evet ama gene de açık yüklük kapısının umudu (ve belki de arafı) ifade etmediğini bana kanıtlayamazsınız. gene müthiş bir açı bu. sonrasındaki boyut değiştirme , süzülme ve çırpınma beni bu kadar etkilemiyor.

    - ilahi referanslar : çarmıha gerilme, kefaret ve havarilerin olduğu kiliseye giriş sahnesinden bu. zaten bir daha filmin hiçbir yerinde kilise gravürlerini bu denli geniş bir açıyla, her şeyi görebileceğiniz bir içsellikle gözlemleyemiyorsunuz. belirsiz , belirgin ama çarpık (ayakların yönü ve şekli doğrudan doğurganlığı ifade ediyor bile olabilir) ve saçlarıyla seçilebilen isa göndermesi çok başarılı. referans olarak tonla böyle ayrıntı var ama örneklere boğmayayım burayı.

    - inanç mıknatısı : tanrı mıknatısı da olabilir bu. kısacık 5 saniyede kaç kere bunun gözünüze sokulduğuna bakalım mı? 1 , 2 , 3 , 4 . bu sahneyi "memelere bahın la" diyen ergenlerle aynı salonda izlediğimi hatırladım ve ürperdim.

    - renk paleti : geniş açıda bile aynı solukluk ve yaşamsızlık görülebiliyor. bazen netliğe değil, hissin aktarımına ihtiyacı olan filmler izlersiniz ama "hiçbi' bok anlamadım" dersiniz. heh işte, constantine'in bazı sahneleri bunu söylemeniz için yapılmış adeta.

    200 ekran görüntüsü böyle bitmez. önemli olduğunu düşündüklerimi açıklamasız olarak aşağıya bırakayım ben en iyisi.

    - cebrail'in kokuşmuşluğu (1 , 2 ve tabii ki 3 ), kapılar ve diğer kapılar (1 , 2 ve 3 ), "welcome to my life" karizması (1 , 2 , 3 , 4 , 5 ve 6 ), gif başrolü olarak john (1 , 2 ve 3 ), en iyi cehennem tasvirleri (1 , 2 , 3 , 4 , 5 , 6 , 7 , 8 , 9 ), ambulans üzerinden cehennem tasviri (1 ve 2 ), inanç şakası (1 , 2 ve 3 ), görsel olarak terk edilmenin tezahürü (1 ve 2 ), adım adım göndermeleri (1 , 2 , 3 ve 4 ), "bir sandalye sadece sandalye anlamına gelmez" açıları (1 , 2 ve 3 ), "into the light, i command thee" mükemmelliği (1 , 2 ve 3 ), cebrail'in -bu sefer- yüceliği (1 , 2 ve 3 ), saat ayrıntıları (1 , 2 ve 3 ), filmde "tek gerçek benim" diyebilecek tek karakter olan lu (1 , 2 , 3 , 4 , 5 ve 6 ), intihara eğilimli her insanın yapmak istediği (1 ), gitmeyi çok istemek ama gidememek (1 , 2 ve 3 ), sinema tarihinin en iyi fuck off'u (1 , 2 ve 3 ) ve 2 kara leke (1 , 2 ve 3 ).

    eleye eleye bu kadara indirebildim. bu girdiyle hem kendime bi' hatırlatma bırakmış olayım (bi' daha böyle bi' şey yapmamam adına) hem de karakteri benden daha çok sevenlerin gözlerini yaşartmış olayım (bi' daha yaşarması için ellerinden geleni yapmaları adına).

    seviliyorsun rousselot, seviliyorsun constantine.
    #273243 lake of the hell | 3 yıl önce
    3film 
  10. dizisi berbat olan karakter.

