camilerin içinde, hatibin cuma ve bayram namazlarında hutbe okuduğu, merdivenli, yüksekçe yapı.
genellikle mihrabın sağ tarafında, müezzin mahfilinin karşısında, mihraba paralel olacak şekilde yerleştirilir. ancak günümüzde yapılan bazı camilerde vakit namazlarındaki cemaatin az olmasından dolayı, cemaatin bir kısmı minberin bir yanında, diğer kısmı da minberin diğer yanında ayrı ayrı saf tutmasın diye mihraba dik şekilde yerleştirildiği de görülmüştür.
mihraba paralel şekilde (mihrimah sultan camii) (sol taraf mihrap, sağ taraf minber)
mihraba dik şekilde (bizim mahalledeki merkez camii) (sol taraf kürsü, orta kısım mihrap, sağ taraf minber)
minber arapça ''nebr'' kelimesinden türemiş. nebr ''yükselme, yükseltme'' anlamına geliyormuş. hz. muhammed (sav) ilk zamanlarda cemaatine hitap etmek için hurma kütüğünde ayakta dayanmayı tercih etmiştir. ancak daha sonra cemaat artınca 2 basamak ve 1 oturma yerinden oluşan, yani toplam 3 basamaklı bir minber yapılmıştır. kütüb-ü sitte hadislerinden elde edilenlere göre; hz. muhammed (sav) cuma hutbesi için minbere çıktığında, hurma kütüğünden inleme sesleri duyulmuş, hz. muhammed (sav) eliyle hurma kütüğünü okşamış ve kütükten gelen ses kesilmiştir. bu konu ile ilgili sahabeden cabir (ra) ''Mescid, hurma kökleri (kütükleri) üzerinde kurulmuştu. Hazreti Peygamber (Sav) hutbe îrâd edeceği zaman o kütüklerden birine çıkardı. Sonra kendisine minber yapılınca, (mezkûr) kütüğün deve sesine benzeyen bir sesle (hasretten ve iştiyaktan) inlediğini duyduk.'' (buhari'den nakledilmiştir.) bu olay üzerine hz. muhammed (sav)'in de ''ben onun üzerine çıkıp Allah'ı anıyordum, artık onun üzerinde Allah'ın adının anılmayacağını anlayınca kaybettiği şeyin ağırlığından dolayı ağladı'' buyurdukları rivayet edilmiştir.
hz. muhammed (sav)'in vefatının ardından ilk halife hz. ebubekir (ra) Peygamber Efendimiz (sav)'e hürmeten minberin ikinci basamağında, ikinci halife hz. ömer (ra) ise minberin birinci basamağında hutbe irad etmişlerdir. günümüzde hatiplerin hutbe esnasında minberin en üst kısmına çıkmamalarının temel nedeni de budur.
@bir gocmen'in katkılarıyla: ayrıca bir geleneğe göre, fethedilmiş şehirde ilk cuma hutbesinde hatip kılıçla konuşur. bu gelenek edirne'den tokat'a, gelibolu'dan kastamonu'ya birçok şehrin en eski camisinde sürüyor. ayasofya imamının kılıcı da bundan ötürü olan bir şey.
kılıç minberin kapı ağzında durur, hatip minberin ilk basamağına gelince kılıcı eline alır, hutbe boyunca elinde tutar, hutbeyi bitirip inerken de kılıcı aldığı yere bırakır. tabii camilerin kılıçları kaybolduğu, çalındığı veya korunması istendiği için günümüzde genelkurmay'ın hibe ettiği subay meçleri kullanılır.
Minber, 1 Kasım 1918 ile 21 Aralık 1918 tarihleri arasında İstanbul'da yayımlanan günlük siyasi gazete.
Toplam 51 sayı çıkarmıştır. Sahipliğini Ali Fethi Bey'in (Okyar), Sorumlu Müdürlüğü'nü Rasim Ferit'in (Talay) yaptığı ve Mustafa Kemal Paşa'nın (Atatürk) kuruluş sermayesi ve yayımına katkıda bulunduğu gazete uzun ömürlü olmadı. Mondros Mütarekesi'nin ardından Vahdettin'i etkileyen ulusçu, dinamik bir hükûmet kurulmasını, Meclisin feshedilmemesini ve Mustafa Kemal Paşa'nın Harbiye Nazırı olmasını öneren, Tevfik Paşa Hükûmeti'nin düşürülmesini savunan yayınlar yaptı. Gazete, eski Maliye Nazırlarından Cavit Bey gibi kimi İttihat ve Terakki önderlerince de parasal açıdan desteklendi.
kilise binalarında vaaz verilen, kutsal kitap okunan bölümlere de türkçe'de verilen isim.
protestan kiliseler sakramentle falan pek uğraşmadıkları için kilisedeki en önemli aktiviteleri vaazdır. bu sebeple protestan kiliselerinde daha çok öne çıkar bu yapı.