ingilizde bol gelirli bir bay şarkı söylüyor elbet söyleyecek yok bir de söylemesin mi gözleri yüzünün tenha bir köşesine çekilmiş üstelik şarkının hakkını iyi veriyor
ben soluğu meryem'in sokağında alıyorum meryem'in diyorsam, kolay meryem'in, usullacık meryem'in karanlık bastırmış üstümüzü külliyetli miktarda alçak sesle konuşuyoruz korkudan değil
çünkü ne zaman ağzından öpecek olsam hele bu ağız onun kendi ağzıysa kocaman bir gül yer alıyor arkamızda zulma karşı
ayakta duran kadınlar olur ya meryem bunlardan üç türlü ayakta duruşu var birini yalnız bana kullanıyor
Nasıl dünyanın anasını bellediği konusunda şaşırıdığım millet.
Halkın çok bir numarası yok da ,elit kesim bayağı çakal.
Meclisleri bile bunun üzerinedir hatta avam ve lordlar kamarası olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
bir ingiliz dünyanın geri kalanına şu üç şey için acıyabilir;
(*) giyimde ingiliz tarzı ve elbise kalitesi
(*) kitlesel eğitimin yaygınlığı ve kalitesi
(*) otomobil tasarımı ve kalitesi
bir ingiliz şu üç şey yüzünden sizden nefret edebilir;
(*) kendisini sadece diğer ırklardan değil beyaz ırk içerisinde de tüm diğer beyazlardan üstün gören -ultra- ingiliz ırkçılığı (*) kendi seçtiği siyasetçilerin uyguladığı başarısız -çoğunlukla liberal- kamu maliyesi ve sosyal politikalar ile yakından ilişkili olan kendi işsizliği
(*) dart oynarken onu yenmeniz.
Hem anavatanlarında, hem çevre vatanlarında hem yavru vatanlarında hem de vatanımızda ama az ama çok bu arkadaşlarla çalışma şansım oldu. Bir kültür çalışma hayatını görmeden tanınamaz. O yüzden turizm pek bir halt öğretmez.
Neyse dağılmasın: bu elemanların özellikle alt sınıfı, kendini dünyanın doğal sahibi olarak görür. Bu iliklerine, kanlarına, terlerine işlemiştir. Nereye giderlerse gitsinler hem canları sıkıldığında her türlü arsızlıktan çekinmezler hem de kendi adetleri, dürtüleri dışında bir haltı umursamaz, öğrenmezler. Dışarıdaki Şaşırtıcı cesaretleri de bundan gelir. Adam babasının malını geziyor sonuçta.