    "hype'ı bitene kadar izlemeyeceğim" demiştim, iyi de yapmışım. 13 bölümden sonra 2. sezon izni alamamasını, pilot bölümün ayrıntılı olmasına ve ardından gelen en az 5 bölümün "çektik, oldu" denilerek ortaya çıkarılmasına bağlıyorum. 'ın adının bile geçmediği 6-7 bölümden sonra komple kapattım. varsa yoksa "gızı cehenneme yolladık yaae" ağlaklığı, zed'i canlandıran 'nın ağlamaklı duruşu ve sürekli cinsellik çağrışımından başka hiçbir şey görmedim. her türlü açlık ve yoksunluğu emmekle beslenen görücüye çıkmış, halâ "ama o senin arkadaşın değil mi yaae? ne kadar ikiyüzlüsün john" ağlaklığı devam ediyor. aga, şaka mısınız siz? 'ın constantine rolü için sadece sesli seçmelere girdiğini de düşünüyorum. "aksanı var, sesi etkileyici, cv'sinde fotoğrafı da var ("böylece constantine'e benzer" diyerek kestirip atabiliriz), tamamdır" bile denmiş olabilir. ya fiziksel olarak bildiğimiz constantine'e benzemeyecek ama nefis oyunculuk izleyeceğiz () ya da fiziksel olarak constantine'e cuk oturacak bi' aktör olacak ama diğer bütün her şeyi yok sayacağız (matt ryan). ben oyumu ilkinden yana kullanıp ikinci şıkkı lanetliyorum.

    yönetmen listesine baktınız mı? veya dizinin tamamını izledikten sonra bi' göz gezdiren var mı? her bölümü farklı birisi yönetmiş. hadi tamam, yetkin insanlardır belki ve aralarında güzel bir uyum sağlanmış olabilir. böyle düşünebilirsiniz ama o da yok. romeo tirone kim, neil marshall kim, '70'lerde kalmış john badham kim, hayatı tek bölüm dizi yönetmekle geçmiş nick gomez kim olm ya? bölüm senaryolarının hangi çizgi roman sayısından alındığı bile yok ortada çünkü dizinin çoğu ayrıntısı uydurma. yeminlen, kafayı yememek elde değil. ergen nerdleri daha iyi anlıyorum bu gibi durumlarda. çıldırmakta haklılar.

    hype'a kurban gitmiş dizisini zamanında izlemediğime tekrar sevindim, doğru bir karar vermişim. dizisinden uzak durun da, constantine'le ilgili neyi seviyorsanız ona kanalize olun.
    #273539 lake of the hell | 3 yıl önce
    2dizi 
  11. izledikten sonra, "the making of constantine" adıyla da bilinen, dvd içeriğinin "extras" kısmında yer alan, filmle ilgili perde arkasında kalmış birçok bilinmeyeni anlatan, yaklaşık 75 dakika süren, bol spoilerlı, deli gibi keyif veren halini de izlerseniz, tam bir hayranı olacağınızın garantisini 2005 yılında vermiş film.

    şuradan izleyebileceğiniz bu ekstralar yığınında, büyük ihtimalle söz konusu yılları çok uzak bir geçmiş olarak göreceksiniz. aslında bu doğru değil. 'ın çekimlerinin bitiminden birkaç gün sonra kadroya katılan 'i unutuyorsunuz ve bu matrix 2'nin milyonlarca dolar harcanmış "otoban sahnesi"ni de es geçiyorsunuz demektir. halâ bu denli yoğun bir aksiyon sahnesi izlemedim ben. constantine'in neden döneminin en iyi filmlerinden biri olduğunu, cgi'ın etkisinin filme yansıtılmaması için ne zorluklar çekildiğini, filmde kullanılan maketleri üretmenin bile 1 yıl aldığını, yönetmeni 'ın "en baba müzik klibini çekmek 5 gün sürüyor, iyi biliyorum çünkü kariyerim böyle geçti. constantine gibi bir filmin 2 sahnesini çekmek bile haftalar aldı" açıklamasının filmdeki işçiliği ne kadar özetlediğini görebiliyoruz. bu ekstralar yığınını hem özetlemiş hem de çizgi romanlarla alakası olmayan insanlara da "gerçek aksiyon filmi böyle çekilir"in ayrıntılarını vermiş olayım:

    -- spoiler --

    - swamp thing olmasaydı hellblazer olmayacaktı : yıl 1985, 'un beyin kıvrımlarından süzülen 'in 37. sayı sı, constantine'i ilk kez görüyorsunuz. bu orijinal swamp thing serisi sanırım 100 sayı kadar sürdü, sonrasında swamp thing bambaşka bi' şekle büründü. constantine 37. sayıda göründükten sonra, bir daha görünmedi. "kim bu oğlan yahu?" diyenler mektuba boğmuşlar dc'yi. onlar da alan moore'a bu mektupları vermişler, "ne yaparsan yap" demişler. o da hellblazer'ı kendine has bir seri olarak yazmaya başlamış. dc'ye satılan 'in asbaşkanı olan "karen berger" bunu açık açık anlatmış işte.

    - "çizgi romandan anlamam ama constantine'in özgünlüğünü ilk görüşte anladım" : filmin senaristlerinden biri olan "frank cappello"'nun sözleri bunlar. cappello filmle ilgili senaryo işi kendisine teklif edildiğinde, karakteri biraz araştırmış ve karşısına '90'ların ilk yıllarında satışa sunulmuş ve 5 sayı boyunca sürmüş dangerous habits çıkmış. "aklımı aldı ve bu işi kaçırmamam gerektiğini düşündüm" diyor. hellblazer'ın en az ilk 50 sayısını okuyup etkilenmeyen bir çizgi roman hayranı görmedim ben. cappello da bu kervana katılmış.

    - "keanu son tercihti" : lawrence diyor bunu. kendisi başrol için aktör ararken, neocuğumuz matrix 2'nin çekimleri için avustralya'daymış. hödüğünün 'u darladığı ve başrolü kapmak için her şeyini vermeye razı olduğunun ayyuka çıktığı zamanlar sanırım. keanu, 2 yıl kadar avustralya'da kalmış. amerika'ya dönmesinden sonraki 2. gün, lawrence onu ofisine çağırmış. 5 aydır hazırladığı bütün eskizler, senaryo örnekleri, sahne analizleri falan masanın üzerinde duruyormuş. bir süre konuşmuşlar ve keanu "rol benim" demiş.

    - keanu'nun hellblazer'a benzetilme çabaları : filmin en çok eleştirilen yönü olan keanu'nun çizgi romandaki constantine'e hiç benzememesi kısmına verilen en geniş açıklamaları dinliyorsunuz. bizzat lawrence, kendi ağzından neler yaptıklarını özetlemiş: "trençkotunu değiştirdik, çocuk gibi oldu. saçlarını sarıya boyayabileceğini sorduk, kabul etti; birkaç deneme yaptık, gene berbat oldu. aksan yapmasını istedik; gerçekten facia oldu". keanu'nun da çizgi romandakine benzemediğini bildiğini düşünüyorum. bu yüzden, kendini role adamış; sette ve set dışında sürekli hellblazer gibi davranmaya başlamış. kendi de şöyle demiş: "birçok uyarlama film, orijinaline uymayan yönleriyle eleştirilir. her şeyi bir arada tutmak ve bir bütünlük oluşturmak için çok uğraştık". adam elinden geleni yaptığını daha iyi açıklayamazmış.

    - peter stormare ve tilda swindon etkisi : stormare, lawrence'ın "lu" rolü için ilk tericihiymiş. senaryo şekillenmeye başladığında, doğrudan ona teklif götürmüş. swindon'ın kadroya katılması ise, biraz mucize işi. lawrence şöyle açıklamış: "zaten keanu'yu kadroya dahil etmiştik. bir ünlü mainstream oyuncuyu daha kadroya dahil edemeyiz diye düşünüyordum çünkü bütçe yetmeyecekti. tilda'ya teklifi götürdüğümde "birkaç saat içinde reddeder, biz de alternatiflere yöneliriz" demiştim kendi kendime. 1-2 gün içinde sete geldiğinde, bunun bir mucize olduğunu biliyordum". sette kendi sahne çekimleri yokken bile ekibe moral pompalayan stormare ve swindon ikilisi, filmin bütünlüğü için vazgeçilmez olmuş. lu'nun "arsızların en arsızı", gabriel'ın da "cinsiyetsiz düşmüşlük" noktalarını betimleyen bu iki oyuncudan daha iyisi olamazdı.

    - yönetmenin iç hesaplaşmaları : lawrence'ın kendini sorguladığı müthiş bölüm. kliplerin fondaki müziğe dayalı olduğunu, o müziğe göre bir şeyler üretmenin çok kolay olduğunu, film çekmenin bu kısıtlayıcılıktan uzaklaştıkça yönetmene çok geniş hareket alanı bıraktığını söylemiş. kariyerinin en büyük rahatlığının da constantine ile başlayacağına inandığını söylemiş. eh, sonrasında ve serilerini çekti. ara sıra halâ klip çekmesini halen kabullenemiyorum. eski alışkanlıklar kolay kolay bırakılmıyor sanırım.

    - "cgi olmadan da aksiyon filmi çekilebilir ve izlenilir olabilir" : ekstralar yığınının en güzel yeri burada başlıyor bence. başlıktaki önceki girdilerimde filmin cgi kısımlarına ayrılan bütçenin 100 milyon dolar civarında olduğunu yazmıştım. bunun doğru olmadığını görmek mümkün. 'nin bulunma sahnesindeki araba kazasında tek bir araba kullanılması, constantine'in "to hell and back" sahnelerindeki cehennem sakinlerinin hareketli maket olarak tasarlanması ve aynı sahnelerdeki araçlar ın tek tek üretilmesi, boyanması, gabriel'ın, tüyleri elle yapılmış, gene hareketli devasa gri kanatlar ı, bütçe nedeniyle bütün sahneleri filmden kesilmek üzere olan 'in gerçek bir kostüm olarak tasarlanması, mammon'un "evi"ndeki sahnelerinde gene hareketli maket kullanılması, angela'nın mammon tarafından kaçırılma sahnesinde 80'den fazla küçük ofis yapılması, 5-6 saniye ekranda kalacak ve bir daha da görünmeyecek olan seplavite ların müthiş bir yaratım sürecinin olması (tamamı cgi olan tek karakter bunlar sanırım) ve constantine'in "party is over, go home, you motherfuckers" diyerek ortamlarını dağıttıkları minionları patakladığı sahnedeki koreografi çalışmalarının aylar sürmesi gibi ayrıntılar şu filmi hem kendi dönemi içindekilerle hem de şimdiki muadilleriyle karşılaştırmayı dahi geçersiz kılıyor.


    -- spoiler --


    sevgisini yok etmek için dünya'ya gönderildiğine inandığım cgi'sız tek bir sahne bile çekemezken, 2000'lerin başında, fazla bir beklenti de olmaksızın çekilen constantine ekibinde çalışanlar, burnundan nefes alıp verebilen kompresöre sahip bir mekanizması olan minionların dişlerini kül rengine boyuyorlardı. buna saygı duymayacaksak, sanatsal bakış açısı ve entelektüellik gibi boyumuzu aşan tartışmalara hiç girmeyelim; bir an önce ölüp gidelim.

    'i tekrar izledikten sonra minik ayrıntılardan kendime çıkarım yapmaya başlamıştım geçen gün. araştırmaların sonu tabii ki "the making of constantine" ile bitti. sizinle de paylaşayım istedim. hep sevileceksin hellblazer reyiz.
    #277069 lake of the hell | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0film